Beşiktaş Başkanı Sn. Yıldırım Demirören en son 3 Kasım 2011
tarihinde; “Ben hep F.Bahçe
için konuştum. F.Bahçe futbol camiası için çok önemli bir marka. Benim bütün
mücadelem o markanın değerini korumak.” dedikten 3 sonra, Beşiktaş ilk yarısını 2-0 önde
bitirdiği maçın ikinci yarısında tam 4 gol yiyerek Gençlerbirliği’ne mağlup
olmuştu.
Sonra 15 maç hiç yenilmedi Beşiktaş. Sn. Yıldırım Demirören’in
26 Ocak 2012 tarihinde; “Fenerbahçemizin adı
herkesten çok geçiyor. Reyting uğruna hep Fenerbahçe'nin adı kullanılıyor.” dediği tarihi TFF genel kurul açıklamasından 5
gün sonra ise, 47. saniyede gol yediği Kayserispor’a mağlup oldu.
Tıpkı 2003’te Lazio ile oynanacak olan UEFA Çeyrek Final ilk maçının 2 gün öncesinde o zaman Asbaşkanlık
görevini yürüten Sn Yıldırım Demirören’in bir diğer o zaman ki Beşiktaş
yöneticisi (ve eniştesi) Kıvanç Oktay’la şok istifa kararı alıp, bir yığın
toplantıdan sonra geri dönmesi gibi. Maçı 1-0 kaybetmişti Beşiktaş. Tıpkı
Liverpool deplasmanından önce “PAF
takımıyla sahaya çıkarız” açıklaması yaptığı gibi...
Sn. Yıldırım Demirören’e karşı olAmayan zümre ise “ne var bunda canım” dedi bizlere…
Şimdi bendeniz büyük bir heyecanla, Sn. Beşiktaş Başkanı’nın
bir sonraki Fenerbahçe haklarını koruyan ve kollayan açıklamasını beklemekteyim.
Akabinde bilgisayarı ve kitapları satıp (olsa ev ve arabayı da eklerim bu
sepete) Beşiktaş’ın rakibine basacağım.
Zira Jose Mourinho “Benim
için maç basın toplantısına adım attığım andan itibaren başlar” derken
haklıydı. Beşiktaş için Kayseri maçı 5 gün önce başladı.
47 saniye sonra bitti.
Kısa kısa aldığım notlarda şunlar yazıyordu;
-Beşiktaş Futbol takımı maçların çoğunda yapı olarak 20. dakikada
oturuyor. Bu, rakibi bozmaları ve kendi oyunlarını kabul ettirmeleri için geçen
süre.
-Beşiktaş bekleri reaksiyon verene kadar Kayseri kenar forvetleri, Rüştü’yle
yeni randevular ayarlıyorlar. FM diliyle anticipation:3, positioning:5 (kabak)
tadında bir Ekrem Dağ var.
-Geçen sene de bahsetmiştim, Furkan Özçal oyun zekasıyla
en yerli “bir Alex” olmaya yakın yetenek. Sağ çizgideki Sefa ise stil olarak
Rıdvan’a (Şeytan) benziyor. Top ayağındayken kenara değil de gol üzerine,
kaleye biraz daha gidebilse genç yetenek nişanının yanına 1 yıldız daha ekleyip,
iyi oyuncu rütbesine yükselecek ve Holosko+para,
Aydın Yılmaz+para transfer dedikodularına konu olacak.
-Quaresma
ve Simao’dan biri fazla. Fazlalık oyumu Simao’ya veriyorum.
-Kayseri'nin Sefa-Furkan-Troisi hattı sanki bir Makukula
arıyor. Onlara alan boşaltacak zeki ve fizik gücü yüksek bir golcü olsa farkı
açabilirlerdi.
-İlk yarıda
Kayserispor’un orta saha presine cevap veremedi Beşiktaş. Bekler de yardıma
gelmeyince Fernandes her topu aldığında 3 kişi ile boğuşmaya başladı. Önce
futbol sonra sinir harbine girdi ve doğal olarak atıldı.
-Holosko, o "sırtına adam alıp asist
yapan eski Holosko" tadındaydı biraz. Bu iyi. Edu ile birlikte tempo
kazandırdırlar. Hatta diyebilirim ki sahada 11-10 iken daha iyi bir Beşiktaş
vardı. Son vuruşlar (hatta vuramayışlar) beceriksizceydi sadece.
-Kayseri Beşiktaş’tan toplamda 6 puan almış oldu böylece.
Kayserispor’un futbolu, Beşiktaş’ın mücadelesi iyiydi.
Maçta en çok dikkatimi çeken ve beni çokça rahatsız eden bir
durum oldu. Maç kadar önemli bence. Önemli olmasının sebebi basit bir hata olmaması.
2 gün önce Fenerbahçe’nin Mersin İdman Yurdu’na attığı ilk
gol ofsayttı. Geçen hafta Antalya’nın Beşiktaş’a attığı gol atlandı. Daha önce
Bursa’nın, Gaziantepspor’un penaltıları güme gitti. Lehte ve aleyhte hakem
hatalarını hiç konu etmedim bu satırlara. Çünkü ben hakemleri de oyunculara
dahil ederim. Sahadaki 25 insanın hata yapması normal olduğu
kadar olağandır. Hatta mecburidir. Yıldız oyuncunuz 2 metreden gol kaçırabilir,
yetmez savunmanın sigortası dediğiniz oyuncu kendi kalesine atar o golü. Orta
sahanız kademeyi boş bırakabilir, teknik direktörünüz taktik hatası yapabilir. Ofsaytlar,
penaltılar da bu çizgidedir benim nazarımda. Anlık bir karar mekanizması
gerektirir. Saniye bile çok büyük bir zaman birimi kalır o “an”ın yanında. Bazen
hakemler o anı atlamıştır ya da bulundukları konumdan, baktıkları açıdan “öyle”
görünmüştür gözlerine.
Kaçabilir.
Ve ben bunlar üzerinde durmam.
Yalnız dün akşam ilginç bir durum yaşandı Kadir Has’ta. Kayserisporlu
Pekarik’in topa elle yön vermesi sonucunda hakem Mustafa Kamil Abitoğlu
düdüğünü çaldı. Beşiktaşlı 6 oyuncu FIFA oyun kurallarını hakeme hatırlatmak için küçük bir çember
oluşturdu. Abitoğlu’nun kaşları ve yüzü Hulusi Kentmen’in babacan-kızgın
ifadesiyle dolarken, dudaklarından şu sözler döküldü “Ne var bunda canııım”
Kamil Abitoğlu gördü pozisyonu. Elle oynamayı gördü. Biz de O’nun
bunu gördüğünü gördük. Herkesin herşeyi gördüğü bir pozisyonda Pekarik sarı
kart görmedi.
Bu hakem hatası değil.
Bir an için düşünün; Burak Yılmaz, Quaresma yahut da Alex top
ayaklarında ve kale önlerinde bomboşken vurmayı unutuveriyorlar! Pozisyonun
içindeler, oyun onların kontrolünde ve yapmaları gerekeni biliyorlar / biliyoruz
fakat yapmıyorlar. Sonra arkadaşları başına toplandığında “ne var bunda canım”
diyorlar.
Iskalarlar eyvallah, vururlar auta çıkar ona da eyvallah ama vurmuyorlar.
Topu durduruyorlar ve nihai kararı vermiyorlar. Pozisyon kaçıyor.
Hata mı?
Dün akşam da ya niyet ya hakemlik kötüydü, belki ikisi de...
Beşiktaş içinse hakemden ya da mağlubiyetten daha elim
meseleler mevcut şu günlerde. Sn. Yıldırım Demirören Fenerbahçe’nin (ve aslında
yayıncı kuruluşun) haklarıyla haşır ve neşir olmaya devamededursun
çocukluğumuzun Beşiktaş’ı günbegün solmakta. Bunu haykırmaya çalışan asi ruhların sesleri ise Beşiktaş’tan
menfaat bekleyenlerce / elde edenlerce bastırılmakta.
Beşiktaş; başkanını, Beşiktaş; tribününü, Beşiktaş; kimliğini
kaybetmiş…
Aşağıdaki pankart Sn. Başkan’ın talimatı üzerine stada
alınmamış. Şeref Bey’e de asamazsınız, orası zaten 4 yıldır işgal altında…
Tabii yine “altı üstü bir pankart ne var canım bunda” diyen
bir güruh hazrolda beklemede.
Hala Beşiktaşlı’yı zapturapt altına almaya çalışan, başkana
saygı başlığı altında tiranlık yapan ve muhalif sesleri susturduğu kadar
Beşiktaş haklarının gaspına “of” bile demeyen omurgasızlar var.
Yalnız kronometre doluyor. Saflar belirleniyor ve sıklaşıyor.
İçinde sadece Beşiktaş sevgisi taşıyan, kimliğinde
Beşiktaşlılık’tan başka milliyet yazmayan milyonlar, sayısı bini geçmeyen bu
tiyatronun yandaş oyunlarına artık “ne var bunda canım” demiyor, demeyecek.