Hafta içinde skor tabelası isimli
azmanın, güzel futbolu tuş ettiği gördük, yine. Başarısız sonuçlar üstüste denilen
bir raflı sisteme bağlayınca Metin Diyadin Hoca önüne sunulan kuru bir istifa
mektubunu imzasıyla ıslattı.
Ligimizin geleneksel hoca kıyım
şenlikleri bir gün yerini istikrar karnavalına bırakır mı, bilinmez…
Belki Ordu’nun dereleri yukarı
aktığı gün fanatik kulüp yöneticileri çözümü hocaların kellesinde aramayacak. O
zamana kadar da böbürlenerek ithal ettiğimiz kadife ayaklardan akmasını
bekleyeceğiz güzel futbolun.
Giderken oyuncularına tek tek
sarılmıştı Metin Hoca, belli ki mentalitesinin kokusunu da bırakmış
oyuncularına. Sahada vurmayan/yatmayan/kapanmayan bir Orduspor vardı.
Bu kokuyu Fatih Terim’de almış
olacak ki, topun olduğu yere çapa atan “geleneksel Terim Presi”nin, Ordu’lu becerikli
ayaklardan çıkan isabetli paslarla arkada yakalayacağı geniş boşlukları
kapatmanın hesapları içindeydi. Galatasaray sabırlı bir alan savunması
tertibinde rakibini tartan bir anlayışla bekledi. Geride kalan 15 maça göre en
az pas yaptığı maçın bu olması sıkıntılı gözükse de, aslında normaldi.
Doğu Karadeniz ekibi, Eboue-Ujfalusi-Semih-Hakan
zincirinin en zayıf halkasını kopartmak maksadıyla ısrarla sağdan geldi. Hatta
Culio bile oralarda epey cirit attı. Bunu yaparken Galatasaray’ın Premier Lig
şerbetli sağ hattını unuttular ama! İlk hücumda Fevzi’nin hazırladığı pastaya
kremayı ekleyen Baroş oldu böylece.
Zaten Baroş son 5 yılda Türkiye’nin
en verimli / golcü forvet oyuncusu. Elmander ile birlikte etkisi biraz daha
arttı. Hatta öyle bir aurası var ki sahanın en kötü ismine (Kazım) dahi
istatistik yaptırdı.
Bu noktada Fatih Terim’e (haklı)
methiyeler düzülüyor, 4-4-2’ye döndüğü için. Aslında Terim dönmedi. Ligin
ikinci yarısı ve play-offlarda göreceğiz ki Galatasaray; 4-3-3, 4-5-1, 4-1-4-1
de oynayacak. Bunu maçın içinde dahi yapıyorlar. Elmander çıkıyor Engin giriyor,
Fenerbahçe maçında Baroş’un yerini Riera’ya bırakması gibi... Terim akışkanlık
istiyor. Oyun esnasında bile değişebilen / dönüşebilen bir mentaliteyi oyuncularının
kafasına / reflekslerine oturtmaya çalışıyor. Her maçta Galatasaray’da farklı
bir anlayış görüyoruz. Bu deneme-yanılma değil, bilakis Terim’in plan ve
programı dahilinde. Galatasaray’a imza atarken, parmaklarındaki hayali bir
kalemle ellerini ileri geri sallıyor ve şöyle diyordu tecrübeli hoca: “Değişim bizim kilidimiz olacak. Değişebilen,
uyum sağlayabilen bir takım hedefliyoruz.” Beden dilinin altını çizdiği
cümleler bunlardı.
Bu değişim Terim’in kendi içinde
oluştu ilk önce. Felipe, Revivo ile başarısız Hagi denemeleri yapan Terim bu
kez 10 numara için ısıran bir Felipe seçti.
Galatasaray’ın her 4 pasından
biri Brezilyalı oyuncunun kramponundan damladı. Selçuk’un yapamadığı pasları da
üstlendi. Hakan Balta’nın boşalttığı alana akıllı çıkışlar yapan Abdurrahman, Melo’nun
adele gücü ve beyin zenginliği çığının altında kaldı. 11 kilometre kateden genç
Emre vites küçülttüğünde, Melo gaza bastı. Semih açık verdi, Melo kapattı. 19
Eylül Stadı’nın 7 dönümlük çimlerinde Melo adının geçmediği 20 metrekare yok!
Pitbull lakabı biraz yumuşak
kalıyor. Galatasaray’ın Atlas’ı diyorum ben O’na. Zira Olympos’tan kovulan Atlas
dünyayı taşır. Juventus’tan dışlanıp gelen Melo da omuzlarında futbol takımının
zafer dünyasını taşıyor.
Yakup Sabri İNANKUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder