8 Ağustos 2011 Pazartesi

Zenginler Şehri Manchester

Annemle babam birlikte birşeye güldüklerinde, ne olduğunu anlamasam da ben de gülerdim. O yüzden stadyumları severim. Orada insanlar beraber ağlar, beraber gülerler. Futbolun sihirli olduğunu orada görürsünüz ve ancak orada o sihre dokunabilirsiniz.

Televizyondan izlemekle stadyumda izlemek arasında; “bakmak”la “görme”nin, “ellemek”le “okşama”nın, “dokunmak”la “hissetme”nin, “tatmak”la “tadını çıkarma”nın farkındalığı vardır. Ömür geçirmekle yaşamak arasındaki hayati farktır bu.

Dün Wembley’de olmak istememin sebebi özünde buydu. Futbola dokunmak istedim. Gözümün önünde akıp giden derbinin tadını çıkarmak istedim. Gecenin bir yarısı perişan vaziyette eve gidebilme telaşında değil, akşam yemeğinde dostlarınla futbolu konuşabileceğin bir derbi. Fanatik kulüp yöneticilerin açıklamalarıyla kirletmedikleri, taraftarların haçlı seferi kafasına sahip olmadığı, gerçek dünya kulüplerinin gerçek dünya derbisi.

Hayattan 90 dakikalığına aldığımız izni çarçur etmeyen, evelemeden, gevelemeden futbol oynayanların derbisi.

Aynı şehrin farklı renklerinden daha fazlası vardı sahada. Küresel yeni rekabet anlayışı bu. Altyapı ruhu ile transfer gücünün çarpışması. Önümüzdeki 10 yılda dünya futbolunun kaderini, ruhunu ve yapısını belirleyecek savaşın İngiltere versiyonu. Tabii ki dev olabilmek için paraya, hem de çok paraya ihtiyaç var. Sonuçta Manchester United da suyla çalışmıyor. Arkasında muazzam bir ekonomik güç var. Aradaki farkı bu gücü nasıl, ne kadar ve nereye kullandığı oluşturuyor. Sonuçta toplam olarak Manchester zengin bir şehir. Para sorun değil!

Barcelona-Manchester United düşüncesi; altyapıdan çıkan oyuncularla kazanıyor ve kazandıklarını altyapıya yatırıyor. Bir nevi yatırım-üretim bazlı, dev bir şirket, aktif bir organizma. Diğer mantıkta ise çok zengin biri geliyor, futbolu zengin oyuncular transfer ediyor. Ancak bu matematik zengin bir takım ortaya çıkarmıyor. Matematiğin suçu yok burada. Evrenin başından beri yanılmamış, basit bir oyunda hata yapacak hali yok! Gözden kaçırdığımız (daha doğrusu City, Chelsea ve türevlerinin gözden kaçırdığı) önümüzdeki açık denklem. Yatırım yoksa, üretim de yok. Üretim yoksa, kazanç da yok.

Premier League’deki sıkıcı takımlardan biri Manchester City. Ondan daha sıkıcı olan Tevezsiz Manchester City. Ama en sıkıcısı kesinlikle Mancinili Manchester City. Fizik gücüyle rakibi bozmaya –hatta dövmeye- programlı, topla haşır neşir olmaktan uzak, organizasyon sıkıntısı çeken kısır bir oyun anlayışı...

90 dakika boyunca isteyen, hücum eden, futbolun içinde olan herşeyi kullanan Manchester United, bir anda 2 gol yiyince futbolun adaletini sorguladık. Ancak 2. yarıda Sir Alex Ferguson en başta taraftarlara sonra dünya futboluna bir kez daha lezzetli bir ders verdi.

2-0 mağlupken Vidiç, Ferdinand ve Carrick’i aynı anda oyundan çıkartıp, Jones, Cleverly ve Evans’ı oyuna almanın verdiği mesajları iyi anlamamız lazım. Başarı sadece büyük isimlerle gelmez. En önemlisi nüfus cüzdanındaki yıl ne kadar yeni olursa olsun herkes göreve hazır olmalıdır, hazır hale getirilmelidir.

Sonunda yine O kazandı. O mantık kazandı. O mantık kazanacak.

Dünya futboluna Barcelona-Manchester United eksenli altyapı düzeni yön veriyor. Çok da iyi oluyor.


Yakup Sabri İNANKUR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...