30 Aralık 2011 Cuma

Saygınlığım Baki, Ben Ruhumu İstiyorum


Bir şirketin ne kadar zenginleştiği (ya da fakirleştiği) ile esasen çok ilgili değilim. Hatta gelirlerini istihdama çevirip, iş imkânı sağladığı, ekonomiye katkıda bulunduğu için sevinirim.

Son üç yılda Demirören Holding gelirlerini %85 arttırarak müthiş bir başarı gösterdi. Demirörenler bu (yaklaşık) 550 milyon TL’lik artışın sonucu en zengin 100 ailenin içinde 21 sıra yukarı çıktılar.

Türkiye’nin en saygın ailelerinden biriydiler zaten, son dönemdeki başarılarıyla da güçlerini iyiden iyiye pekiştirdiler.

Türkiye’nin en saygın ailelerinden bir diğeri olan Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nde:

Aynı 3 yılda özkaynaklar 186 milyon TL eksildi.
Aynı 3 yılda Beşiktaş’ın giderleri 85 milyon TL’den 192 milyon TL’ye fırladı. Yani 107 milyon TL arttı.
Buna mukabil gelirlerdeki artış 60 milyon TL.
“Muhasebe 101” dersini alan 1. sınıf öğrencisinin önüne bu tabloyu bırakırsanız şu denklemi yazar;

+60-107-186= -233 milyon Türk Lirası

Hatırlatıyorum bu rakam (-233 milyon TL) 3 senelik bir “saygınlık”tır, 8 yıllık iktidar döneminin kabaca 3’te 1’i. Bu rakama; Sn. Başkan’a olan borç, Sn. Adalı’ya olan borç, basketbolculara, voleybolculara, hentbolculara, tekerlekli sandalye basketbol takımına ve uçan kuşa olan borç dahil değil.

Ortada kazanılan bir saygınlık varsa, bu Beşiktaş’ın kazandığı değil, kazandırdığı bir niteliktir ancak!

Keşke sadece rakamlardan ibaret olsa Beşiktaş’ın kaybettikleri.

Bu son 3 senede Beşiktaş tarihinin ve tribün tarihinin en rezil olayını yaşadık. Denizlispor maçının ortasında, kadın, çocuk, genç, yaşlı demeden; “yeter” diyen, demeye yeltenen herkesi tekme, tokat, yumruktan geçiren ve aslında Beşiktaşlılığı öldüresiye döven “Beşiktaşsızlar” gördük.

2 kupayı dahi unuttuk, o kepazeliği, o korkaklığı, o yavşaklığı unutmamız mümkün olmadı.

Dayağa çıt çıkmadı, lakin “takıma dönün” emri gecikmedi. Sanki bugüne kadar Beşiktaş’a sırt çevirmişiz gibi! Ahmet’i durdurken Seba’ya “karşı” yürümekten nasır tutan ayaklar, kremlendi ve yerlerine oturdu. Quaresma’ya, Guti’ye desibeller gitti. Dayağı yiyen öz be öz Beşiktaşlılar da unutuldu gitti. Bir daha da gelmediler.

Tıpkı yaşı 40’ın üzerinde olan abilerimizin de artık gelmediği (ya da nadiren geldiği) gibi.

Beşiktaş’ın bu kadar şımarmasına dayanamadılar belki de…

Tribünler de Sn. Başkan’ın istediği düzeyde “temizlenmiş” oldu böylelikle.

Zaten hayata dair ilk küskünlüğümüz de “yanımızda” sandığımız kişilerin “karşımızda” olmasını anladığımızda başlıyormuş.

15 sene önceki taraftar profiliyle şimdiki arasında bu fark, 15 sene önceki Beşiktaş’la şimdiki arasındaki fark kadar barizse, bu 15 sene önceki başkanla şimdiki arasındaki farktan olabilir mi?

“Halk gitgide liderine benzer” diyen filozof haklı görünüyor, ne dersiniz?

Bendeniz mahalle maçlarında Gökhan, Rıza, Ziya, ama en çok Metin olurken, Beşiktaş herkesin 2. takımıydı. Azdı Beşiktaşlı fakat mahallenin ağır abilerinin takımıydı. Herkes saygı duyardı Beşiktaş’a. Beşiktaşlılık; bir futbol takımına aidiyeti değil, bir duruşu ifade ediyordu.

Şimdi yine aynı bendeniz ömür maratonun yarısına tık nefes varıyorken Beşiktaş; Fenerbahçeliler’in en sevmediği, Galatasaraylılar’ın ise 3. büyük olarak çok da önemsemediği, artık torun sahibi olan ağır abilerin ise hüzünle izlediği bir futbol takımına dönüştü.   

5 yıl öncesine kadar FIFA’ya gidip Beşiktaş’ı arasanız, tozlu raflarda 1-2 klasör takdir görürdünüz. Şimdi gitseniz FIFA’da en çok davası olan kulüp plaketiyle onurlandırırlar!

Sn. Başkan’ım;

Artık dünya kulübü olduk diyorsunuz…
Beşiktaş’a saygınlık kazandırdım diyorsunuz…
Eminim inanan, şımaran, göğsü kabaran vardır, sloganları da hazırdır.
Ve varsayalım ki haklısınız.

Ben hepsine, herkese tek bir soru soruyorum.

Ruhunu kaybeden dünyayı kazansa ne çıkar?

Beşiktaş J.K. Başkanlık Makamı’na saygılarımla…

Yakup Sabri İNANKUR 

1 yorum:

  1. Yazınızı bir Beşiktaşlı olarak büyük bir hüzünle okudum ve yazınızda maalesef sonuna kadar haklısınız. (Burada "maalesef" derken sizin haksız olmanızı istemem, size karşı olmam anlaşılmasın, kulübün içine düştüğü durumdan bahsediyorum.)

    Kendi kulübüne ihanet eden, rakibini ve cebini daha çok düşünen bir başkan var karşımızda... Değerler gitmiş, her şey silinmiş. Ki bu başkanın adı, çok değil 8 yıl önce, 100. yılımız 2003'teki şampiyonluğumuz döneminde saygıyla ve heyecanla anılıyordu. Şimdi ise...

    Beşiktaş, endüstriyel futbol denilen, değerlerin gidip tamamen paraya odaklanan bir sisteme adapte olmasından sonra adam gibi bir değer yetiştiremedi. (Aslında bu aynı zamanda Türk futbolu için de geçerli.) Bugün halen Beşiktaş dendiğinde MAF, Rıza, Gökhan, Ulvi, Sergen geliyorsa ve yeni nesilden bir şey çıkamıyorsa, başkan dendiğinde YD yerine halen Seba geliyorsa, Beşiktaş dendiğinde artık "tuttuğum takım değil ama seviyorum" ya da "2. takımım" lafları yerine "sevmiyorum" deniyorsa sorgulanması gereken şeyler var...

    Benim takımım Beşiktaş ile şu anki Beşiktaş aynı takım değil, maalesef değil... Binbir pisliğin döndüğü takım değildi benim Beşiktaş'ım, "halkın takımı"ydı, "gönüllerin şampiyonu"ydu...

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...