12 Eylül 2012 Çarşamba

İnanmak İstiyorum



Dünya Kupası kadrosu açıklandığında İspanya’da harikulade bir performans göstermiş olan Tayfun Korkut yoktu. Şenol Hoca itirazları “Burası İspanya değil” şeklinde (hala saçma olduğunu düşündüğüm) bir açıklamayla yumuşatmaya çalışmış ve pektabii kamuoyunun gönlüne su serpememişti. Yine de 2002’nin o kurak yaz mevsiminde Şenol Güneş böğrüne böğrüne saplanan eleştiri mızraklarına aldırmadan dünya kupasının en yüksek 3. burcuna Türkiye bayrağını dikmişti. 

4 gün once de dünya kupası yoluna 10 yıl öncekine paralel bir tartışmayla başladık. Selçuk İnan’ın olmaması hakikaten büyük bir şok ve ardından öfkeye sebep oldu. Mağlubiyet de afilli bir perçin attı bu duruma, Estonya maçı hayati bir önem kazandı. Biz bu maça; “Selçuk oynayacak mı, Avcı inat mı ediyor, Avcı kötü hoca mı, Avcı gitsin mi” moral ve motivasyonuyla hazırlandık.  

Hergün okuduğum, fikirlerine ve tarafsızlığına saygı duyduğum insanların da eleştiri volümlerini en yıkıcı perdeden ayarlamaları beni bir hayli şaşırttı. Bir tekme de onların vurduğunu gördüm idam sehpalarına. Hem futbolcuya dayalı düzen olmasın diyoruz hem de bir elimizde tef ağzımızda ise bitmeyen bir Alex, Quaresma, Selçuk kantosu. Biz hocaların, futbolcuların, yönetimlerin çelişkisiyle satırlar imal ederken, bizlerin bu çelişkisi hakkında her hangi bir teknik direktörün bir cümle dahi yazdığı yok. 

Maç başladı. Önce; gol kralı 10 metreden altıpası tutturamadı, ardından, kaleci düzgün bir pasla topu rakip forvete teslim etti. Konsantrasyon eksikliği bas bas bağırmaktaydı. Zaten ilk golden sonra gördüğüm Abdullah Avcı portresi yaşanan baskının çerçevesini belirtiyordu. Hocanın yüzündeki çizgiler mutluluk sınırlarını gösterirken gözlerindeki ifadeyi gerilim rötuşlamıştı. Milli takım hocalığı zordur. Kulüp takımlarının teknik direktörlüğünü taraftar, ulusal takımın teknik direktörlüğü herkes yapar çünkü. Herkesin tam saha pres yaptığı bölgedir orası. Buna son 10 yılda celâllenen kulüp faşizanlığını da ekleyin; tabii yayın gelirleri ve reytinge sırtını veren futbol ulemâsının derin baskılarını da… 


Hepimizin sahipleneceği bir ulusal takım olamadı. Trabzonsporlu ve Beşiktaşlılar zaten ilk küsenler oldular. En iyi dönemlerinde dahi bu takımlarımızın yıldızları çoğu zaman taç çizgisinde ısınarak geçirdi milli kariyerlerini. Fenerbahçe stadında Galatasaraylılar, Galatasaray stadında Fenerbahçeliler ıslıklandı. Ligden gelen kinleri ne turkuaz ne de bayrak kırmızısı forma soğutabildi. Gün geçtikçe değişen, hızla gelişen ve aynı ölçüde iğrençleşen “yeni futbol düzeni” milli formayı öyle transparan hale getirdi ki sahaya çıkanların üzerindeki ay-yıldızı değil altındaki Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe formalarını görüyoruz. Reaksiyon da ona gore oluyor. Selçuk’un herkesçe desteklenmesi iyi futbolculuğu yanında iyi ahlakının da bir ödülü. Bununla birlikte zaman ilerledikçe Selçuk için de Galatasaray-Fenerbahçe bölünmesi yaşayacağız yakında. Futbol kamuoyumuz bu tür işleri seviyor çünkü. Özneler değişik başlık aynı: Kahramanlar ve onları yerin dibine sokma.

Mourinho’nun milenyuma armağanı yüksek prese dayalı kontratak futbolunu, elindeki imkân ve şerait dahilinde en iyi kullanan hoca Abdullah Avcı idi. Ay-yıldızlı takımda uygulamak istediği de bu. Yüksek top çalma (daha doğrusu ribaund alma) yüzdesini ve derin paslarla forvet oyuncularının fulelerini parlatmayı baz alan, keskin, ani ve soğukkanlı bir yapı. Portekiz’e 3 atarken de, Hollanda’ya yenilirken de, Estonya’yı dize getirirken de aynı düşünce yapısı ve futbolu oynadık. Anlatması 2 cümle uygulatması 2 ay, oturması 20 maç. Merak ettiğim konu; ülkenin en iyi oyuncusu Selçuk İnan üzerinde ve etrafında bir yapı kurulması plan dahilinde değil mi? Değilse olması gerekmez mi? Zira ne kadar Emre’nin Gazzavari oyununu sevsem de 2014 yılında, yolun yarısına gelen yaşının haddinden emekli olacağına hemen hemen eminim. 

Şu açık ki Emre; Gökhan’ın, Hasan Ali’nin, Burak’ın, Volkan’ın, Hamit; Sercan’ın, Tunay’ın, Nuri’nin, Ömer’in kaptanı. Hemen dezavantaj olarak algılanmasın bu durum. Güzel harmoni de çıkar bu takımdan, yeter ki orkestra şefi doğru müdahaleleri yapsın ve kafası rahat olsun. Kafasını rahat bırakma kısmı bize, yönetme kısmı ona ait. Formayı adaletle dağıttığı sürece her oyuncu saygı duyacaktır. 

Kararları ve seçimleri için çeşitli renk ve büyüklüklerde soru işaretleri saklıyorum. Zaman zaman ince ince de satırlara dağıtacağım. Ancak herşeyden once kadro seçiminde elinden geldiğince adaletli davrandığını düşünüyorum. Yani en azından bir önceki dönemle kıyasladığımda kendi takımında dahi tartışılan isimleri görmüyoruz artık. Oynatmak istediği tarza ve kurduğu yapıya inanıyorum. Çünkü sizi bilmem ama ben o en son 2002’de hissettiğim milli takım heyecanını yeniden yaşamak istiyorum. Hatta daha ötesinde bu kez Brezilya’ya Brezilya’da gol atmak istiyorum. 

Yakup Sabri İNANKUR


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...