27 Ocak 2011 Perşembe

Portekiz Dili ve Edebiyatı

İstediğin kadar baskın oyna hatta bunu skora da yansıt; 5 dakika konsantrasyonunu kaybedersen adına futbol dediğimiz hayat felsefesi sana bunu ödetir. İlk yarıda esip gürleyip ikinci yarının her hangi bir bölümünde yaşanan 5 dakikalık şaşkınlığın, tüm 90 dakikaya mal olduğu korkunç maçlar dizisinde Emmy Ödülü Valerenga’nın olurdu. Jüri özel ödülü Steagul Roşu’ya giderdi. Malmö, Auxerre ve Sarajevo, çeşitli kategorilerde dereceye girerlerdi. 45-50. dakikalar arası yaşananlar neredeyse Trabzonspor’u da bu listeye ekleyecekti.

90 dakika Manisaspor, 90 dakika Bucaspor, 45 dakika Trabzonspor karşısında 20 yıldır özlemi çekilen Beşiktaş’ı izledik. “Atak üstüne atak” kavramının kullanılacağı maç, işte bu maçtır. Beşiktaş atak yapıyor, olmuyor, kapıyor topu tekrar atak yapıyor yine olmuyor, yine kapıyor tekrar atak yapıyor...100. yıl dahi Beşiktaş savunması ile öne çıkan bir takımdı. Rızalı, Şifolu, Gökhanlı altın takıma gittikçe yaklaşan bir takım izliyoruz.

Kaptırılan her topa 3 Beşiktaşlı’nın koşması, Trabzonsporlu bir oyuncu topu aldığında 4 Beşiktaşlı’nın mevcut tüm pas yollarını kapatması “Gordon Milne presi” değildir de nedir? Metin-Ali-Feyyaz anılarıyla sarhoş olmaya alışmışken, keskin Portekiz kahvesiyle ayıldık! Tüm Türkiye ayıldı. Özellikle 2004’ten bu yana (Zico’nun Fenerbahçesi hariç) Türkiye’de 22 adamın bir topun peşinden koştuğu manasız bir olay varken; futbol sanatı Portekiz dili ve edebiyatıyla hayat buldu, gücümüze güç, futbolumuza futbol kattı. Ve bu paragrafın yazarı ben değilim, Bernd Schuster’dir.

“Trabzonspor 7 eksikliydi” tezleri, Şeref Bey’in çimlerinde Ernst, Sivok, Bobo, Ferrari, ve (Sergen’in ısrarla Hernandes dediği) Fernadez’in olmadığını gerçeğiyle konunun ve yazının dışına itilmiştir. Kaldı ki bu Trabzonspor’un sorunudur. 26 senelik susuzluğun sonunda şampiyonluk gelecek sezondan, kupa esirgenmez felsefesini eleştirmek de haddime değil. Trabzonspor kadrosunun gücünü, temposunu ve sınırlarını Şenol Güneş’ten daha iyi kimse bilemez. 34. haftanın sonuna kadar elindeki kadro bu. Şenol Güneş’in bu kararı Fenerbahçe maçının bitiş düdüğüyle tartışılır.

*****

Aslında bu yazı bitmişti. Yorumcuların takımları, yönetimleri, futbolcuları istediği gibi eleştirdiği bir ortamda ben de TRT’ye naçizane bir eleştiri arz etmek isterim.

Dakikalar 30 civarıydı yanılmıyorsam. Ceza sahasının sol çaprazında, top Almeida’nın sol ayağındaydı ve düz bir açıdaydı. Ortada gerek futbol lisanı, gerek pozisyon, gerekse Almeida’nın fiziksel özelliği ile ilgili ters bir konu yoktu. Almeida sol ayağının üstüyle vurdu topa ve top yandan auta çıktı. Sergen Yalçın’dan şöyle bir yorum geldi;

"Almeida'nın ters ayağında kaldı, sol ayağında" Hatta spiker gülerek “kuvvetli ayağında yani” diyerek toparlamak istedi, ama olmadı tabii. Yorumcu; Almeida'nın solak olduğunu bilmiyor olabilir. Adam koca bir Manisa maçı, Buca maçı ve yarım saattir Trabzon maçını sol ayağıyla oynuyor, sol ayağıyla pas atıyor, şut çekiyor...vs. Devlet televizyonu TRT’nin Beşiktaş-Trabzon maçı için takımları daha iyi tanıyan, analiz eden yorumcular görevlendirmesi gerekirdi.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...