14 Temmuz 2011 Perşembe

Gönül Aldırıyor, Ağladığımız Duyuluyor...

Babalar bilirler.

O yüzden ne zaman şampiyon olacağınızı sorarsınız; “Bu maçı kazandığımızda şampiyonuz oğlum” dediğinde mutlu olursunuz. Maçı kazanacağınıza inanır, şampiyon olacağınızı bilirsiniz. Televizyon karşısında, anneniz önünüze dayadığı şehriyeli tavuk çorbasını bitirmenizi, siz ise bitiş düdüğünü beklersiniz. Duyduğunuz düdük sesi bir frikiğe aittir. Fileler topu geri kustuğunda ömrünüzde hatırladığınız ilk gözyaşlarını çorbanın içine düşerken görürsünüz. Her damlanın bir Tofaş araba değerinde olduğunu sonra öğrenirsiniz. Aldırmazsınız.

Öyle bir zaman gelir ki; 48 hafta boyunca karşınıza çıkanların yetineceği en fazla 1 puan olur. 49. maç Sarı Fırtına’nız kızarır siz yine de golü bulur döner tüm kahveye “büyüklük 10 kişiyle bile kazanmaktır” diyerek hayatınızdaki ilk giderinizi yaparsınız. Ama hakemin gideri daha büyüktür, Takoz’unuzu çeker altınızdan, dengenizi iyice bozar. Kalan 9 kişiyle önünüze diktikleri yokuştan aşağı kayarken, rekoru 48’de bırakırsınız. 48 maçlık ağlarsınız. Aldırmazsınız.

Radyonun başında kapanacağını beklediğiniz 2 gol farkına niyet eder, 4 sene üstüste şampiyonluk için oturursunuz. Yarım saat geçmeden 10 kişi kalır 1 de gol yersiniz, o sırada rakibinizin 5. golünü duyarsınız, mikrofonlar Ankara’ya bağlandığında. Elinizdeki çay kalbiniz gibi soğumuş, 7 sene önceki çorba gibi tuzlu olmuştur. Aldırmazsınız

Ahizeden kulağınıza, oradan kalbinize akan ses size ihtiyacı olduğunu söyler. Kalbiniz kanınızın karakterinden mütevellit deli gibi çarpmaktadır. Beşiktaş’ın da size ihtiyacı olduğunu söylersiniz. 45 dakikada 3 gol görünce, kendinden emin, gayet mutlu bir şekilde bisiklete atlayıp sokağa fırlarsınız. Çıkmadan hemen önce vazodaki sarı laleyi de almayı unutmazsınız. 1 saat sağanak yağmurun altında bisiklet sürüp O’na ulaşırsınız. Konuşmayan pembe dudaklardan birçok kelime duyarsınız, gözlerinizle. Ağladığınız belli olmaz yağmur altında. Siz apartman kapısının parmaklıkları arasından montunuzun içinden çıkardığınız kupkuru sarı laleyi verip, bir çift kırılmış yeşil göze söyleyecek bir kelime bulamazken, aynı anda bir baba da tellerin ardında sabah oğluna söyleyeceği kelimeleri istemektedir kaptanından. O boktan 5 kasım akşamında eve vardığınızda, siz sevgilinizi, 3 golünü gördüğünüz takım turu kaybetmiştir. Aldırmazsınız.

13 maç üstüste gelen galibiyetler, umut kuşlarını özgür bırakmıştır. Gitti dediğiniz şampiyonluk, beklemediğiniz bir anda yaklaşmıştır. Çalışıp kazandığınız 34 bin 500 liranın, 34 bini dershane parasıdır. Kahve parası 1250, dolmuş parası 125 liradır. Kahveye vardığınızda elinizde kalan 375 liranın ancak son 15 dakikayı satın alabileceğini duyarsınız, endüstriyel sarı bıyıklı kahveci amcadan. 75 dakika kapıda beklersiniz. İçeri girdiğinizde takım 1-0 öndedir, şampiyonluğa dokunursunuz. Çayınız gelir, kaleciye atılan geri pası görür, gönül rahatlığıyla çaya uzanırsınız. İnsanların bir anda neden ayağa kalktığını anlamazsınız. Herkes oturduğunda kalecinizin gözyaşına sizinkiler de katılır. Aldırmazsınız.

İçinde hayattan kaçamak bir nefes aradığınız futbol sisteminizin, Çavuşesku Romanyası’ndan küflü koktuğunu öğrenirsiniz. Hocanız, teri soğumasın diye üzerini öretecek başka futbolcu, Avrupa Şampiyonu yapacak başka takım bulur. Siz bu pislikle baş başa kalırsınız. Takım dağılır, yönetim dağılır. Aldırmazsınız

Şampiyonlar Ligi tarihinde beklediğinizden farklı, hakettiğinizden kötü bir ünvan alırsınız. Tarafı kendinden nursuz gazeteler bant çeker gözlerinize. Sabah evden çıkarken atkınızı inadına yanınıza alır, yavaş, emin adımlarla yürürsünüz. Ölmediğinizi, dimdik burada olduğunuzu gösterirsiniz. Hayatta herşeyin başınıza gelebileceğini anladığınız yaşta ve akıldasınızdır. Çocukça sataşmalara Seba olgunluğunda cevap verirsiniz. Aldırmazsınız

Hiçbirine aldırmazsınız. Başınız öne eğilmez. Kültürünüzde eğilmek yoktur. Karakteriniz de kaybetmeyi kabullenmek yoktur. Ruhunuz asidir.

İnatla devam edersiniz.

Bir gece, yöneticinizi ve karakterinizin çocuğunu, polisler arasında görürsünüz.

Yine de dik durursunuz.

Çünkü kanıtlanana kadar kimse suçlu değildir.

Sonra boynunuz hafiften eğilir.

Çünkü aklanana kadar kimse masum değildir.

Gönlünüz aldırmaya başlar. Şüphe kurtları içinizi, en çok da kalbinizi kemirir; “şaka yollu bile ima edilmişse, gülümsemelerin içinde “bu maç sıkmayın” tebessümleri gizliyse...”

Masaüstündeki fotoğrafı görürsünüz. Yenilmezliğiyle, yakışıklılığıyla, güçlülüğüyle, ruhuyla Baba Hakkı’dır.

Size bakmaktadır. Yaramazlık yaparken yakalanan bir çocuk gibi, kaskatı kesilir ve susarsınız. Utanırsınız.

Birşey söylemesine gerek yoktur.

O bakışlar üzerinizdeyse uslu durursunuz.

Aslında sorgulananların / sorguladığınızın, hayatınız olduğunu anlarsınız

Başınız öne düşer.

Bilirsiniz,

Babalar herşeyi bilir...




Yakup Sabri İNANKUR


10 Temmuz 2011 Pazar

Fenerbahçesiz Lig Olur mu?

Adalet yuvarlak değil, diktir. Rüzgâra göre falso almaz.

2 sezon önce, seyircisizliğe mahkum edilen Diyarbakır-Beşiktaş maçının evvelinde o maça özel, yasağın kaldırılmasını savunanlarla, bugün Fenerbahçe’nin düşürülmesinin kanuni olduğunu söyleyen ağızlar, kalemler –hemen hemen- aynı.

Diyarbakır’ın “hassas” durumu, negatif ayrımcılığa izin verecekse Fenerbahçe’nin durumu “daha” hassastır. Fenerbahçe çoğunluktur, mozaiktir. Pozitif ayrımcılık mı can sıkıyor?

Ayrımcılığın her türüne mi karşıyız, işimize gelenine mi?

İdeolojilerimize, hayat görüşlerimize yakın diye dün eğip bükmeye çalıştığımız adaletten bugün sertlik beklememiz, adaletsizliktir en başta.

Çünkü hepsinden öte en hassas olan, adalet terazisidir. Seyircisiz oynamak, küme düşmek, puanın silinmesi, kısaca kararı sabit her hangi bir ceza; Diyarbakırspor, Çatladıkapıspor, Real Madrid, Fenerbahçe, Dundee United ile ilgilenmez, gereğini yapar.

Bununla birlikte; suçlanan, tutuklanan, mahkeme süresince tutukluluk hali devam eden kimse suçu işlemiş demek değildir. Suçun oluşup oluşmadığını, kesinleşen mahkeme kararından sonra anlayabiliriz. Zira anayasa göre herkes aksi ispatlanana kadar suçsuzdur. Devam eden yargıya basın yoluyla müdahale etmek, sanıkları kesin hükümlerle itham etmek yasaktır.

Hiçkimse, hele de devletin kurumu çıkıp “Fenerbahçe şu kadar maçta şike yapmıştır” deme hakkına sahip değildir. Buna ancak mahkeme karar verir.

Mahkemeden suçsuz kararı çıkarsa, Fenerbahçe Spor Kulübü ve yöneticileri tazminat davası açma hakkında sahip. Fenerbahçe; milyonlarca ruhu içinde barındıran kocaman bir kalptir. O kalbi kırmayı göze alıyorsanız, üzerinize akacak nefret selinin de altında sürüklenmeye hazırsınız demektir.

Eğer ortada bir suç varsa hüküm açık. Şike yaptığı sabit görülen bir takım küme düşer.Kanun bu maddeyi koyduktan sonra yanına parantez açıp; 100 yıldan eski, milyonlarca taraftarı olan, yayıncı kuruluşun hatr-ı sayılır bir kâr elde etmesini sağlayan kulüpler bu durumdan muaftır dememiş.

Senelerce entel cümlelere süslü vurgular ekleyip “Premier League’de her takım düşebiliyor, Serie A’da kimsenin gözünün yaşına bakmıyorlar” diye öven, “bizim ligimizde de böyle olsa” diye iç çekenler, bugünlerde “bu seferlik kulağını çekelim” diyerek şefkatli bir baba tebessümü gösteriyorlar. Bu ikiyüzlü tavır, yıllardır futbolumuzun en karanlık odalarda izlediği “ekmeğimizden oluruz hocam” filminin devamı niteliğinde.

Bırakın bu soruşturma büyüsün, hatta geçmişi de alsın içine. Ucu kime, hangi takıma ve yöneticiye dokunursa, yaksın ve gerekeni yapsın.

Türk Futbolu’nun en değerli ligi; Fenerbahçesiz de olur, Beşiktaşsız da olur, Gaziantepsiz, Konyasporsuz, 18 Süper Lig takımının hiçbir olmadan da olur.

River Platesiz Boca Juniors, Juventussuz Serie A oluyorsa, her lig her takımsız olur.

Sadece;

Adaletsiz olmaz.

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...