Hani
Napoli Taraftarı’nın o unutulmaz pankartı vardı ya; “Yarın yine borçlarım olacak ama bu gece kral benim!”, dün akşam da
15 milyon Beşiktaşlı’nın taç töreni vardı. Sahadaki 11 şövalye, “Sir”
Carlos Carvalhal’in önderliğinde borçlarımızı sildi. Tabii siz yine de kredi
kartınızın son ödeme tarihini atlamayın!
Stoke
City’nin İngiltere’de bıraktığı oyuncular beni ilgilendirmiyor. Daha geçen ay
Guti’yi serbest bırakan, Quaresma’sı, Simao’su sahada olmayan, 10 numarası Bebe’nin,
savunmadaki banko ismi Ersan’ın henüz çime adım atamadığı, teknik direktörlük
makamı dahi net olmayan Beşiktaş’ın sahadaki takımını “A” ile damgalıyorsak, Crouch
ve Etherington’dan yoksun Stoke City takımını “B”ler, “C”ler altında yorumlamak
adaletli değil.
Nitekim,
Ivan Drago Muhipleri Cemiyeti’nin 11 seçkin üyesi ile sahadaydı İngiliz ekibi. Futbolun basit 2 denklemi eşitliğin karşısına kazanmayı koymak için bize 2 formül
verir. Ya topu sürekli ayağında tutarak oyuna hakim olacaksın, ya da alanı
sürekli kontrol altında tutarak sahaya hakim olacaksın. (İkisini birlikte 30
yıl yaparsan Barselona olacaksın) Tabiat kanunlarının da emrettiği şekilde, Beşiktaş
ilk kısmı, Stoke City ikinci kısmı evlat edindi. Boy, pos ve endama karşı
zerafet, teknik ve hız.
Maçtan
önce belirtmiştim, Stoke City ataklarının %42’si sağ kanattan gelişiyor. Carvalhal
İsmail ve Veli’yi sürekli baskı yapması ileri gönderdiğinde, İngilizler daha
yumruğunu kaldırmadan “indir o elini”
diyen Beşiktaş soluyla epey bir yıprandılar. Hücumları ancak (İsmail Köybaşı’nın)
bireysel hataları ile olgunlaşabildi. Coğrafya fakiri Pulis’in, 30. dakikadaki
Pennant hamlesi Stoke’un tıkanan sağını açmaya yönelikti ve kısmen işe yaradı.
Matematik
bilimi bize; Stoke City’nin kaleyi tutan şut ortalamasının 2, gol ortalamasının
0.7 olduğunu anlatırken, İngiliz ekibinin ilk şutunda golü bulmasını “this is
football sometimes” diye açıklayabiliriz ancak. Tam o adaletinden yakınmaya
başladığımız anda futbol, şans rüzgârını Tel Aviv üzerinden estirmeye
başlayınca, Beşiktaş Avrupa Gemi’si yelkenlerini fora edip grup limanından ilk sırada ayrıldı.
Herşey
güneşli, insanlar neşeli, gönlümüzün uçurtmaları tepeye süzülürken hangi çılgın
kafamıza çakmak, para (ya da hangi yabancı maddeyse artık) atmaya cüret etti,
şaştım!
Eminim
o sporsevmez arkadaş(lar)ım (da) şu an mutlu ve gururludur. Hatta keyifle
çayını içerken belki bu yazıyı okuyup sırıtıyordur. O zaman Pennant’ın kafasına
denk getiremediği çakmağın Beşiktaş’ın böğrüne saplanabileceğini de bilsin. Bu
cümleden sonra keyfi kaçtıysa eğer üzgün değilim. Zira, yarın Beşiktaş ceza
alırsa milyonların keyfinin kaçacağının yanında önemsiz bir kefarettir bu. Asıl,
böyle bir konu için okuyucudan ve kendimden harcadığım 1 paragraf için üzgünüm.
Umarım Beşiktaş para cezası ile kurtulur. Avrupa futbol piyasasına saçma sapan
nedenlerle para saçmaya alışkınız ne de olsa!
El futbolcusuna
(Emre Belözoğlu’na) gösterilen özel “ilgi” Carlos Carvalhal'e gösterilirse
Beşiktaş adına daha yararlı olacaktır. Adı henüz tribünlerde anılmayan Carlos
Carvalhal'i biz gönlümüzde anıyoruz. 12 gün içinde; Telaviv, Trabzon, Antalya, Manisa'dan zaferle dönüp, üzerine
Avrupa'da lider olan bir takımın gollerine kenarda çocuk gibi sevinen, bizi de
çocuk gibi sevindiren güzel insana tebrikler. Beşiktaş'ı, çocukluğumuzu ve kral olmayı özlemişiz, sağol
hocam.
Yakup Sabri İNANKUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder