“Futbolun adaletinin
olmadığını gördük” dedi Ertuğrul Sağlam.
Futbolun adaleti yoktur, hayatın da adaleti yoktur. Sokaktan
100 kişiyi çevirin 99’u hakettiği hayatı yaşamadığını söyleyecektir size.
Dertlenecektir. Hayatındaki yenilgileri, uğradığı haksızlıkları, yediği
kazıkları anlatacaktır.
İnsan hakettiğini elde etmez, elde ettiğini elde eder. Ve
bunun sonuçlarıyla yaşamak zorundadır, hayat devam etmektedir.
Tıpkı Sağlam’ın yaklaşık 2 yıl önce ağır yağmur altında
(hafif göl üstünde) deplasmanda oynadığı ve son 5 dakikada gelen 2 golle
kazandığı bir Beşiktaş maçında elde ettiği 3 puan gibi. Bunun sonucunda sezon
sonu şampiyonluğu elde ettiği gibi. O maçtan sonra Ertuğrul Sağlam galibiyeti hak ettiklerini, son ana kadar
istediklerini ve sonucu aldıklarını söylemişti. Tutkulu ve gururluydu. “Bu maçı
kazanmamız için sıralayabileceğim 15 haklı sebebimiz var” diyordu.
Aynı ıslak
ceketle, aynı basın toplantısında, aynı finalle biten bir maçtan sonra insan
elde ettiğine göre farklı sözlerle anlatabiliyordu demek aynı olayı. Kazanan
Sağlam 15 farklı sebeple başarısını açıklayabilirken, kaybeden Sağlam’ın tek
amaçlaması vardı o da “adaletsizlik”.
Halbuki
maç gayet adildi.
Mesela
Türkiye’nin en çok faul veren, en az penaltı çalan hakeminin, Egemen’e “hadi
be” için sarı kart çıkardığı bir maçta, Bangura’yı “fuck off”tan atması adildi.
Rabonayla
başlayıp çelmeyle sona eren sorumsuzluk kırmızı kartı haketmişti.
Eksilen Bursaspor Fazlalaştı!
Bursaspor
hala tipik bir Ertuğrul Sağlam takımı. Oyunu kanatlara yayan, orta sahada
oyalanmayı sevmeyen, 10 numarası oyun kurucu değil, gizli forvet olan, 4-4-1-1
dizilen basit ama etkili bir takım. Bu düşüncedeki hile, 10 numarada gizli.
Sağlam’ın 10 numaraları Hagi gibi oyun kurucu değil Alex gibi gizli forvet.
Fakat (Alex’ten farklı olarak) takımı bu 10 numaranın üzerine kurmuyor Ertuğrul
Hoca. O’nun takımlarının hücum tetikleri kanatlar. Rakip beklerin arkasına
sarkan savunmanın dengesini bozan, böylece 9 ve 10 numaralar için tatlı küçük
boşluklar bırakan kanatlar. Rakipler 10 numarayla meşgul olurken, Bursaspor’un
istediği gibi davranmış oluyorlar aslında.
Carlos Carvalhal da bu yapının yarısını çözmüş. Egemen’in önüne İsmail’i de koyup sol kulvarda Turgay’ın önünü kesmeyi amaçlamış. Ancak sağ tarafa mesaisi yetmemiş olacak ki Ekrem Dağ ile Ozan İpek’i başbaşa bırakmış. Bursaspor ne zaman soldan hücum yapsa, kafaları önde 2 boğa, omuz omuza koşturup durdular.
Carlos Carvalhal da bu yapının yarısını çözmüş. Egemen’in önüne İsmail’i de koyup sol kulvarda Turgay’ın önünü kesmeyi amaçlamış. Ancak sağ tarafa mesaisi yetmemiş olacak ki Ekrem Dağ ile Ozan İpek’i başbaşa bırakmış. Bursaspor ne zaman soldan hücum yapsa, kafaları önde 2 boğa, omuz omuza koşturup durdular.
Bu nedenle
10 kişi kalmak Bursaspor’un taktiksel inşaasını sallasa da yıkamadı. Batalla
sağa geçti. Gizli forvetsiz (yani etkisiz 10 numarasız), ama kanat etkinliği
devam eden yapılarını korudular. Sarı kartlı Egemen’in oyundan çıkması doğru
olmasına rağmen, solu İsmail-Pektemek ile yumuşatmak Bursaspor’un kanat
etkinliğini (ve direncini) arttırdı. Ortasahaya Ernst ve/veya Necip müdahalesi ile, Beşiktaş oyunu orta sahada tutar Bursaspor’un üzerine yüklenebilirdi. İşler yolunda gittiği için ikinci yarı Tagoe ile sadece kontraatak düşünen ve 80. dakikaya kadar etkili olan bir Bursaspor vardı.
Eksilen Beşiktaş Fazlalaştı!
Quaresma’nın
Beşiktaş’taki rolünü, Messi’nin Arjantin’deki rolüne benzetiyorum. Takımın hücum
felsefesi “topu O’na ver ve birşey yapmasını bekle” olunca galibiyet için oyuncunun
gününde olmasına ya da futbolcuüstü bir kimliğe bürünmesine muhtaç bir takıma
dönüyorsunuz. Kaptan Quaresma’nın
“çıkmasından” sonra Beşiktaş’ın daha
adil bir takım haline gelmesini bu yüzden iyi anlamak lazım. Beşiktaş’ın tek hücum seçeneği ortadan kalkınca, (mecburen)
seçenekler arttı! Herkes sorumluluk almaya başladı, herkes gol için ortaklaşa
bir çaba içine içine girdi. Pınar 1 gözden değil 40 gözden akmaya başladı. Bursaspor
savunmasının da dengesi bozuldu. 80 dakika Beşiktaş hücumunun şah damarını
sıkıca tutmuşlardı. Bir anda kılcal damarlar devreye girince hasta ayıldı.
Quaresma gibi Simao gibi büyük yetenekleri takım oyununa dahil etmek zordur. Hem oyuncunun kendisi, hem de tribün askeri bir oyun disiplini yerine eğlence görmek ister. Beşiktaş teknik kurmayları Quaresma'yı, Simao'yu, hatta Guti'yi takıma değil, takımı onlara uydurabilirse, son yılların en fantastik takımını izleyebiliriz.
Quaresma gibi Simao gibi büyük yetenekleri takım oyununa dahil etmek zordur. Hem oyuncunun kendisi, hem de tribün askeri bir oyun disiplini yerine eğlence görmek ister. Beşiktaş teknik kurmayları Quaresma'yı, Simao'yu, hatta Guti'yi takıma değil, takımı onlara uydurabilirse, son yılların en fantastik takımını izleyebiliriz.
90 Dakika Boyunca “Olgunluk”
Bu maçı Bursaspor’un
ilk şampiyonluğunun İnönü deplasmanına benzetirken, Beşiktaş’ın 100. yılındaki
Kocaelispor maçı ile de ilintilemek isterdim. Lakin netice o kadar güzel olsa
da, hatice 101. yıldaki herhangi bir maç kadar çirkin.
Bir maç daha bitti ve yine ceketi kurumadan basın
toplantısına çıkan Ertuğrul Sağlam: "Şampiyon takımın taraftarına yakışır
şekilde izlediler. Galibiyet sevinci yaşamaya hazırlanmalarına rağmen yenildik
ancak olgunluklarını gösterdiler. Beklentilerin dışında; "olay çıkar,
Bursaspor sıkıntı yaşar" düşüncesininin tam aksine maçı bitirdikleri ve gösterdikleri
olgunluk için teşekkürler.” dedi.
Bursaspor
tribünlerinin olgunluğundan habersiz annem, kekiğini kaynatmış içeride en
sevdiği dizisini izliyordu. Sahadaki futbolcuların anneleri ise (muhtemelen
maçı izlemişlerdir) 90 dakika boyunca bu olgunluktan epey nasiplenmiştir diye
tahmin ediyorum. 2 hafta sonra Gençlerbirliği’ni konuk edecek Bursasporlu
kadınların “bu olgun” davranışı göstereceğini sanmıyorum.
Yakup Sabri İNANKUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder