17 Aralık 2011 Cumartesi

Pitbull Yetersiz!



Hafta içinde skor tabelası isimli azmanın, güzel futbolu tuş ettiği gördük, yine. Başarısız sonuçlar üstüste denilen bir raflı sisteme bağlayınca Metin Diyadin Hoca önüne sunulan kuru bir istifa mektubunu imzasıyla ıslattı.

Ligimizin geleneksel hoca kıyım şenlikleri bir gün yerini istikrar karnavalına bırakır mı, bilinmez…

Belki Ordu’nun dereleri yukarı aktığı gün fanatik kulüp yöneticileri çözümü hocaların kellesinde aramayacak. O zamana kadar da böbürlenerek ithal ettiğimiz kadife ayaklardan akmasını bekleyeceğiz güzel futbolun.

Giderken oyuncularına tek tek sarılmıştı Metin Hoca, belli ki mentalitesinin kokusunu da bırakmış oyuncularına. Sahada vurmayan/yatmayan/kapanmayan bir Orduspor vardı.

Bu kokuyu Fatih Terim’de almış olacak ki, topun olduğu yere çapa atan “geleneksel Terim Presi”nin, Ordu’lu becerikli ayaklardan çıkan isabetli paslarla arkada yakalayacağı geniş boşlukları kapatmanın hesapları içindeydi. Galatasaray sabırlı bir alan savunması tertibinde rakibini tartan bir anlayışla bekledi. Geride kalan 15 maça göre en az pas yaptığı maçın bu olması sıkıntılı gözükse de, aslında normaldi.

Doğu Karadeniz ekibi, Eboue-Ujfalusi-Semih-Hakan zincirinin en zayıf halkasını kopartmak maksadıyla ısrarla sağdan geldi. Hatta Culio bile oralarda epey cirit attı. Bunu yaparken Galatasaray’ın Premier Lig şerbetli sağ hattını unuttular ama! İlk hücumda Fevzi’nin hazırladığı pastaya kremayı ekleyen Baroş oldu böylece.


Zaten Baroş son 5 yılda Türkiye’nin en verimli / golcü forvet oyuncusu. Elmander ile birlikte etkisi biraz daha arttı. Hatta öyle bir aurası var ki sahanın en kötü ismine (Kazım) dahi istatistik yaptırdı.

Bu noktada Fatih Terim’e (haklı) methiyeler düzülüyor, 4-4-2’ye döndüğü için. Aslında Terim dönmedi. Ligin ikinci yarısı ve play-offlarda göreceğiz ki Galatasaray; 4-3-3, 4-5-1, 4-1-4-1 de oynayacak. Bunu maçın içinde dahi yapıyorlar. Elmander çıkıyor Engin giriyor, Fenerbahçe maçında Baroş’un yerini Riera’ya bırakması gibi... Terim akışkanlık istiyor. Oyun esnasında bile değişebilen / dönüşebilen bir mentaliteyi oyuncularının kafasına / reflekslerine oturtmaya çalışıyor. Her maçta Galatasaray’da farklı bir anlayış görüyoruz. Bu deneme-yanılma değil, bilakis Terim’in plan ve programı dahilinde. Galatasaray’a imza atarken, parmaklarındaki hayali bir kalemle ellerini ileri geri sallıyor ve şöyle diyordu tecrübeli hoca: “Değişim bizim kilidimiz olacak. Değişebilen, uyum sağlayabilen bir takım hedefliyoruz.” Beden dilinin altını çizdiği cümleler bunlardı.

Bu değişim Terim’in kendi içinde oluştu ilk önce. Felipe, Revivo ile başarısız Hagi denemeleri yapan Terim bu kez 10 numara için ısıran bir Felipe seçti.

Galatasaray’ın her 4 pasından biri Brezilyalı oyuncunun kramponundan damladı. Selçuk’un yapamadığı pasları da üstlendi. Hakan Balta’nın boşalttığı alana akıllı çıkışlar yapan Abdurrahman, Melo’nun adele gücü ve beyin zenginliği çığının altında kaldı. 11 kilometre kateden genç Emre vites küçülttüğünde, Melo gaza bastı. Semih açık verdi, Melo kapattı. 19 Eylül Stadı’nın 7 dönümlük çimlerinde Melo adının geçmediği 20 metrekare yok!

Pitbull lakabı biraz yumuşak kalıyor. Galatasaray’ın Atlas’ı diyorum ben O’na. Zira Olympos’tan kovulan Atlas dünyayı taşır. Juventus’tan dışlanıp gelen Melo da omuzlarında futbol takımının zafer dünyasını taşıyor.


Yakup Sabri İNANKUR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...