8 Temmuz 2010 Perşembe

Johan'ın Onuru



Kasap, Köylü’yü yendi ve takımı finale çıktı, Yeniköy’de bir bayram havası.

Futbolu bilen,5 yıl sonrasını planlayan, vizyonlu yöneticiler ve çok iyi analiz yapan bir grup futbol yorumcusunu tarafından gönderilen bu iki hocanın karşılaşması her Türk Futbolsever’in içine oturmadı değil.

Belki Fenerbahçeliler Löw’ün Almanyasına daha bir sempati duyarken, Beşiktaşlılar’ı İspanya galibiyeti sevindirdi.

Aslında 2010’u Cruyff yılı ilan etmek gerekir.

Zira Hollanda’nın finale çıkması akıllara hemen 74 ve 78 deki hayalkırıklıklarını ve "Sarı Fare" yi getirdi. Hollanda sisteminin çocuğu, mevcut sistemi İspanyol sosuyla daha farklı bir noktaya taşırken bugün Barcelonalı İspanya dönemin en başarılı takımı.

Futbolseverlere 1974 finalini sorsanız, herhalde çok az kişi Almanya’nın kazanmasından bahseder. 1974 Dünya Kupası Finali nedir deseniz, bitiş düdüğüyle başını terden sırılsıklam olmuş formasına doğru eğen, üzerine hafifçe yağan yağmura aldırmadan yavaş adımlarla soyunma odasına giden Cruyff’un ağır çekim hüzünlü görüntüsü derim.

Cruyff bir futbolcudan öte, fenomendir. Kendisini ısrarla isteyen Real Madrid’e “Franco gibi bir katilin takımında oynamam” diyerek, Katalonya’ya daha gelmeden efsane olmuştur.

Barcelona’ya yıllar boyu yerleştirdiği felsefe, tüm İspanya’ya yayıldı. Bu felsefe, Cruyff henüz 10 yaşında “cılız” diye küçük takıma alınmayıp, top toplayıcılıkla oyalandığı günlerden kalmadır. “Sokakta top oynuyorsan, düşmek zordur, çünkü canın acır. Bu yüzden benim gibi ufak tefek oyuncular kalıplı oyunculardan nasıl uzak duracağını öğrenir.”

Yaklaşık 40 yıl önce temelleri atılan bu düşünce Hollanda ve İspanya futboluna yön verdi ve bugün itibariyle zirveye çıkardı.

Yeni Barcelona yönetiminin ilk toplantısında yeni başkan, Cruyff’un Onursal Başkanlığı’nın dayanağı olmadığı söyleyince hemen toplantıdan izin isteyerek ayrılmış, kapıda telefonla konuşmakta olan sekretere "Bak buraya bırakıyorum" diyerek Onursal Başkanlık Nişanı’nı ceketinden çıkartıp sekreter masasına bırakmış ve ayrılmıştır.

Tek bir polemiğe girmeden “haksızlık yapıldı” diye ağlamadan belki yine hüzünlü ve ağır bir ifadeyle, bakışlara aldırmandan yavaş adımlarla terketmiştir kulüp binasını.

Pazar günü sonuç ne olursa olsun, Johan Cruyff kazanacak. Ve futbolu seven herkesin ölünceye kadar kalbindeki onursal yerinin tartışmasız başkanı olarak kalmaya devam edecek.

Futbol tarihini de, kongrelerin seçtiği başkanlardan ziyade, onların gönderdikleri Cruyfflar, Löwler, Bosqueler yazmaya devam edecek.

http://www.macadogru.com/news.php?news_id=1429
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...