Güntekin Onay’ın “çok zor goldü değil mi” diyerek onay beklediği adam bir
Cumhurbaşkanlığa Kupası’nda Galatasaray’a daha zorunu atmıştı. Golün zorluğunu
/ güzelliğini en iyi anlayacak / anlatacak insan Metin Tekin’di ve O da,
Fernandes’in pasından, Ernst’in koşusuna kadar götürdü golün güzelliğini. Eğer
stadyumdaysanız doğru kadro ve oyun size keyif verebilir, televizyon başında
ise bunlara doğru yorumcu ve doğru spiker de dahil olmak zorundadır. Metin
Tekin’in sözleri de golleri kadar çarpıcı ve estetik!
Sahada ise Hilbert, Ernst, İbrahim Toraman
ve Ricardo Quaresma Beşiktaş’ın estetiklik katsayıları. 30. Dakikadan sonra
Fernandes de Pirlo soslu futbola dönünce bir gol lezzeti kaçınılmaz olmuştu
zaten.
Quaresma’nın sihirli ayak dışı gönlümüzü
kaplasa da golden 1 dakika önceki Almeida’nın bencilliğini örtmedi nazarımda.
Ekrem’in ve O’nun da arkasında gelen Hilbert’in bomboş olduğunu görmesine
rağmen Onları “görmedi”. Buna çok kızdım. Kızdığım, golü (hattı zatında maçın
genelinde berbat ettiği bir çuval golü de) kaçırması değil. 2 arkadaşı 40’ar
metre depar atmışken, kafasının arkasıyla “tıklamak” yerine, topu kaleye
yöneltmesi O’nun boyun sinirlerine, bizim de komple sinir sistemimize aykırı! Hepsinden
önemlisi arkadaşlarının emeğine saygısızlık.
Gerçi Hilbert (ve İsmail) maçın genelini
40’ar, 50’şer metrelik deparlarla geçirdikleri için bunu umursamamış olabilir. Zaten
Beşiktaş’ın son dönemdeki etkili futbolunun ateşini bekler harlıyor. Ocağın
başında ise İbrahim Toraman var.
İbrahim Toraman’ı orta sahada oynatan Del
Bosque “adamı harcıyor” idi, “Toraman’ın yerinin orası olmadığını anlamamış” idi,
“taktik bilgisi yetersiz bir hoca” idi.
O’nun İkâmetini Yeniköy gösteren futbol
alimleri “İyi bir baba olan ama
futboldan anlamayan!” Del Bosque’nin eline (8 milyonluk) bavulunu alıp
gitmesini alkışladıktan sonraki yıllar, Toraman’ın sağ bek ya da ön stoperde
oynadığında, stoperde olduğundan daha fazla verimli olduğunu gösterdi. Bizim
cemili cümle yorumcularımızın da (toplumun refahı adına) babalıklarının, futbol
bilgileri gibi olmamasını umduk biz de.
İbrahim Toraman enerjisini, orta sahadaki
boşlukları kapatarak harcamakla kalmıyor, savunmayı 3’leyerek Hilbert ve İsmail’e
daha fazla kanat bindirmesi imkânı sağlıyor. Sivok ve Egemen, Hilbert ve İsmail’in
arkasındaki boşluklara kayarak beklerin hücumda (güvenle) daha fazla vakit
geçirmesini sağlıyorlar. Maçın en çok terleyen adamı Hilbert 34 kez rakip
sahaya gidip gelebiliyor böylece. Bu haliyle Hilbert Avrupa’nın en çok bindirme
yapan bek oyuncularından biri oluyor.
Günlük güneşlik bir havada rüzgârı arkasına
almış pupa yelken giderken, hiçbir kaptan yelkenleri indirmez. Bir anda bir
fırtına patlarsa denizin ortasında kalacağını bilir. Rakip zayıf, hevesi
kaçmış, gardı düşmüş. Nakavtı getirecek Holosko / Pektemek yumruğu yerine, geriye çekilmek, geride beklemek, rakibi
uyandırdı.
Metin Tekin’in sözleri de bunu işaret
etmekteydi; “Futbol böyledir. 2-0 önde de olsanız, rakibinizin galibiyetten hiçbir
kazancı olmasa da, oynamalarına izin verirseniz, oynarlar! Çünkü sahaya
çıktığınızda puan durumuyla ilgilenmezsiniz, sadece kazanmak istersiniz”
Biz bu sözleri düşünürken Valerenga
maçının devre arasında babası tarafından yatağa gönderilen çocuğun bu sefer kendisi
sabah oğluna ne diyeceğini düşünmekteydi. Yılların laneti Beşiktaş üzerindeydi
yine. Malmö, Auxerre, Valerenga tesbihine yeni bir boncuk ekleniyordu, bizler “Ya
sabır” çekmeye hazırlanmıştık ki, Lionel Cristiano Quaresma ipleri kopardı.
Laneti dağıttı. Babalar da çocuklar gibi mışıl mışıl uyudu sonra. İyi bir gece
oldu.
Yakup Sabri İNANKUR
"Cumhurbaşkanlığa Kupası" değil "Cumhurbaşkanlığı Kupası" olacak gibi
YanıtlaSil