Galatasaray’ın ilk 18’inde yavru ağzı ve mor
formayı giyebilmiş 5 oyuncu var. Genç Semih (Kaya) 2008-2009 sezonunda 3 kez
forma giymiş. 2009-2010’da 2 kez ilk 18’e girmiş, geçtiğimiz sezonu
Kartalspor’da kiralık geçirmiş. Milli takımımızın da değişmezlerinden olan
Gökhan Zan geçtiğimiz sezon 15 kez, Çağlar Birinci ise 10 kez sahaya çıkmış. Bu
oyuncuların toplam maç sayısı 1 sezonun 34 rakamlık periyoduna dahi ulaşamıyor.
Kısaca, Galatasaray’da 3 sezondur düzenli forma
giyen Sabri Sarıoğlu ve Milan Baroş’tan başka oyuncu yok. Bu durum, -Fenerbahçe
hariç- diğer büyüklerin de en büyük
sorunu. Bu yüzden ellerinde sihirli değnek var sandığımız ve bir dokunuşla
herşeyi değiştireceğini düşündüğümüz teknik direktörlerin başarıya ulaşmaları
için, hakikaten Harry Potter ya da Gandalf olmaları lazım.
Rijkaard’da, Hagi’de, Bülent Ünder’de olmayan
sihirli güçler, haliyle Fatih Terim’de de yok. 14 yeni oyuncu ve “yeni” bir
teknik direktörün, 5 senedir aynı sistem rehberliğinde intizamla mücadele eden
futbolcu ve teknik direktörle karşılaşması sonucu maçı “istikrarın” (bir kez
daha) kazanması hiç şaşırtıcı değil.
Asıl şaşırtıcı
olan, (başta Beşiktaş ve Galatasaray’ın içine sinmiş) her sezon başında onlarca
oyuncu alıp, onlarca oyuncu gönderip, her tökezlemede teknik direktörün
kellesini isteyen taraftar-yönetici-spor yazarlarının, hala bu mantıkla başarı
gelebileceğini zannetmeleri.
Dün akşam maçın sonucunu belirleyen Baroş’un
oyundan alınması oldu. Baroş ne kadar kötü gözükürse gözüksün, rakip
stoperlerin pas aralıklarına koşular yapan, beklere kadar presi sürdüren akıllı
bir forvet. Baroş çıktıktan sonra Galatasaray forvet 3’lüsü Engin-Kazım-Sercan
şekline döndü. Terim’in amaçladığı, disiplinli Belediyespor 4’lüsünün arasına
ve arkasına koşular yapacak, belki penaltı alacak bir hücum anlayışıydı. Ancak
söz konusu 3 oyuncu her ne kadar boşluklara katetmeyi sevse de, o kadar
stoperlerin önünü açık bırakan bir futbol mentalitesine sahip. Böyle olunca
İstanbul B.B. savunmasından ileriye daha hızlı ve direk top çıkmaya başladı ki,
STSL’de kontra atak futbolunu en iyi oynayan takım için olabilecek en güzel
şekle döndü maç. Bu esnada Abdullah Avcı’nın hamlesi geldi. Defansif orta saha
Efe’nin yerine, hızlı ve bileklerine hakim kenar forvet Tevfik Köse oyuna
girdi. Savunmanın ileriye rahatça gönderdiği her top, hızlı hücumu seven İ.B.B
forvetleriyle, önde yakalanan Galatasaray savunması arasındaki tangonun ritmi oldu.
Kaybedilen toplar Cihan Haspolatlı’nın bitmeyen nefesinde eridi. Galatasaray’ın
sol kulvarı acı çekmeye başladı ve sonunda Tevfik’in hazırladığı bir pozisyonda
son nefesini verdi.
Galatasaray 1 maç kaybetti, önemli değil.
Kaybedilen bu maçın (hatta belki de sezonun) bir anlam ifade edebilmesi için,
oluşan yeni yapıyı korumak ve üzerine sabırla inşa etmek şart. Ya da alışılageldik
yola direksiyonu kırar, 2012 haziranında Galatasaray’a format atıp, yeni teknik
direktör, yeni on küsur oyuncu yükleyerek şampiyonluk hayallerinin içinde uyuşmaya
devam edebilirsiniz.
Dünkü Galatasaray’ın eski tas eski hamam olması
belki de tasları eskiten bizim modası geçmiş “gönderici” mantığımızdandır. Biz yeni
bir düşünce yapısına geçersek, hamamlar istediğimiz kalitede olabilir. Aynı
filmleri izleyip değişik son beklemek, saflık mı ahmaklık mı?
İstanbul Büyükşehir Belediye 1 maç kazandı, bu
çok önemli. Abdullah Avcı ve öğrencileri geçen 4 yılda diplomalarını aldılar ve
artık mastera başladılar. Geçtiğimiz sezon direğe takılan Türkiye Kupası zaten
bu sezon 4 büyüklerin şampiyonluk hayallerinden daha gerçekçi. Bunun da
ötesinde sezon sonu Play-Off şampiyonluk
grubuna girmek yolunda en önemli rakiplerinden birini de yenerek başlamak Boz
Baykuşlar için muazzam.
Yakup Sabri İNANKUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder