25 Ekim 2011 Salı

Kimlik: İnsan


Bu sütunları futbol dışına çıkmayacağım prensibiyle doldurmaya söz vermiştim. Ancak şu an futbolun içinde birşeyler yazmak zor.

Tabloya baktığımızda görüyoruz ki, aslında futbol oynamak da zor.

9 maçtan 7’sinde 2 golden fazla olmadığı ve toplam 20 golün atıldığı kısır, keyifsiz bir hafta geride kaldı.

Aslında haftayı geride bırakan sadece biz olduk. Gencecik insanlar için zaman orada durdu artık, ileri de gitmiyor, geri de gelmiyor.

Ruhen yaşadığımız bu sarsıntının altında bedenen de kaldık 3 gün sonra.

Şimdi; ölmediğini haykırdığımız evlatlarımızla, yaşadığına inandığımız insanlarımız şu an aynı toprağın altında. Hayallerimizin yeşerttiği topraklardan umutlarımızın fışkıracağına inanıyoruz. İşte bir evin enkazı altından 47 saat sonra çıkan 14 günlük bir bebek.

Azra bebeğin Türk/Kürt olmaya ya da siyasi başka bir tanıma ihtiyacı yok. Korkmuş, üşümüş, karnı acıkmış. Üzerinde kafa ve beden yormamız gereken tek ve en önemli konu bu.

Bunun yerine ne yapıyoruz?

Çatışmacı zihniyetin on yıllardır, yüz yıllardır bitmeyen/çözmeyen/değişmeyen ve değiştirmeyen papağanist vurgularının bayat reklamlarını!

Bir grup orada sadece Kürtler (yaşıyor ve) ölmüş gibi davranıyor. Bunun hemen 180 derece ötesindeki grup da hem böyle davranıyor, hem de böyle olduğuna seviniyor!

26 şehidimizin bilmem kaç tanesi Kürt’müş deniyor. Sanki Kürt ölünce daha onurlu, Türk ölünce daha kutsalmış gibi...

Aynı x-y doğrusu üzerinde 2 boyutlu bir ütopyada yaşayanlar, hayatın 3 boyutlu olduğunu yine unutuyorlar.

Nüfus yoğunluğu Türk, Kürt, Hobbit ya da Klingonlu olabilir. Şu an siz bu yazıyı okurken, yanınızdaki çayın soğumasını beklerken, onlar soğuk duvarların altında, karanlıkta yardım bekliyorlar. Amacım kendinizi suçlu hissettirmek değil.

Tek ve basit birşey anlatmaya çalışıyorum.

Yaşam; “Ol” ve “öl” arasındaki nokta farkıdır. İnsanların sırtına vurulan aidiyet eyerleri, insanı o noktanın dışına taşımıyor işte. O noktaların dışında kendimize biçtiğimiz, bize biçilen tüm ideolojik elbiselerin bir gösterişi yok. Çırılçıplağız orada ve olabildiğince eşitiz toprağın altında.
                                                                        
Sadece insanlar da ölmedi.

Akşam mahallenizi koruyan köpek öldü. Sabah işe giderken acele acele yediğiniz simitten helallik isteyen kedi de öldü. Öğleden sonra pencereden izlediğiniz kuş da öldü.

Hadi biz insanlar komple günahkârız, yanlışız; hayvanların ne suçu vardı?

“7.4 yetmedi mi” diye pankart açan hanım kızımızın ekşimiş cehaletini hatırlatayım da yüzünüz buruşsun biraz. Bir doğal afeti kendi gibi düşünmeyen, olmayan herkese, insana, hayvana, her canlıya kesilen bir ceza atfeden zihniyetin, sapkın düşüncesi ne bu dünyayı değiştirir ne de öte dünyada yankılanır.

Doğa kendince, kendi kanunlarının, varoluşunun gereğini yapıyor, görevini yapıyor. Bize de kendi mevcudiyetimizin gereğini ve görevini yapmak kalıyor.

Şehit aileleri için; http://www.sehitaileleri.org.tr/


Hani güzel futboldan bahsediyoruz ya memlekette, bunun için önce güzel insan olabilmek gerekiyor.

Hatta sadece insan olmak gerekiyor.

Hayatlarını kaybedenlere Allah’tan rahmet, insan olabilenlere sabır ve dayanışma diliyorum.

Yakup Sabri İNANKUR

1 yorum:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...