8 Mart 2011 Salı

Hakem Yazmam!

İddia ediyorum Trabzonspor 10 kişi kalmasa, Beşiktaş maçı kazanırdı.

“Rakip eksik, forvet sayısını arttırayım” mantığının sahne alması olan Fernandes-Nobre değişikliğini görmezdik. Bu nedenle Ceyhun Gülselam’ı da görmezdik. Ceyhun Gülselam’ı görsek, orta sahada temposu düşmüş bir Necip ve Guti karşısında görmezdik, zira orada bir Fernandes olurdu. Muhtemelen dakikalar ilerledikçe bir de Ernst-Guti değişikliğiyle Beşiktaş’ın oyun şefliği Guti’den Fernandes’e geçer, tüm maçı yüksek tempoda oynamış Selçuk İnan’ın temposu bu hamleler karşısında Trabzonspor orta sahasını da Beşiktaş’a teslim ederdi.

Ama Serkan Balcı atıldı.

Tüm pasları isabetli ve dikine oynayan, Guti’nin yükünün yarısını alan Fernandes çıktı, yerine maçı şutsuz tamamlayan ve Guti kadar maaş alan Nobre girdi. Şenol Güneş’in bu “hamleye” karşı hamleyi yapması 5 dakika sürdü. Selçuk, Colman ve diri Ceyhun üçlüsü Guti-Necip ikilisine basmaya başladı. Orta sahanın can çekiştiğini gören savunma öne çıkarak yardıma gelince Burak arkadaki meşhur boşluklara tanıdık koşularını rahat rahat yaptı.

İşte bu nedenle ilk golü attığı 22 maçın hepsini kazanan, kendi evinde son 25 dakikaya skor olarakta, nüfus olarakta 1 fazla giren Beşiktaş, bu maçı kaybetti.

*****

“Neden hiç hakem yazmadığımı” soruyor okur, mütemadiyen...

Yazayım;

Türk hakemliğinin kalitesi Türk Futbolu kadar. Türk Futbolu’nun kalitesi büyük takımlarımızın yönetimleri kadar.

Şampiyonluktaki rakibinin kaleci hatası markalı golüne şike imâsında bulunurken, 1 hafta sonra aynı golün devam filmini kendi avantaj hanesinde gören bir yönetim var.

Rakiplerin penaltısına gönderme yapıp, olmayan penaltı ve ofsayt golle maç kazanmaktan memnun olan bir yönetim var.

Rakibin de en az kendi kadar -hatta daha fazla- canının yandığı maçtan sonra, masaya karate yapan bir yönetim var.

Ligi şaibeli ilan eden, ama 20 yıllık yöneticilik döneminde takımının 9 şampiyonluk kazandığını unutan, bu sebeple “şaibe varsa bu sene mi başladı, o zaman yok muydu?” sorusunun akıllara gelmeyeceğini sanan bir yönetim var.

Hepsi farklı yönetim, aslında...

Hakemler de öyle, hepsi farklı hakem.

Haftasonu Liverpool-Manchester United maçında, ilk yarının son anlarında Liverpoollu Jamie Carragher, krampon tabanıyla bilerek ve isteyerek vurup Nani’nin kaval kemiğinin, ayak bileğine yakın kısmını, gerçek anlamıyla yardı. Nani’nin darbe alan kısmındaki derisi ikiye ayrıldı, kemiği ve bacak kaslarını net bir şekilde gördük. Nani bu yarığı hakeme de gösterdi. Sonrasında ağlayarak sedye üzerinde sahayı terketti.

Hakem Carragher’a sarı kart verdi.

3-1’lik mağlubiyet sonrası United önemli bir avantaj kaybetti. Sezon sonunda şampiyonluğu kaçırırlarsa, bu maçın ve çıkmayan kırmızı kartın etkisi büyük olacak.

Peki;

Siz Manchester United Başkanı’nın Liverpool maçının devre arası hakem odasına indiğini duydunuz mu?

Siz Manchester United Başkanı’nın, “Arsenal’i şampiyon yapmak istiyorlar, önümüzü kapatmaya çalışıyorlar” diye bir açıklamasını duydunuz mu?

Siz Manchester United Başkanı’nın “United büyük kulüptür, yumruğumuzu vurursak altında kalırsınız” diye basın toplantısı yaptığını duydunuz mu?

Daha önemlisi;

Siz Manchester United başkanının adını duydunuz mu?

Hakemlerin düdüğünü konuşmakla havanda su dövmenin aynı paralellikte olduğuna inanıyorum. Rahmetli Federasyon Başkanı Hasan Doğan’ın 2004 yılında operasyon yapıldığını açık seçik söylediği bir ligimiz var. Teşvik primlerinin göz önünde olduğu bir ligimiz var. Hatır şikesinin yapıldığı telefon kayıtlarıyla belgeli bir ligimiz var. Almanya’ya kadar uzanan bahis skandalının bir parçası olan bir ligimiz var...

Yönetimlerin ve teknik adamların, özellikle taraftarların sevgisini kullanarak –ve arkalarına alarak- suçu hakemler üzerine atması eyyamcılıktır.

Hakemlerimizi haklı çıkarmak niyetinde değilim. Bilakis hakemlerimizin çok kötü olduğunu düşünüyorum. Onlar da benim kötü yazdığımı düşünüyor olabilir. Ama en azından ben bağımsızca yazıyorum. Eminim Onlar da bağımsızca çalıyorlar düdüklerini, ne mutlu Onlara...

Herşeyi geçin.

Bir ülkede ne kadar adalet varsa futbolunda da o kadar adalet vardır.

Beşiktaş Tribünleri’nin merhum Necmettin Erbakan için pankart açması ne kadar güzel bir hareketse, aynı tribünlerin merhume Türkân Saylan için açmaya çalıştığı pankarta izin verilmemesi de o kadar çirkindir ve adaletsizdir.

Bu nedenle ben;

Elimden geldiği kadar “futbol” yazmaya devam edeceğim.


http://www.macadogru.com/news.php?news_id=7749

2 yorum:

  1. %100 bir milyon katılıyorum. Özellikle hakemlerinde ülkemizdeki adelete düzeni kadar iyi olduğuna ve tüm takım yönetimlerinin basiretsizliğine... :-)))

    YanıtlaSil
  2. Herkes elalemin kapısının önüne bakıyor. Bugünün suskun takımı Fenerbahçe, haftasonu eskaza bir ofsayt golüne kurban gitsin ya da penaltısı verilmesin ve kaybetsin maçı, bak gör neler oluyor.
    Seçim yaklaştı birçok futbolcu, hatta eski hakem milletvekili adayı oldu bile. Hem de forslu olanlar birinci sırayı alacak ve büyük ihtimal meclise girecek. Peki topçu ne anlar devlet yönetiminden, bürokrasiden? Yabancı dili var mıdır? Varsa ne düzeydedir? Projeleri nelerdir? Ne kadar gerçekçidir?
    Peki benim güzel ülkemin güzel insanı bunu sorgulayacak mıdır? Büyük çoğunluğu için cevap hayır. Tuttuğu parti odunu koysa, ona oy verecektir.
    Dönelim futbola; 34 maç hakem hatasıyla kazansa sesi çıkmayacaktır o taraftarın.
    O zaman hangi hakemi konuşalım ki?
    Ne kadar adalet, o kadar kalite...

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...