19 Eylül 2011 Pazartesi

Boniperti'den Del Piero'ya...


Bu konuda biraz geç kaldığımı itiraf etmeliyim. Fútbolita.com’da gördüğüm şu resim beni tekrar o geceye götürdü. 3-5 yüksek pikselli artistik resim, ya da ışıkların dans ettiği anların videolarından çok daha fazlası vardı o geceyi anlatacak. Ve ben unutmuştum! “Nasıl atladım” pişmanlığı, “neden atladım” mantıklı arayışına döndü. Parmaklarımdan kelâm dökecek takatin kalmadığı günlere denk geldiğini hatırladım. Sızlanmayı bırakıp telafiye oturdum.

Seul 88, Euro 96 ve Pekin 2008 en çok etkilendiğim açılışlardı.
Onların etkileyici olması normaldi, çünkü onlar uluslararası dev organizasyonlardı.

Danslar, akrobatik gösteriler, şarkıcılar (sopranolar), sunumdaki şiirsellik ve diğer vesaireler, bir açılışın standartları zaten. Onları farklı kılan nedir ki? Seul’u unutamamamın ve Juventus’un stad açılışında aklıma getirmenin mantıklı bir izahı olmalı.

Varsayalımcılığımı bizdeki bir stad açılışına götürdüm. O stadın sahibi takımın, kendini göstereceği tek yer, kadın bir pop şarkıcısının üzerine giydiği bir beden küçük forma olabilirdi. Bu konseptte de gösterilmek istenen ve görülenin forma olmadığı açıktı. Kısaca bizim organizasyonlarımızda takımlarımız etken değil, edilgendi.

Sonra asıl odak noktasını yakaladım. Juventus’un da uluslararası bir organizasyon olduğu gerçeği işleniyordu yavaş yavaş. İnce anlamlarla veriliyordu bu mesaj, sinsice alttan beyin yıkayarak değil. Tarihsel gurur vardı içinde. Gelenek ve gelecek yaklaştırılıyordu birbirine. Bütün bu kucaklaşmanın ortasında ise Juventus vardı. Tek sebep O’ydu. Orada olmamızın sebebi, olacak olmamızın sebebi...

Ben bunları düşünürken, ortalık karardı. İnternette sorun olacağını düşünürek doğruldum. Fareye elimi atıp beklerken sağ alt köşede ufak noktalar belirdiğini gördüm. Sırtım koltuğa değmeden tüm ekranı gökyüzündeki yıldızlar gibi titrek ışıklar kapladı. Siyah gökyüzünde beyaz yıldızlar...

Büyük bir “şey” geliyordu ve koltuklarında oturan her taraftar (her koltukta 1 taraftar vardı) gösteriye dahil olmuştu.

4 ışık hüzmesi sahanın 4 köşesinden merkezine doğru koşuşturmaya başladı. Beyaz çemberlerin kavuştuğu yerde Del Piero ve karizması, yaşlı bir amcayla eski bir bankta oturuyordu. Hani şu emekliler parkında çevresinde güvercinlerin volta attığı terkedilmişlik abidesi.

Anonsçu “bana” yaşlı amcanın Giampiero Boniperti olduğunu söylediğinde 41.000 koltuk sanki bir anda huysuzlanıp sahiplerini üzerinden attı. Çoğu Platini’yi, hatta Baggio’yu bile izleyememiş olan yeni nesil Juventuslu ellerinden ve boğazlarından gelen tüm sesleri nur içinde ayakta duran kahramanlarına gönderiyorlardı. Hayranlıkla karışık gurur vardı o seslerde.

Gelenek ve gelecek kolkola girmişti artık.

Mikrofonu önce Del Piero aldı:

"Bizim gücümüz, kalbimizden, azmimizden ve cesaretimizden geliyor.Gelecek nesillere de bunu vermek bizim görevimiz. Tüm kalbimle ifade ediyorum ki böyle muhteşem bir anın içinde olmak, başıma gelen en güzel şey. Öyle tarihi anlar yaşadık ki birlikte. Bu kulübün parçası olmaktan, tarihin bir yaprağında olmaktan gurur duyuyorum”
Boniperti daha kısa konuştu. Ne çamurlu sahalarda oynadığından bahsetti, ne kulübe yaptığı hizmetleri anlattı "65 yıldır Juventus'u yaşıyorum. Bugün burada yeni yüzyıllara koşuyoruz. Hepinizi kucaklıyorum." dedi ve Alessandro’yu kucakladı. Yetti ve arttı bile.

İtalyancamın yetiştiği cümleler bunlardı. Daha fazlasının da peşinde koşmadım. İngilizce tam metnine rastladığımda görmezlikten geldim. Okuyacağım her yeni söz beni o anın tınısından uzaklaştıracakmış geldi.

Sonra aldı beni bir düşünce. Beşiktaş’ın yeni stadı nasıl olacaktı, nasıl açılacaktı? Bizim banklarımız da Torino’nun bankları kadar hüzünlüydü ve bizim yaşlı adamımız da Juventus’un yaşlı adamı kadar yaşlı ve efsaneydi. Peki bizim bankımızda bizim Süleyman Sebamız kimi kucaklayacaktı? Quaresma’yı mı, İbrahim Toraman’ı mı? Kararsız kaldım.

Açılış bitince stadyumu merak ettim.

Juventus Stadyumu (sponsor bulana kadar ismi bu) İtalya’nın en modern stadyumu. Kyoto protokolüne uyan tek stadyum. Işıklandırma ve ısıtma işini güneşe bırakmışlar. Sadece saha içi değil, stadyumda bulunan restoranlar, mağazalar, 34.000 m2’lik dev alışveriş merkezi, 4000 araçlık otopark, Juventus müzesi de güneş panellerinin ürettiği elektrikle ışıl ışıl parlıyor.

100 milyon avroya mâl olan stadyumun maliyetinin tamamı Juventus Kulübü tarafından karşılanmış. Böylelikle Juventus, stadı yapan ve ona tümüyle sahip olan ilk İtalyan takım olmuş. (Biz hala Interle Giuseppe Meazza-San Siro tartışması yapaduralım, neyse...)

Seyirci baskısını daha etkin hale getirmek için tribünler sahaya mimari hesaplamaların izin verdiği ölçüde yakın yapılmış. Taç çizgisi ile tribün mesafesi 7 metre. En ön koltukla, en arka koltuk mesafesi 42 metre. Kısaca önünüzdeki ayağa kalktığında toplu bir kıyam başlamak zorunda değil.

Açılış maçı ise Juventus için en fazla tarihsel önemi olan Notts County ile oynandı. Juve, orjinalde üzerinde siyah çizgileri olan pembe forma giyiyordu. Bu formalar yıkana yıkana solmuş ve pembesi belirsiz olmuştu. Takımdaki İngiliz oyuncu John Savage İngiltere’deki arkadaşından yeni forma isteyebileceğini söyleyince mektuplaşmalar başladı. Savage’in arkadaşı Nottingham’da yaşayan bir Notts County taraftarıydı ve formalar eline geçtiğinde (ister algıda yanılma diyin, ister renk aşkı diyin) Juventus’un siyah-beyaz formaya ihtiyacı olduğunu düşünerek Notts County kulübünden forma istedi. Kulüp bu teklife olumlu yaklaştı ve bir kargo gemisiyle 14 adet siyah-beyaz forma gönderdi. Formalar geldiğinde yaşanan sevinç, paketi açtıklarında yaşadıkları şaşkınlık kadar yoğun oldu. Önce geri göndermeyi düşündüler. Daha sonra bu renklerin içinde daha güçlü göründüklerini farkettiler. (Kulübün müzesinde de aynen bu sözler yazmaktadır) ve 1903 yılından sonra siyah-beyaz renkleri benimsediler.    

Bu olayın sembolü olarak Notts County kaptanı Neal Bishop maç öncesi Del Piero’ya siyah-beyaz çubuklu forma hediye etti.

Maç anlamına yakışır dostlukla 1-1 bitti. Boniperti’den Del Piero’ya uzanan Juventus geleneği yeni yüzyılına resmen başlamış oldu.



Yakup Sabri İNANKUR


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...