21 Kasım 2011 Pazartesi

İster Anlarlar, İster Anlamazlar


4 büyüklerin toplam banka borcu 1.5 milyar TL. Bu sezon ligimize 64 yabancı oyuncu transfer oldu ve kulüplerin kasasından 134 milyon TL para çıktı. Yabancı oyuncu satışlarından ise toplamda 94 milyon TL gelir edildi. Aradaki zarar 40 milyon TL. Şampiyon olan 5 takımın toplam transfer harcaması 221 milyon TL. Tazminatlar ya da çocuk rızkları borçları dahil değil bu rakamlara.

Bu sezon altyapısından çıktığı takımın ilk 11’inde forma giyebilme başarısını gösteren oyuncu sayısı sadece 17. Özevlatlarımız ligimizdeki 18 takımı doldurmuyor bile.

Avrupa’da sadece 2 takımımız var ve Ulusal Takımımız kendi evinde 3 gol yiyerek Avrupa Şampiyonası gidemedi.

İmdi...

Yukarıdaki gudubet tablosunun kravatlı ressamları maçları en güzel yerlerden izleme hakkına sahipken, tribünlerin gerçek rengi taraftarın, baştan sorun, kafadan holigan ilan edilerek cezalandırılması; futbol sevgimizin üzerindeki (artık) kurumuş yığına yeni bir tüy dekoresi oldu. Düşününce, düşüncelerinde bizlere nanik yapıp  “Dekoder al, kombine al, sistemimizin devam ve bekasındaki rolünü oyna da, maçı ister izle ister izleme, maça ister gel ister gelme...” dediklerini düşünüyorum.

Sezon başından bu yana, en isabetli pas yüzdesini Hilbert’in, en çok top çalmayı İsmail Köybaşı’nın yapmış olduğu görmek (ve yazmak) rutin işlerimizden oldu. Ligin en isabetli (%81) pas oranına sahip stoperi Egemen Korkmaz ile en çok top çalma ortalamasına sahip stoperinin Sivok olmasından pek bahsetmedik ama. Beşiktaş savunması pas ve top çalma görev dağılımını kendi içinde müthiş bir uyumla yakaladı ve savunma; Beşiktaş’ın en “takım” yeri bu bağlamda. Bu uyuma Ernst-Aurelio-Kavlak 3’lüsünün dinamizmini kattığımızda, kaleci Cenk ile beraber Beşiktaş’ın gerisi iyi bir ritm tutturdu. Ancak tek sorun, yeteneği gol melodileri yazmak ileri 3’lünün bu ritmi duyamayacak kadar orkestradan ve birbirlerinden uzak olması. Bu nedenle çoğu zaman ezgi ile ritm uyuşmuyor, ileri 3’lü kendi çalıyor kendi oynuyor.

Fatih Terim’in “geleneksel” Melo-Selçuk-Engin 3’lüsüne bir de Ayhan’ı ekleyerek başlamasındaki ana tema da bu ritmi bozmaktı. Plan; alanı daraltmak, aradaki mesafeyi olabildiğince Galatasaraylı ile doldurup Beşiktaş savunmasının üzerinde baskı kurmaktı. İlk 20 dakika seri ve kısa paslarla bunu iyi başardılar. Ancak gerek Ayhan Akman’ın aksaması, gerekse Engin Baytar’ın tecrübesizliği, üzerine Felipe Melo’nun sarısı, Beşiktaş orta 3’lüsünün mızrak başı gibi daralan bir üçgen yapı oluşturmasını sağladı. Önce Galatasaray’ın (baklava dilimi) orta sahası dağıldı sonra oyun Beşiktaş’ın en etkili (ve oynamayı istediği) yere, kanatlara yayıldı. Galatasaray, orta sahayı kaptırınca Q7 ve Simao daha çok içeri katetmeye başladılar. Quaresma ile Simao’nun arasındaki mesafe 30 metreden 10 metreye düştüğünde verkaçlar, seri kısa paslar ve haliyle gol pozisyonları artıyor. Direkler işin cilvesi...

Son yarım saat Galatasaray oyundan düşmeye başlamışken; oyuna girdikten sonra 3 dakika içinde 2 top çalma ve 1 ara pasıyla oynayan Necip Uysal, Carvalhal’in tetiğiydi. Maçın dönüm noktası da Necip’in ceza sahasında yattığı an oldu. 2 takımın da orta sahaları boşalınca, yorgunlukla beraber son 20 dakikadaki kör dövüşü kaçınılmaz hale geldi. Sabri’ye ve Necip’e geçmişler olsun...

*******

Yanında seni ısıtacak biri varsa üşümek güzeldir. Yuvarlak bir dünyada yuvarlak bir topun etrafında hala dik durabilmeyi başarabilenlerin olduğunu gördük 65. dakikada. Eminim futbolu taraftardan ayırmak isteyen takım elbiseler de gördü bunu, çürük bina yapan müteahhit de gördü, imara izin verenler de gördü, enkazdan çıkanın soğuktan donarak ölmesine dolaylı yoldan sebebiyet verenler de gördü.

Belki de içlerinden “ister soyunun ister soyunmayın” demişlerdir.

Olsun.

İçinde insan olmayan bu kadar elbise caka satarken, çıplak da olsa kral; kraldır.

Taraftarın anlatmak istediği de budur.

Yakup Sabri İNANKUR 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...