5 Ocak 2012 Perşembe

Sislerin İçinden


Son 10 yılın en popüler futbol istatistiğinin artık günümüzde en içi boşaltılmış, en amacından sapmış istatistik olduğunu kanıtlamak için Beşiktaş’ı izleyebilirsiniz.

Stoke City maçında %65, Kardemir Karabükspor maçında %45 ve dün akşam Eskişehirspor önünde %55 topla oynama oranıyla oynadı Beşiktaş. Bu 3 maçın ortak özelliği; Beşiktaş’ın oyuna hakim olan, daha iyi oynayan, galibiyeti daha çok hakeden ve hakettiğini alan taraf olmasıydı. Kara Kartallar işine geldiğinde topu hükmüne alıyor, işine geldiğinde topu misafirine veriyor ama iş bittiğinde keyifle duşa giden taraf oluyor.

Metinlerin, Rızaların, Sergenlerin hocası Serpil Hamdi Tüzün son röportajında şöyle diyordu: ”Topa ne kadar sahip olduğunun önemi yoktur…Önemli olan topa sahip iken ne yaptığın ne yapmadığındır. Topa sahip değilken de ne yaptığın ne yapmadığın aynı derece önemlidir”

Ne yapıyor Beşiktaş topa sahipken?

Hızla rakip kaleye akıyor. Fernandes komutanlığında 20-30 metrelik orta menzilli paslarla rakip ceza sahasına sızıyor. Kenar oyuncular içeri katederken kanat bekler ve Ernst rakibin kontraya kalkacak oyuncularının önüne barikat çekiyorlar. Dönen 10 toptan 7’si yeniden Beşiktaşlı ayaklara geliyor ve oradan da rakip ceza sahasına yeniden dökülüyor.

Bunun için topu oradan oraya gezdirmenize gerek yok. Gerek var diyenlere Mourinho soruyor:”3 pasla gole gidebilecekken neden 100 pas yapayım?”  

Beşiktaş sadece dinlenmek istediğinde pas yapmaya başlıyor. Ne zaman isterse!

Ersun Yanal önde savunmayı kurarken, Ernst-Fernandes’i sıkıştırma ve dönen topları kazanma güdüsü vardı içinde. İlk 10 dakikada Eskişehir’in Beşiktaş’a %72’ye %28 üstünlüğü vardı ancak bahsettiğimiz gibi bu Beşiktaş’ın pek umrunda değildi!

Beşiktaş ülkenin en çok terleyen takımı. En yakın rakibinden 13 maç fazlası var, henüz ocak ayında olmamıza rağmen…

Bununla birlikte, son 5 yıl içinde en çok bu sezon bu kadar üstüste maçı güvenle izliyor Beşiktaşlılar. Avrupa’da ve ligde artık belli bir futbol kalitesinde yürüyen bir Beşiktaş var.
Bir standartı var. Sonunu boşverin beraber yürümenin tadını çıkarın. Sislerin içinde olsa bile…

Yakup Sabri İNANKUR

Not: Fotoğraf DirenJK/Twitter hesabından alınmıştır. Kaynak: http://twitpic.com/8375c0

3 yorum:

  1. Kesinlikle katılıyorum.

    YanıtlaSil
  2. Bu kadar çok pas yapınca, top rakipte olmuyor. Sonuçta tek bir top var sahada. Rakibin oyun temposu bozuluyor, asgari risk veriyorsun rakibe. 3 pasta da ceza alanına inebilirsin elbet, ama ribaundları toplayabiliyorsan, toplayamazsan oyunun boyu uzar, kaybettiğin her top için 2. ve 3. bölgeler metrelerce koşmak zorunda zorunda kalır, oyunu kompakt oynayamazsın. Savunman yer tutamaz, baskı oluşturamazsın, ... Galatasaray'ın iki sezondur yediği gollerin çok büyük bir kısmı hücuma çıkarken kaybedilen toplardan, elbette elinde dünya çapında orta saha oyuncuları varsa veya rakip ortasaha yeteri kadar iyi kesici değilse veya savunmaları fazla önde kurulduysa ısrarla dikine oynayabilirsin, lakin düşük tempolu - bol paslı oyun, yapabilen takımlar için fazlasıyla avantajlıdır. Manchester - Barcelona eşleşmesinde gördüğümüz gibi, şok pres ve dikine oyun, doğru oynanan bir pas futbolu konusunda pek de şansa sahip değildir, zira topu koşturan takım - topun peşinde koşan takımdan her zaman daha avantajlıdır.

    Ama sorun topu koşturup koşturamadığın pek tabii ki... Koşturamıyorsan da denemenin alemi yok.

    YanıtlaSil
  3. Yorumlarınız için teşekkür ederim.

    @erk

    Carvalhal’in düşüncesi son cümlende yatıyor aslında. Çocukken kahvehanelerde sık sık duyduğum cümle: “Bu Berezilyalılar eyi top koşturuyor” idi. Biz maalesef yapamıyoruz bunu. Dediğin gibi denemenin alemi yok. Denememiz için önce yaş ağaçları o tarafa eğmemiz lazım. Altyapı eğitimlerimiz genelde kondisyona ve fiziğe dayalı. Benim (üstü kapalı) eleştirim pas futbolundan ziyade herkesin 4-3-3 dizilip pas futbolu yapmaya çalışmasında. Bunun için yıllar (ve sadece yetenekli değil), zeki oyuncular bütünlüğü lazım. Beşiktaş’ta sadece Fernandes var bu tip futbola uygun. Öte yandan Hilbert, Egemen, Sivok, Quaresma, Simao gibi pas oranları %75’in üzerine çıkan (gerektiğinde pas yapabilecek) bir grup ve presle top kazanmaya uygun Veli, Ernst, Necip, İsmail, Hilbert gibi bir yapı var. Bu nedenle Beşiktaş karma bir oyun yapısı oynayabiliyor, rakibe göre değişebiliyor.

    Zevkler ve renkler bağlamında; ben tek bir sisteme bağlı olan değil, maç içinde değişebilen takımları/futbolu daha çok seviyorum. Bunu en iyi Galatasaray yapıyor. 4-3-3’ten 4-4-2’ye oradan 4-1-4-1’e, alan savunmasından, adam adamaya, kontra ataktan, hücum prese çok hoş akıyorlar. Sahada tek bir şey ya da hep aynı şeyler görmek belli bir süre sonra sıkıyor. Maç içinde dahi beni şaşırtan takımları seviyorum.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...