15 Eylül 2011 Perşembe

61 Kere Maaşallah


Maçtan önce Trabzonsporla ilgili tek bir satır ve analiz yapmamışken, maçtan sonra yazılan övgü yazıları anlamlı olmuyor maalesef. Zira maça dair çoğunluğun görüşü “üst olur” idi, Inter’in atacağı gollere atfen...

Yukarıdaki cümlenin devamına parantez açıp “Ben de dahildim bu kalabalığa” yazmıştım. Yazmamla beraber backspace’e abanmam bir oldu. Öngörülerimiz tabelayı parlattığında, koltuğumuza yerleşip göğüslerimizdeki havayı satırlara döküyorsak, tabela öngörülerimizi kararttığında kısık sesli kalmak kelimelerimize ihanet olur ilk önce.

Bırakın Trabzonspor’un kazanmasını, berabere dahi kalacağıyla ilgili kendimi ikna etmekte zorlanıyordum. –Se –sa ile biten birçok fiillerle dolduruyordum düşüncelerimi, yine de Trabzonspor berabere dahi kalamıyordu!

21.44’e kadar şampiyonluğa giden standart bir Gordon Milne’den daha heyecansız bir yüzüm vardı.

Maçın son 15 dakikasında ise kanatana kadar tırnak yedim. Parmaklarım hala sızlıyor.

Inter’in onca zenginliği Trabzonspor’un kaledeki zenginliğinin yanında gösterişsiz kaldı! Rüştü Reçber’in 5 yıl önce veliahtı ilan ettiği Tolga 3 yıldır kışlıkların yanında yüklükte duran misafir yatağı misali, sessiz yatıyordu. Öyle sanıyorduk. Belli ki yatmıyormuş. Şenol Güneş ile birlikte Bordo-Mavili kalecilerin muhteşem performansları ayrı bir yazının konusu. Tolga Zengin sakatlandığında Onur Kıvrak’a hayran kalmıştık, bugün Onur Kıvrak sakat, Tolga Zengin’i konuşuyoruz. Trabzonspor Kaptanı Tolga’nın Hiddink-Çetin A.Ş organizasyonunda olmamasını da doğal karşılıyoruz. Tolga Zenginlere, Serdar Azizlere, Alper Potuklara, Olcan Adınlara, Necip Uysallara...vs tenezül etmeyen bir takımın, ne kadar milli ola(maya)cağı hakkında zaten onlarca yazı yazdık, oralara girmeyelim, keyfimizi kaçırmayalım.


Zokora Trabzonspor’da şiddetli bir Ernst etkisinde. Top Trabzondayken Cambiasso ile fiziksel mücadelede ayakta kalırken, top Interdeyken sürekli Sneijder’ı bozdu. Colman’ın ilk yarıdaki ürkekliğine kızarken, ikinci yarıdaki Ingesson klasındaki oyununu keyifle izledim. Glowacki-Giray ikilisinin zamana ihtiyacı var. Özellikle ilk yarının son 15 dakikasında affedilmeyecek hatalar yaptılar. Inter forvetleri affedince biz de affetmiş sayıldık.

Ligimizde Barselonacık olmayı beceren 2 takım var biri Kardemir Karabükspor, diğeri Trabzonspor. Oyun ne olursa olsun San Siro’da sabırla ayağa pas yapan bir takım görmek, benim gibi ekol aşığı bir adam için çok lezzetliydi. Takım halinde soğukkanlı kısa paslar hem kendine güven, hem tempoyu kontrol etmek demek. Bunu başardılar. Henrique ve Alanzinho’yu ayırıyorum. Onlar da sonunu düşünmeden çalımlara girmek yerine, başında düşünüp pas trafiğine katılsa 3. bölgede işler daha kolay olabilirdi. Durağan Inter’e karşı akıcı futbol daha fazla ve etkili sonuçlar verebilirdi.

Trabzon’un heyecanı ve insanların yüzüne verdiği gülümseme 80leri hatırlattı bana. Bir Türk takımı Avrupa’da sahaya çıkarken herkesin o gün o takımlı olduğu günlerin toplu histerik heyecanını hissettim. O pozitif havanın kokusunu aldım. Dün akşamın 20 yıl öncesinden farkı; maçın ortasında elinde terör örgütünün muşambasıyla sahaya atlayan, futbol keyfimize tecavüz eden akl-ı güzafları görmememizdi.

Umarım bu akşam Şeref Bey’de ideolojik gazların peşinde çimlerde yaşanacak bir kovalamaca görmeyiz. Güzel oyun; içine siyasetin pis kanı enjekte edildiğinde, kirli bir tiyatro sahnesine dönüyor.

Handikaplı kuponları yırttırdığı, bizleri yeniden eski –ve güzel- futbol heyecanı umutlandırdığı için Trabzonspor’a teşekkürler.

Yakup Sabri İNANKUR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...