“Ben basit bir ‘iyi futbol dilencisiyim'. Elimde şapkam, dünyanın dört bir yanını geziyor ve stadyumlarda yalvarıyorum:
Tanrı rızası için, güzel bir maç lütfen.
Güzel bir oyun gördüğüm zaman da bunu sağlayanın hangi takım ya da ülke olduğuna bakmaksızın bu mucize için şükranlarımı sunuyorum...”
Bu satırların sahibi Uruguaylı büyük yazar Eduardo Galeanno, geçtiğimiz pazar akşamı İnönü’de olsa şapkasını çıkarır sahadakilere şükranlarını sunardı.
Güzel bir derbi, futbol oynamaya çalışan iki takım, atılan 6 gol ve bir dolu (tartışması da bol olan) pozisyon.
“Ferrari atılmasa” içerikli cümleler, yazılar ve tartışmalar bitmeyecek, bitmez de. Özellikle mağlup taraf için “-se,-sa” hiç bitmez. Tersi olsa, Ferrari atılmasa, Beşiktaş maçı kazansa; bu kez Fenerbahçe tarafında ‘Ekrem 10. Dakikada atılsa, Dia’nın topu direkten dönmese’ muhabbetleri harlanacaktı.
Futbolun güzelliği ve heyecanı bu incelikten gelir zaten. Boston Celtics, Mersin Büyükşehir Belediye ile 100 maç yapsa, 100 galibiyet alır. Hepsinde de fark atar. Ama Barcelona, Bucaspor ile 100 kez oynasa, 90’ını kazanır, kalan 10 tanesi, bir şekilde, bol “-se,-sa” lı cümleler eşliğinde tarihe geçer. İşte biz o 10 tane için izliyoruz, seviyoruz, takip ediyoruz futbolu…
Stoperi saçmaladıktan sonra Schuster’in, Aurelio’yu savunmanın ortasına yerleştirmekten başka şansı zaten yoktu. Çünkü Sivok yoktu! Defansif orta sahaların (ön-libero tabirini sevmiyorum ve saçma buluyorum) stoperler kadar kesicilikleri vardır. Savunma mentaliteleri de vardır. Ancak stoperle, defansif orta saha arasında büyük bir fark vardır. Defansif orta saha; adam kaçırdığında arkasında basacak stoperin alışkanlığıyla oynar. Stoper ise arkasında sadece kaleci olduğunun bilinciyle oynar.
Ve bu farkı büyük usta Alex de Souza da elbette farketti.
Fenerbahçe ileri 3’lüsü hücum ederken, Beşiktaş 5’li savunması ceza sahasına olabilecek en güzel şekilde yerleşmişti. Aurelio ortasahadan gelen rakibini karşılamaya gitti, hatta bilerek basmadı, arada mesafe bıraktı. Böylece rakibin araya atacağı topu arkadaki “stoper” toplayabilecekti. Rakip araya bıraktı ve Aurelio’nun arkasındaki boşluğa, evinin banyosuna girdiği kadar rahat “adımlarla” süzülen Alex, penaltı noktası üzerinde bomboş kaldı, gollerini attı.
Alex’in dehası bu basitlikleri verimli kullanmasında yatıyor. Ve Cruijff ne güzel söylüyor “zor olan da basit oynamaktır” diye..
Derbi bize bir kez daha gösterdi ki; futbolun matematiği bildiğimiz kurallar dahilinde işlemiyor. Tek tek baktığımızda Bernd Schuster, Aykut Kocaman’dan, Guti, Alex’ten, Quaresma, Dia’dan daha büyük/ünlü isimler olabilir. Fakat Aykut Kocaman artı Alex artı Dia; Schuster, Guti ve Quaresma’nın toplamından daha işlevseldi! Takım olabilmek, bireysellikten daha fazla ürünler veriyor.
Aykut Kocaman’a olan inancım satırlarımda her daim var. Ancak mağlup taraf Beşiktaş’ın geleceği için de hiç karamsar değilim. Fenerbahçe kadrosunda takımın yıldızları,(taşıyıcıları da diyebiliriz) Lugano, Volkan ve Alex en az 5 yıllık isimler. Gökhan Gönül 4, Emre de 3 yıldır bu isimlerle birlikte. Beşiktaş’ın yıldızları Guti, Quaresma 7 ay, Almeida, Simao ise 2 aydır takımdalar!
Buna rağmen her maçın belli bölümlerinde -ki bu 30-40 dakika kadar- Beşiktaş mutlaka oyuna baskın bir şekilde hükmeden ve keyif veren taraf oluyor. Bunu 90 dakikaya yaymak için Beşiktaş’ın sabır ve inançtan başka itikade ihtiyacı yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder