Maçtan önce Trabzonsporla ilgili tek bir satır ve
analiz yapmamışken, maçtan sonra yazılan övgü yazıları anlamlı olmuyor
maalesef. Zira maça dair çoğunluğun görüşü “üst olur” idi, Inter’in atacağı
gollere atfen...
Yukarıdaki cümlenin devamına parantez açıp “Ben
de dahildim bu kalabalığa” yazmıştım. Yazmamla beraber backspace’e abanmam bir
oldu. Öngörülerimiz tabelayı parlattığında, koltuğumuza yerleşip
göğüslerimizdeki havayı satırlara döküyorsak, tabela öngörülerimizi kararttığında
kısık sesli kalmak kelimelerimize ihanet olur ilk önce.
Bırakın Trabzonspor’un kazanmasını, berabere dahi
kalacağıyla ilgili kendimi ikna etmekte zorlanıyordum. –Se –sa ile biten birçok
fiillerle dolduruyordum düşüncelerimi, yine de Trabzonspor berabere dahi
kalamıyordu!
21.44’e kadar şampiyonluğa giden standart bir Gordon
Milne’den daha heyecansız bir yüzüm vardı.
Maçın son 15 dakikasında ise kanatana kadar
tırnak yedim. Parmaklarım hala sızlıyor.
Inter’in onca zenginliği Trabzonspor’un kaledeki
zenginliğinin yanında gösterişsiz kaldı! Rüştü Reçber’in 5 yıl önce veliahtı
ilan ettiği Tolga 3 yıldır kışlıkların yanında yüklükte duran misafir yatağı
misali, sessiz yatıyordu. Öyle sanıyorduk. Belli ki yatmıyormuş. Şenol Güneş
ile birlikte Bordo-Mavili kalecilerin muhteşem performansları ayrı bir yazının
konusu. Tolga Zengin sakatlandığında Onur Kıvrak’a hayran kalmıştık, bugün Onur
Kıvrak sakat, Tolga Zengin’i konuşuyoruz. Trabzonspor Kaptanı Tolga’nın Hiddink-Çetin
A.Ş organizasyonunda olmamasını da doğal karşılıyoruz. Tolga Zenginlere, Serdar
Azizlere, Alper Potuklara, Olcan Adınlara, Necip Uysallara...vs tenezül etmeyen
bir takımın, ne kadar milli ola(maya)cağı hakkında zaten onlarca yazı yazdık,
oralara girmeyelim, keyfimizi kaçırmayalım.
Zokora Trabzonspor’da şiddetli bir Ernst etkisinde.
Top Trabzondayken Cambiasso ile fiziksel mücadelede ayakta kalırken, top Interdeyken
sürekli Sneijder’ı bozdu. Colman’ın ilk yarıdaki ürkekliğine kızarken, ikinci
yarıdaki Ingesson klasındaki oyununu keyifle izledim. Glowacki-Giray ikilisinin
zamana ihtiyacı var. Özellikle ilk yarının son 15 dakikasında affedilmeyecek
hatalar yaptılar. Inter forvetleri affedince biz de affetmiş sayıldık.
Ligimizde Barselonacık olmayı beceren 2 takım var
biri Kardemir Karabükspor, diğeri Trabzonspor. Oyun ne olursa olsun San Siro’da
sabırla ayağa pas yapan bir takım görmek, benim gibi ekol aşığı bir adam için
çok lezzetliydi. Takım halinde soğukkanlı kısa paslar hem kendine güven, hem
tempoyu kontrol etmek demek. Bunu başardılar. Henrique ve Alanzinho’yu
ayırıyorum. Onlar da sonunu düşünmeden çalımlara girmek yerine, başında düşünüp
pas trafiğine katılsa 3. bölgede işler daha kolay olabilirdi. Durağan Inter’e
karşı akıcı futbol daha fazla ve etkili sonuçlar verebilirdi.
Trabzon’un heyecanı ve insanların yüzüne verdiği
gülümseme 80leri hatırlattı bana. Bir Türk takımı Avrupa’da sahaya çıkarken herkesin
o gün o takımlı olduğu günlerin toplu histerik heyecanını hissettim. O pozitif
havanın kokusunu aldım. Dün akşamın 20 yıl öncesinden farkı; maçın ortasında
elinde terör örgütünün muşambasıyla sahaya atlayan, futbol keyfimize tecavüz
eden akl-ı güzafları görmememizdi.
Umarım bu akşam Şeref Bey’de ideolojik gazların
peşinde çimlerde yaşanacak bir kovalamaca görmeyiz. Güzel oyun; içine siyasetin
pis kanı enjekte edildiğinde, kirli bir tiyatro sahnesine dönüyor.
Handikaplı kuponları yırttırdığı, bizleri yeniden
eski –ve güzel- futbol heyecanı umutlandırdığı için Trabzonspor’a teşekkürler.
Yakup Sabri İNANKUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder