26 Eylül 2011 Pazartesi

Kazım Kanat'ın Balığı


Klasik edebiyat severler Dr. Jeykll’ı ansın, çizgi roman severler Batman’in istikrarlı düşmanlarından Two-Face’i ansın.

Futbol severler Antalya önündeki Beşiktaş’ı ansın.

İlk yarı koşan, ısıran, agresif bir takım. Sürekli kafasında hücum olan, isteyen bir takım. Gol isteyen, izleyene zevk veren bir takım. İkinci yarı durağan, kopuk, isteksiz, son dakikalara doğru (son dakikalar dediğim son 20 dakika falan) profesyonellik denen canavarın yiyip tüketeceği zamanın peşinde bir takım.

İkisi de mantıklı bir açıklamayı hakediyor.

Bir takımın nasıl oynayacağını, ne istediğini kadrolardan anlayabiliriz. Beşiktaş’ın Pektemek-Kavlak-Holosko’dan oluşan hücum hattı, sürekli rakip savunmaya pres yapan, top Beşiktaş’ta iken arkaya sarkan, kenarlara koşular yapıp hücumu genişleten, yer değiştiren futbolculardan oluşuyordu. Üstelik Şeref Bey’de yeniydiler misafir sayılırlardı ki misafir çocuğu gibi yaramazdılar, kontrol altına alınamazdılar, durmak bilmezlerdi. Antalyaspor’a rahatsızlıklar verdiler.

Bu, nitelemede yaramaz, ama nitelikte işe yarar üçlünün arkasına Necip Uysal, Ernst, İbrahim Toraman, Egemen, Sidnei geçince Aziz Yıldırım’ın 2 yıl önce futbolumuza kazandırdığı “rakibi öpen futbolcu” tabiri rakibi öpen bir hüviyetle Beşiktaş “takım”ında vücut buldu. Bu kadar sevgi dolu bir ortamda Simao Sabrosa da centilmenliği bıraktı ve ilk yarının en çok öpen (koşan) ismi oldu. 

Eşyanın tabiyatıyla uyumlu olarak, yerinde duramayan, hareket eden, rahatsız eden misafir çocuğu sonunda uykuya daldı, gerçek misafir Antalyaspor da rahatladı!

Beşiktaş ortasahasını o kadar kolay geçmeye başladılar ki ikinci yarının ortalarında Uğur İnceman, Ali Turan ve Deniz Barış mevkilerinden fersah fersah uzakta Beşiktaş savunma çizgisinin 5-6 metre önünde top almaya / top yapmaya başladılar. Carvalhal’ın Fernandes hamlesi de bu dakikalarda geldi. Orta yuvarlaktaki koca deliği kapatmayı umuyordu ve milyonlarca Beşiktaşlı’nın ortak akılda buluştuğu ismin aklına gelmesi sürpriz değildi.

Fernandes de yastığını alıp sahada uyuyan Beşiktaşlıların yanına kıvrılınca Beşiktaş orta sahası için kenarda işe yarayacak bir Şifo Mehmet kalmıştı. O ise şimdi misafirdi ve genç Emrah Başsan’ı ısınmaya göndermişti.
Kendi gibi zeki bir takım oluşturmuş Mehmet "Hoca". Topu alan, mevkisinin askeri disiplin kurallarına da çalım atarak boşluğa doğru ilerliyor. Bu esnada topsuz olanlar da savunma arasına, arkasına, kenarlara koşulara başlıyor. Presi gördükleri zaman ise basitçe boştaki arkadaşlarına pas çıkarıyorlar. Özdilek, O'na Şifo lakabını getiren futbol zekasının temelini tüm Antalyaspor'a aşılamış. O nedenle Antalyapor 367 isabetli pasla, 235 paslı Beşiktaş'ı paslandırdı. Beşiktaş orta sahası işlemez oldu. Bu sırada Antalyaspor ışıldıyordu.
Roller değişti. Prens kıyafetini giyen Antalya, uyuyan güzeli öpmeye çalışıyordu.

Futbolculuk döneminde 80. dakikalardan sonrasının kahramanı olan Şifo Mehmet’in takımının da bu özelliği alması tesadüf değil. Geçtiğimiz sezon Antalyaspor’un ikinci yarıda attığı gol sayısı ilk yarıdakinin neredeyse 2 katı. Ligin ilk 4 haftasında da bu rakamı aynen koruyorlar. İkinci yarılarda attığı 4 gole karşın, ilk yarılarda 2 gol atabilmişler.

Hemen akıllara Beşiktaş’ın da ilk 4 maçta, 80’den sonra bulduğu goller gelecektir. Ancak Beşiktaş bunu 3 haftadır, Antalyaspor bunu 3 yıldır yapıyor. İki yarının farkı takımların futbol felsefelerinde yatıyor bir nevi. 13 günde 4. maça çıkmanın yorgunluğu da cabası.

Maçın en çok göze batan adamı Egemen Korkmaz. Önüne atladığı, araya girdiği toplarla, savaşmasıyla alkış alsa da, 36 isabetli pasla Beşiktaş’ın en çok isabetli pas atan oyuncusu olması modern futbolun daha çok ilgilendiği bir konu. Aslında geçmişteki tutumları olmasa “Takoz” Recep Çetin geliyor aklımıza. Ama geçmişi O’nu “sadece” Egemen yapıyor.
Bana göre en etkili, en can yakan ısırığın sahibi İsmail Köybaşı’ydı. Köybaşı bu maçın da en çok top çalan oyuncusu oldu. Kamuoyu İsmail’in asistlerine kilitlenmiş durumda ancak 4 maçın 3’ünde sahanın en çok top çalan oyuncusunun İsmail olduğu pek dile getirilmiyor, (ya da buna dikkat edilmiyor). İsmail Köybaşı’nın savunma yönündeki büyük gelişme daha çok övgüyü hakediyor.

Holosko’nun Marsilya Ruleti gözümüzden kaçmadı elbette. Rakibin içinden geçmeye çalışmak yerine onun başını döndürmenin daha etkili olduğunu anlaması güzel.

Kuşkusuz ligimizin en çok gelişme gösteren teknik direktörü Mehmet Özdilek. Sadece puan tablosuna bakarak değerlendirmiyorum. Antalyaspor her sezon yeni bir futbol karakteri daha ekliyor bünyesine ve ruhuna da “güzel futbol”u işliyor. Yatmadan, vurmadan, çalmadan aklında sadece gol olan bir takım. Kendi özel futbolunu Antalyaspor üzerinden Türk Futbolu’na kazandırıyor. Şifo Mehmet’i Türk Futbolu’na kazandıran ise rahmetli Kazım Kanat’tı. Kahramanmaraşspor’da oynarken O’nu Beşiktaş’a önermiş, önermekle kalmayıp elinden tutup Beşiktaş’a getirmişti. Dün aynı zamanda vefatının 3. yılıydı.

Beşiktaşla ilgili düşünürken, yazarken, konuşurken aslında derin bir hüzün kaplıyor içimi. Biliyorum ki dün 5 tane de atsa, 10 tane de yese Beşiktaş’ın derdi ya da derdinin çözümü saha içinde değil. Biliyorum ki bugün tribünlerin “dert” edindikleri (hoca, oyuncu...vs) yarın gider ve dertler yine bitmez. Dünün anlamı sebebiyle aklıma sıkça geldi rahmetli Kazım Kanat. Vefatından 1 yıl önce bir röportajında şöyle bir soru gelmişti; Beşiktaş'ın içinde bulunduğu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Taktik hatası, yanlış yönetim? Ne dersiniz? Yeni transfer, yeni hoca çözüm olur mu?”

Üstadın cevabı kısa ve net oldu.

“Boş. Geç geç bunları... Balık baştan kokar. Türk atasözü...”

Bu vesileyle saygıyla anıyorum O’nu. Allah rahmet eylesin büyük Beşiktaşlı’yı. Eminim şimdi yazsa, eleştirse, sivilcesi kurumamış klavyelerden, nasıl Beşiktaşlı olduğu sorgulanır, belki de küfür yerdi. Belki de balık başından kıçına kadar gaz kokuyor derdi, belki de...



Yakup Sabri İNANKUR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...