Maç öncesi yazmaları sevmem esasen. Ne
kadar iyi niyetle yapılırsa yapılsın, bir kendini beğenmişlik havası, bir ahkâm
kesme, bir icazet verme havası solurum. Mantık bronşlarım yanar. Halbuki maçtan
önce en futbol arkadaşlarınızla ağızlardan akıttığınız balları yazı nizamına
sokmaktan başka bir şey değildir en nihayetinde. Utangaçlık şemsiyemi bir erdem
kalkanıymışçasına açıp, kendimi yanlış birşeyden
koruyor gibi hissetmek ve hissettirmekten bugün vazgeçmeye karar verdim. Sorular
üzerine düşüncelerimi derleyip, toplayıp, katlayıp önünüze getirmek istedim.
Rakip
sadece güçten ve boydan ibaretse 2 şekilde yenebilirsiniz; ya ondan daha güçlü
ve uzun bir takımla ya da seri kısa paslarla, hızlı oynayan bir takımla.
Beşiktaş ilki değil (zaten dünyada Stoke City'den daha boylu poslu bir takım
yok) ancak ikincisi pekala olabilir.
Stoke
City'nin deplasmanlardaki kötü karnesi malum. Topla oynama oranları %40'larda
seyrediyor ve tek silahları ceza sahasına gönderdikleri yüksek
toplar. Topun kontrolü Beşiktaş'ta olacak. Tabii orta sahada top
gezdirince gol olmuyor. Bu gece yoktan gol vareden Quaresma olmayacağı
için, araya atılan toplar ve forvetlerin boşluklara sızabilen bir yapıda olması,
golü getirebilir. Almeida'dan ziyade Holosko-Pektemek ikilisinin daha
verimli olacağı kanısındayım.
İngiliz
ekibinin ataklarının neredeyse yarısı (%42'si) sağ kanattan gelişiyor.
Türkiye'nin en çok top çalan oyuncusu İsmail Köybaşı için bunun sorun olacağını
sanmıyorum.
Beşiktaş
ve Beşiktaş Tribünleri Avrupa maçlarında daha başka oluyor. Tahliyelerin
moraliyle bu akşam daha da başka olacaktır.
Bir
de bütün bunların üzerine Teknik Direktör Pulis'in yedek kadroyla çıkacağı
açıklamasını koyalım.
Beşiktaş
kaybetmez.
Kazanması için ise hızın yanına yüksek
tempo fitilini ateşlemeli. Ivan Dragoları mağlup edebilmek için çevresinde dans
etmemiz gerektiğini biliyoruz. Beşiktaş İngiltere’de güzel bir vals sunmuştu
izleyenlere, şimdi sıra son tangoda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder