12 Eylül 2011 Pazartesi

Galatasaray Reloaded


Galatasaray’ın ilk 18’inde yavru ağzı ve mor formayı giyebilmiş 5 oyuncu var. Genç Semih (Kaya) 2008-2009 sezonunda 3 kez forma giymiş. 2009-2010’da 2 kez ilk 18’e girmiş, geçtiğimiz sezonu Kartalspor’da kiralık geçirmiş. Milli takımımızın da değişmezlerinden olan Gökhan Zan geçtiğimiz sezon 15 kez, Çağlar Birinci ise 10 kez sahaya çıkmış. Bu oyuncuların toplam maç sayısı 1 sezonun 34 rakamlık periyoduna dahi ulaşamıyor.

Kısaca, Galatasaray’da 3 sezondur düzenli forma giyen Sabri Sarıoğlu ve Milan Baroş’tan başka oyuncu yok. Bu durum, -Fenerbahçe hariç- diğer büyüklerin de en büyük sorunu. Bu yüzden ellerinde sihirli değnek var sandığımız ve bir dokunuşla herşeyi değiştireceğini düşündüğümüz teknik direktörlerin başarıya ulaşmaları için, hakikaten Harry Potter ya da Gandalf olmaları lazım.

Rijkaard’da, Hagi’de, Bülent Ünder’de olmayan sihirli güçler, haliyle Fatih Terim’de de yok. 14 yeni oyuncu ve “yeni” bir teknik direktörün, 5 senedir aynı sistem rehberliğinde intizamla mücadele eden futbolcu ve teknik direktörle karşılaşması sonucu maçı “istikrarın” (bir kez daha) kazanması hiç şaşırtıcı değil.

Asıl şaşırtıcı olan, (başta Beşiktaş ve Galatasaray’ın içine sinmiş) her sezon başında onlarca oyuncu alıp, onlarca oyuncu gönderip, her tökezlemede teknik direktörün kellesini isteyen taraftar-yönetici-spor yazarlarının, hala bu mantıkla başarı gelebileceğini zannetmeleri.
  
Dün akşam maçın sonucunu belirleyen Baroş’un oyundan alınması oldu. Baroş ne kadar kötü gözükürse gözüksün, rakip stoperlerin pas aralıklarına koşular yapan, beklere kadar presi sürdüren akıllı bir forvet. Baroş çıktıktan sonra Galatasaray forvet 3’lüsü Engin-Kazım-Sercan şekline döndü. Terim’in amaçladığı, disiplinli Belediyespor 4’lüsünün arasına ve arkasına koşular yapacak, belki penaltı alacak bir hücum anlayışıydı. Ancak söz konusu 3 oyuncu her ne kadar boşluklara katetmeyi sevse de, o kadar stoperlerin önünü açık bırakan bir futbol mentalitesine sahip. Böyle olunca İstanbul B.B. savunmasından ileriye daha hızlı ve direk top çıkmaya başladı ki, STSL’de kontra atak futbolunu en iyi oynayan takım için olabilecek en güzel şekle döndü maç. Bu esnada Abdullah Avcı’nın hamlesi geldi. Defansif orta saha Efe’nin yerine, hızlı ve bileklerine hakim kenar forvet Tevfik Köse oyuna girdi. Savunmanın ileriye rahatça gönderdiği her top, hızlı hücumu seven İ.B.B forvetleriyle, önde yakalanan Galatasaray savunması arasındaki tangonun ritmi oldu. Kaybedilen toplar Cihan Haspolatlı’nın bitmeyen nefesinde eridi. Galatasaray’ın sol kulvarı acı çekmeye başladı ve sonunda Tevfik’in hazırladığı bir pozisyonda son nefesini verdi.

Galatasaray 1 maç kaybetti, önemli değil. Kaybedilen bu maçın (hatta belki de sezonun) bir anlam ifade edebilmesi için, oluşan yeni yapıyı korumak ve üzerine sabırla inşa etmek şart. Ya da alışılageldik yola direksiyonu kırar, 2012 haziranında Galatasaray’a format atıp, yeni teknik direktör, yeni on küsur oyuncu yükleyerek şampiyonluk hayallerinin içinde uyuşmaya devam edebilirsiniz.

Dünkü Galatasaray’ın eski tas eski hamam olması belki de tasları eskiten bizim modası geçmiş “gönderici” mantığımızdandır. Biz yeni bir düşünce yapısına geçersek, hamamlar istediğimiz kalitede olabilir. Aynı filmleri izleyip değişik son beklemek, saflık mı ahmaklık mı?

İstanbul Büyükşehir Belediye 1 maç kazandı, bu çok önemli. Abdullah Avcı ve öğrencileri geçen 4 yılda diplomalarını aldılar ve artık mastera başladılar. Geçtiğimiz sezon direğe takılan Türkiye Kupası zaten bu sezon 4 büyüklerin şampiyonluk hayallerinden daha gerçekçi. Bunun da ötesinde sezon sonu Play-Off şampiyonluk grubuna girmek yolunda en önemli rakiplerinden birini de yenerek başlamak Boz Baykuşlar için muazzam.

Yakup Sabri İNANKUR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...