Metin Tekin’den bu yana, forvet
oyuncularını kanada koyma sonra da “Beşiktaş’ın oyuncusu olmadığına” hüküm
verme hastalığı son 20 yılda bir çok yetenekli hücum oyuncusunu tüketti
maalesef. Oktay Derelioğlu’nun, Orhan Kaynak’ın, Stefan Kuntz’un, Christopher
Ohen’in, Burak Yılmaz’ın, Bobo’nun belli dönemlerde ceza yayından uzak tutulup,
sonrada hüsranla biten hikayelerini biliyoruz.
Bu oyuncular belli yetenekleri dolayısıyla
kanatta “denendiler”. Başta hızları, ardından boşlukları katetmeleri. Sorun da
burada başlıyor; boşluklara değil boşlukları katediyorlar. Savunmanın
deliklerine sızıyorlar, savunmayı topla del(e)miyorlar.
Sarı Fırtına’dan sonra sadece Nihat
Kahveci’nin kenarda başarılı olmasının sebebi de bu ufak ayrıntı zaten. Top
ayaklarındayken deparlarındaki matkap fuleleriyle 20-30 metrelik sondajlar açabiliyorlardı
rakip savunmanın göğüs kafesinde. Zaten bir oyuncuya boşuna “Fırtına” demez
tribünler. Ancak bunu Holosko’dan, Pektemek’ten bekleyemezsiniz. Tabii
beklersiniz de, Burak’tan, Orhan’dan ya da Ohen’den ne aldıysanız onu
alabilirsiniz. Böylece Holosko, tarihe en fazla “Sarı Meltem” olarak geçer.
Şeref Bey; 69 metre eninde, Mardan Stadı
ise 66 metre. Kenarlar 3’er metre daha içeride olunca, Almeida’nın yalnızlığı 6
metre azaldı, Şeref Bey’e kıyasla. Beşiktaş ataklarının %47’sinin ortadan
gelişmesinin temel nedeni de bu. Kanat oyuncuları daha fazla içeriye girebildiler.
Almeida da daha fazla gezip, stoperleri yanına çekebildi ve boşluklar oluşturdu.
İlk 11’i “rakibi öpen” oyunculardan kurulu Beşiktaş’ın
mücadele gücü yüksek, savaşan bir kurguda olacağı zaten aşikârdı. Stadın
yapısından dolayı 4-3-3 görünümlü 4-5-1 yerine, 4-3-3 oynayabilmesi, derli (ve
%61) toplu bir takım izledik. Veli ve Holosko takım oyunu içinde kısmen
eriyebildi. Dün akşamki maç Şeref Bey’de oynansa bugün Beşiktaş’ın “dökülen”
kanat oyuncularına, Quaresma ve Simao’nun yokluğunun “önemli” faktör olduğuna ilişkin
yığınla yorum okuyacaktık. Onlar tabii ki önemli tetikler ancak aralarındaki
mesafe 40 metreden, 20 metreye inince verkaçlar, seri kısa paslar, çalımlar (ve
goller) artıyor.
Beşiktaş eğer bu düzende oynamaya
kararlıysa, sahanın boyunu 1-2 metre uzatıp, enini 3-4 metre daraltmalı. Hızlı
kanat oyuncuları rakip savunmanın arkasında daha fazla boşluk bulurken, hedef
santrafora ve birbirlerine daha yakın olurlar. Daha fazla gol, daha fazla hücum
pres olanağı ortaya çıkar.
Metin Diyadin’i futbolcuyken sever, zevkle
izlerdim. Topu aldığında kaleye yönelen, savunma boşluklarına sızan, şut atan, kafasında
sürekli gol olan komple bir orta saha oyuncusuydu. Samsun’da kırık ayakla
sahadan çıkarken sedye üzerindeki gözyaşları O’nun hakettiği jübile değildi.
Ayakları futbola nokta koysa da, beyni
koymadı Metin “Hoca”nın. Düşünce yapısıyla Orduspor’u ayağa kaldırdı. Sadece
dün gece değil, Kadıköy’de de, Bursaspor’u ağırlarken de futbolu düşünen bir takım
var. Golü düşünen bir takım var. Beşiktaş’ın 20 faulle tamamladığı bir maçı 11 faulle tamamlayan bir takım var.
Felsefesi oyna(t)mamak değil, oynamak olan bir takım var. Hakan Özmert’in
mücadelesine biraz Gosso yardım edebilse, İsmail’in ve Hilbert’in önünü kesip,
Beşiktaş’ın savunmasıyla, hücumunun arasını açabilirlerdi. Bunu sadece maçın 15
dakikasında yapabildiler ve bu esnada Stancuyla bir de pozisyon yakaladılar. Ancak
Toraman hamlesi Gosso’yu iyice sindirdi ve Hakan ortasahada yalnız kalınca
beraberliği yakalamalarına rağmen Beşiktaş akınlarını püskürtemediler.
2-1’den sonra alan savunmasına geçen
Beşiktaş’ın bekleri de stoperlere alıştıklarından 3’er metre daha yakın olunca
Orduspor, kalabalığı aşmak için uzun toplara yöneldi. 1.79’luk Fatih Tekke’nin
ise maç boyunca %94 hava topu başarısıyla
oynayan Sivok’a karşı şansı yoktu.
Yakup Sabri İNANKUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder