16 Haziran 2011 Perşembe

Hepimiz Erol Büyükburç’uz

5 kişiyi öldüren biri için idam normal bir cezadır.

Anormal olan, aynı kişinin idamına 18 saat kala intihar etmesidir.

Akıl sağlığı normal olmayan bir adamın, anormal davranması ne kadar normal olsa da, yine de insan olayın tuhaflığı karşısında mantıklı bir açıklama arama ihtiyacı hissediyor. O ihtiyacımızı tahmin etmiş olacak ki sevgili Johnson, bu son cinayetinden önce mektup yazmış.

“Uyuyacağım saati onlar söylüyordu, uyanacağım saati onlar söylüyordu, yemek yiyeceğim saati onlar söylüyordu, spor yapacağım saati onlar söylüyordu, işeyeceğim saati onlar söylüyordu ve bu konuda yapabileceğim hiçbirşey yoktu. En son öleceğim saati de onlar söyledi. En azından bunu onların elinden almak istedim. Hayatımda kontrol edebileceğim tek şey kalmıştı, o da ölümümdü.”

Ol ve öl arasındaki nokta farkına ömür denir. İşi derinleştiren, anlamlandıran bu betimlemeyi “bizim” yapabilmemiz. Karşımdaki yeşil dostum bunu yapamaz. O fotosentezini yapar. Bundan da gayet mutludur. Halbuki insan hergün aynı güneş ışığını, aynı berbat karbondioksiti sırf, ekşi, acı ve hazmı zor Hidrojen için emer mi? İnsan olan “yine mi bamya” der. Beğenmiyorsa tostunu yapar odasında bekler. Dışarı çıkar, dışarıdan söyler ya da basitçe yemez.

İnsan seçer. Bir şey olmak adına seçer. Seçtiğinin (ve vazgeçmeyi seçtiği alternatifinin) sonucuna katlanır. Seçim yapabildiğimiz ölçüde saksı değiliz.

Demokrasinin de gücü buradan gelir. Dilediğini seçebilme özgürlüğü ya da hazzı. Bu nedenle demokratik yapılarda seçimler birer şölendir. Yine aynı nedenle, dışarıdan yapılan her türlü müdahale, seçmenin doğasına karışacak her türlü kontrol, o toplum, kurum ya da camia içindeki adalet duygusunu zedeler. Adaletin olmadığı her yerin taçsız kralı anarşi, dağından gelip bağdakine dayılanır.

Seçim dönemindeyiz. Futbolumuzu yönetecek özerk federasyonu yönetecek başkanı seçeceğiz, daha doğrusu seçecekler ve hatta seçtiler! Şölen biraz aceleye geldi. Halihazırda 2 başkan adayı Türk Futbolu için uzlaştılar. Uzlaşmak güzeldir. Birlikten kuvvet doğar. İki elin sesi var...



Yalnız buradaki sorun Sn.Göksel Gümüşdağ’ın seçimi zaten dün sabah 09.00 itibariyle kaybetmiş olması.

Elimizdekilere bakalım;

TTArena’da sözleşme isteyen, Florya’ya binalar dikmek için izin bekleyen bir Galatasaray.

Eskisini kaydırmadan yeni bir stad yapmak için izin bekleyen Beşiktaş.

HES projesiyle 12 milyon avro/yıl, 250 milyon kw/saat elektrik üretimi için izin bekleyen Trabzonspor.

Yukarıdaki “izin bekleyen” grubunun hangi üyesi 3 gün önce ezici bir üstünlükle seçim kazanan iktidarın icazet verdiği bir adaya oy vermez?

Bu icazeti “kazanan” Sn. Mehmet Ali Aydınlar’ın sponsor olarak Fenerbahçe’ye 20 milyon avro katkı yapan bir Fenerbahçeli olması da kare ası tamamlıyor.

Son olarak Sn. Göksel Gümüşdağ Başkan Vekili olmayı “kabul etti”

Herkes mutlu oldu.

Batının ahlakıyla birlikte bir de şu kazan-kazan’ felsefesini aldık. Tüm gelişmiş ülkelerin en büyük felsefesi. Herkes kazanıyor yani.

Herkes mutlu olduğuna göre, kimsenin bundan sonra “Hakem golümüzü yedi Evin Ana” diyeceğini sanmıyorum. Ayrıca bu yüzsüzlük olur. Madem herkesin seçimi bu yönde, hatasıyla sevabıyla sahip çıkacak ve destekleyecekler.

Çoğu zaman hayatımız susarak ve kontrolü başkalarına devrederek geçiyor. Hayatınızın kontrolünü başkasına vermeniz de seçimdir. Burada sorun, bu kararınızın sonrasında bunun son seçiminiz olmasıdır. Birilerinin bunu yapmasına izin veriyorsanız saksıdan farkıdan kalmaz. O zaman size odun diyene ses çıkarmaya da hakkınız olmaz.

Çok şükür bu ülkede odun yok. Saksı da değiliz. Hepimiz Erol Büyükburç’uz.

Hepinize hayatınızda hayırlı seçimler, yeni federasyon başkanına görevinde başarılar dilerim.

Not: Bu vesileyle Kral’a da saygılar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...