7 Kasım 2011 Pazartesi

Ayağın Sana Kalsın, Bana Elini Ver


13 gün içinde; 2 Dinamo Kiev, 1 derbi, 1 de naçizane Sivasspor maçına çıkan bir takımın, Ankara’da son yarım saat oyundan düşmesi, Sir Isaac Newton’ın kafasına elma düşmesi kadar bilimsel bir nedenin sonucu. Gençlerbirliği Teknik Direktörü Fuat Çapa da bunun farkındaydı ki, oyun planını buna göre hazırlamış. Oyuncu değişikliklerini; 2-0 geride olduğu devre arasında değil, 60. dakikada skor 2-2 iken yapması bunun futbolca açıklaması.

Önce, o dakikaya kadar maçın en çok koşan ve bir o kadar da Beşiktaş orta sahasını koşturan Oktay’ı çıkarıp, pas yüzdesi yüksek Özgür’ü oyuna aldı (Özgür hocasını yanıltmayıp maçı %72 isabetli pas ile tamamladı). Bundan 10 dakika sonra yine tempolu oyunun vazgeçilmez oyuncularından Randall çıkarken başka bir pasör Erdal oyuna giriyordu. Son 20 dakika oyunun kontrolünü ele geçiren Gençlerbirliği, Egemen-Cenk anlaşmazlığı olmasa da maçı kazanacak verilere sahipti.      

Beşiktaş’ın (görülmeyen ya da görülse de hakettiği takdiri göremeyen) en etkili ve verimli oyuncuları Roberto Hilbert ve İsmail Köybaşı’nın 2.8 günde bir maç yapmanın üzerine ligin en hareketli oyuncuları Hurşut Meriç ve Yasin Öztekin ile mücadele etmeleri, onların da standart katkılarını rendeledi.

Tamam, Hilbert yine Beşiktaş’ın en isabetli pas yüzdesine sahip, en çok top çalan ve en çok hücum koşusu yapan oyuncusu. Ancak sadece Hilbert’le, İsmail’le, Ernst’le ya da stoperlerle takım savunması olmuyor. O sadece savunma oluyor ve bu da 45 dakikada 4 gole engel olamıyor.

10 dakikaya bir gol yememek için takım savunması, takım savunması için takım, takım olmak için zamana ihtiyaç var.

Beşiktaş; asli teknik direktörünün başında (maalesef) olmadığı ve emaneten devralan teknik direktörün de kendi kafasındaki oyunu değil, (transferler Havutçu’nun kendi sistemine göre yapıldığı için) mecburen, asli teknik direktörün kafasındaki oyunu oynatmak zorunda olduğu  bir takım.

Galbiyetler Beşiktaş için ne kadar olağansa, mağlubiyetler (2-0 öne geçtikleri maçlarda da dahil) bu yeni takım (olmaya çalışan takım) için o kadar normal.

Zaman, yorgunluk, deplasman, hava şartları, kötü hakem kararları, teknik direktör yanlışları, oyuncu formsuzluğu gibi her konu mağlubiyete mazeret teşkil eder. Ama doğru, ama yanlış, ama geçersiz…

Mazeretler ayna üzerindeki buğudur. Elinizle temizlemedikçe ne kadar kral olduğunuzu tüm çıplaklığıyla göremezsiniz.

Hatırlıyorum da Recep Çetin ters bir vuruşla topu Beşiktaş ağlarına gönderdiğinde, Kaptan Rıza Çalımbay koşarak gelmiş ve Recep’i elinden tutup kaldırmıştı. O zaman öğrenmiştim / anlamıştım, futbol ayakla oynanan ama muhakkak el ele tutuşmayı gerektiren bir savaş halidir. 

Kaptanlık bir pazubanttan fazlasıdır. Maçın kaderinin diz çöktürdüğü arkadaşına el verip, onun o yükü omuzlamasına yardımcı olmaktır. Birlikte olmaktır. Futbolculuk kalitesinden ayrı bir düşünce yapısı gerektirir.

Recep’in kendi kalesine attığı o maçı ve sonucu hatırlamıyorum. O sahne ise aklımda taptaze. Unutamıyorum.

Son yıllarda ise Beşiktaş’ta böyle bir sahne hatırlamıyorum. Ya ben yaşlanıyorum, ya Beşiktaş değişiyor…

Yakup Sabri İNANKUR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...