Klasik edebiyat severler Dr. Jeykll’ı ansın, çizgi
roman severler Batman’in istikrarlı düşmanlarından Two-Face’i ansın.
Futbol severler Antalya önündeki Beşiktaş’ı ansın.
İlk yarı koşan, ısıran, agresif bir takım. Sürekli
kafasında hücum olan, isteyen bir takım. Gol isteyen, izleyene zevk veren bir
takım. İkinci yarı durağan, kopuk, isteksiz, son dakikalara doğru (son
dakikalar dediğim son 20 dakika falan) profesyonellik denen canavarın yiyip
tüketeceği zamanın peşinde bir takım.
İkisi de mantıklı bir açıklamayı hakediyor.
Bir takımın nasıl oynayacağını, ne istediğini
kadrolardan anlayabiliriz. Beşiktaş’ın Pektemek-Kavlak-Holosko’dan oluşan hücum
hattı, sürekli rakip savunmaya pres yapan, top Beşiktaş’ta iken arkaya sarkan,
kenarlara koşular yapıp hücumu genişleten, yer değiştiren futbolculardan
oluşuyordu. Üstelik Şeref Bey’de yeniydiler misafir sayılırlardı ki misafir
çocuğu gibi yaramazdılar, kontrol altına alınamazdılar, durmak bilmezlerdi. Antalyaspor’a
rahatsızlıklar verdiler.
Bu, nitelemede yaramaz, ama nitelikte işe yarar
üçlünün arkasına Necip Uysal, Ernst, İbrahim Toraman, Egemen, Sidnei geçince
Aziz Yıldırım’ın 2 yıl önce futbolumuza kazandırdığı “rakibi öpen futbolcu”
tabiri rakibi öpen bir hüviyetle Beşiktaş “takım”ında vücut buldu. Bu kadar
sevgi dolu bir ortamda Simao Sabrosa da centilmenliği bıraktı ve ilk yarının en
çok öpen (koşan) ismi oldu.
Eşyanın tabiyatıyla uyumlu olarak, yerinde duramayan,
hareket eden, rahatsız eden misafir çocuğu sonunda uykuya daldı, gerçek misafir
Antalyaspor da rahatladı!
Beşiktaş ortasahasını o kadar kolay geçmeye
başladılar ki ikinci yarının ortalarında Uğur İnceman, Ali Turan ve Deniz Barış
mevkilerinden fersah fersah uzakta Beşiktaş savunma çizgisinin 5-6 metre önünde
top almaya / top yapmaya başladılar. Carvalhal’ın Fernandes hamlesi de bu
dakikalarda geldi. Orta yuvarlaktaki koca deliği kapatmayı umuyordu ve
milyonlarca Beşiktaşlı’nın ortak akılda buluştuğu ismin aklına gelmesi sürpriz
değildi.
Fernandes de yastığını alıp sahada uyuyan
Beşiktaşlıların yanına kıvrılınca Beşiktaş
orta sahası için kenarda işe yarayacak bir Şifo Mehmet kalmıştı. O ise şimdi
misafirdi ve genç Emrah Başsan’ı ısınmaya göndermişti.
Kendi gibi zeki bir takım oluşturmuş Mehmet
"Hoca". Topu alan, mevkisinin askeri disiplin kurallarına da çalım
atarak boşluğa doğru ilerliyor. Bu esnada topsuz olanlar da savunma arasına,
arkasına, kenarlara koşulara başlıyor. Presi gördükleri zaman ise basitçe
boştaki arkadaşlarına pas çıkarıyorlar. Özdilek, O'na Şifo lakabını getiren
futbol zekasının temelini tüm Antalyaspor'a aşılamış. O nedenle Antalyapor 367
isabetli pasla, 235 paslı Beşiktaş'ı paslandırdı. Beşiktaş orta sahası işlemez
oldu. Bu sırada Antalyaspor ışıldıyordu.
Roller değişti. Prens kıyafetini giyen Antalya, uyuyan güzeli öpmeye çalışıyordu.
Roller değişti. Prens kıyafetini giyen Antalya, uyuyan güzeli öpmeye çalışıyordu.
Futbolculuk döneminde 80. dakikalardan sonrasının
kahramanı olan Şifo Mehmet’in takımının da bu özelliği alması tesadüf değil.
Geçtiğimiz sezon Antalyaspor’un ikinci yarıda attığı gol sayısı ilk yarıdakinin
neredeyse 2 katı. Ligin ilk 4 haftasında da bu rakamı aynen koruyorlar. İkinci
yarılarda attığı 4 gole karşın, ilk yarılarda 2 gol atabilmişler.
Hemen akıllara Beşiktaş’ın da ilk 4 maçta, 80’den
sonra bulduğu goller gelecektir. Ancak Beşiktaş bunu 3 haftadır, Antalyaspor
bunu 3 yıldır yapıyor. İki yarının farkı takımların futbol felsefelerinde
yatıyor bir nevi. 13 günde 4. maça çıkmanın yorgunluğu da cabası.
Maçın en
çok göze batan adamı Egemen Korkmaz. Önüne atladığı, araya girdiği toplarla,
savaşmasıyla alkış alsa da, 36 isabetli pasla Beşiktaş’ın en çok isabetli pas atan oyuncusu olması modern futbolun
daha çok ilgilendiği bir konu. Aslında geçmişteki tutumları olmasa “Takoz” Recep
Çetin geliyor aklımıza. Ama geçmişi O’nu “sadece” Egemen yapıyor.
Bana göre en etkili, en can yakan ısırığın sahibi
İsmail Köybaşı’ydı. Köybaşı bu maçın da en çok top çalan oyuncusu oldu. Kamuoyu
İsmail’in asistlerine kilitlenmiş durumda ancak 4 maçın 3’ünde sahanın en çok
top çalan oyuncusunun İsmail olduğu pek dile getirilmiyor, (ya da buna dikkat
edilmiyor). İsmail Köybaşı’nın savunma yönündeki büyük gelişme daha çok övgüyü
hakediyor.
Holosko’nun Marsilya
Ruleti gözümüzden kaçmadı elbette. Rakibin içinden geçmeye çalışmak yerine
onun başını döndürmenin daha etkili olduğunu anlaması güzel.
Kuşkusuz
ligimizin en çok gelişme gösteren teknik direktörü Mehmet Özdilek. Sadece puan
tablosuna bakarak değerlendirmiyorum. Antalyaspor her sezon yeni bir futbol
karakteri daha ekliyor bünyesine ve ruhuna da “güzel futbol”u işliyor. Yatmadan,
vurmadan, çalmadan aklında sadece gol olan bir takım. Kendi özel futbolunu Antalyaspor üzerinden
Türk Futbolu’na kazandırıyor. Şifo Mehmet’i Türk Futbolu’na kazandıran ise rahmetli
Kazım Kanat’tı. Kahramanmaraşspor’da oynarken O’nu Beşiktaş’a önermiş,
önermekle kalmayıp elinden tutup Beşiktaş’a getirmişti. Dün aynı zamanda
vefatının 3. yılıydı.
Beşiktaşla
ilgili düşünürken, yazarken, konuşurken aslında derin bir hüzün kaplıyor içimi.
Biliyorum ki dün 5 tane de atsa, 10 tane de yese Beşiktaş’ın derdi ya da
derdinin çözümü saha içinde değil. Biliyorum ki bugün tribünlerin “dert” edindikleri
(hoca, oyuncu...vs) yarın gider ve dertler yine bitmez. Dünün anlamı sebebiyle aklıma
sıkça geldi rahmetli Kazım Kanat. Vefatından 1 yıl önce bir röportajında şöyle
bir soru gelmişti; “Beşiktaş'ın içinde bulunduğu
durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Taktik hatası, yanlış yönetim? Ne dersiniz?
Yeni transfer, yeni hoca çözüm olur mu?”
Üstadın cevabı kısa ve net oldu.
“Boş. Geç geç bunları... Balık
baştan kokar. Türk atasözü...”
Bu vesileyle saygıyla anıyorum O’nu. Allah rahmet
eylesin büyük Beşiktaşlı’yı. Eminim şimdi yazsa, eleştirse, sivilcesi kurumamış
klavyelerden, nasıl Beşiktaşlı olduğu sorgulanır, belki de küfür yerdi. Belki
de balık başından kıçına kadar gaz kokuyor derdi, belki de...
Yakup Sabri İNANKUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder