Çince’de “kriz” kelimesinin aynı zamanda “fırsat” anlamına gelip
gelmediği hakkında sağlam bir malumatım olmamasına karşın, krizin; Türk Futbolu
için nasıl bir fırsat cenderesine dönüştüğüne ilişkin somut gözlemlerim mevcut.
Ekonomik kriz, her yere uzanan çirkin kollarıyla tüm nakit
akışlarının ağızlarını tıkarken, Türkiye yavaş yavaş içinde yaşayanların nefes
alamadığı, gitgide kuraklaşan bir göle dönmüştü. Bu kuraklık futbol kulüplerini
de pek tabii vurmuş, transferler bir kenara dursun, kulüpler eldekileri satıp
kaynak yaratma peşindeydiler.
Tam 11 yıl önce Serdar Bilgili yönetimindeki Beşiktaş, o
zamanki teknik direktör Christoph Daum’un tabiriyle “şampiyonluğu satan” bir
hamle yaptı.(Bu tarihten 3 yıl sonra söz konusu tabiri, caiz yapıp yapmadıkları
hala zihinleri kaşırken bu kez Daum bu duruma ses çıkarmayacaktı…) Real Sociedad
kulübü ile Genç Nihat Kahveci için 5
milyon avroya anlaştılar.
Beşiktaş’ın çocuğu Nihat Kahveci’nin gitmek gibi bir niyeti
yoktu. Dönem yöneticilerince “Döner Beşiktaş’a başkan olursun oğlum” diyerek
zorla ikna edilmiş, büyüklerince kandırılmış bir çocuğun mahsun ifadesiyle havaalanından
bizlere el sallamıştı.
Ağlayarak ve ağlatarak giden Nihat Kahveci, sonraki 8 yıl
boyunca yüzümüzü güldürmüştü. Sadece Beşiktaşlılar’ın değil, tüm Türk
futbolseverinin takdir ettiği heyecanla izlediği bir figür haline dönmüştü.
2003’te şampiyonluğu son maçta kaybettiğinde kendi takımımız şampiyonluğu
kaybetmiş kadar üzülmüştük Real Sociedad’a. Altın Top’a aday gösterilmesi, gerçek
Ronaldo ile birlikte La Liga’da en çok gol atan yabancı olması gibi daha önce
tatmadığımız gururlar yaşattı.
Bazen düşünürüm, Nihat kalsaydı buralarda nasıl olurdu, neler
olurdu?
Dünya O’nu şimdi olduğunun yarısı kadar tanır mıydı acaba?
Ne kazanırdı Beşiktaş’ta?
Yahut da Beşiktaş’ta ne kadar kalırdı?
Bunları bilmeye imkânımız olmadığından tecrübelerimiz
doğrultusunda benzetme ve akıl yürütme yapabiliriz ancak. Nihat’ın bavul
toplamasından 1 yıl önce; Nihat yaşında Avrupa’ya açılmayan / açılmak zorunda
kalmayan Tugay Kerimoğlu, 30 yaşına gelmiş ve ıslıklar eşliğinde yönünü
Dolmabahçe’ye çevirmişti ilkin. Sonra Beşiktaş formasıyla yapamayacağını
anlayıp futbolu bırakma kararı almıştı.
Daha sonra yaşlı Tugay’
genç Nihat gibi Avrupa’nın kalbürüstü bir takımına sessiz sedasız gitti. 6 yıl
sonra Sir Alex Ferguson “10 yıl daha genç olsa O’nu alırdım” diyecek, hocası
Mark Hughes ise “Alamazdı, çünkü Tugay o zaman Barselona’da oynardı” diye cevap
verecekti.
Geldiği yol ayrımında emeklilik yerine Avrupa yazan tabela
yönüne sapmasaydı Tugay, Galatasaray tarihinde 10 yıl hizmet vermiş “herhangi bir
iyi oyuncu” kadar hatırlanacak ve sevilecekti. Avrupa’ya giden Tugay ise 10 yıl
boyunca yaptığı hizmetten sonra hem Galatasaray’ın hem Türkiye’nin medar-ı
iftiharı haline gelen bir isim oldu.
Tugay ve Nihat İstanbul’un “güvenli” sınırlarında kalsa 30
küsür yaşlarında benzer sonları paylaşacaklardı.
Her giden Meksika Dalgası yaptırmadı tribünlere elbette. Arif
Erdem, Hami Mandıralı, Fatih Akyel, Elvir Baliç gibi tutmayanlar da mevcut,
Sinan Kaloğlu, Cenk İşler gibi sessiz sedasız orada kalanlar da…
Yahut da Gökdeniz Karadeniz, Tayfun Korkut gibi buralarda
hakettiği takdiri görmeyip, oralarda hatrı sayılır prestije sahip olanlar da
oldu.
Sonuçta sonları Avrupa kapısına burun kıvıran bir (gol kralı)
Okan Yılmaz olmadı. Dönüşleri çoğunlukla yine bir büyük takıma oldu.
Tuncay Şanlı giderken Fenerbahçe’nin sembol ismi olduğundan
dem vuruldu, orta sınıf bir takıma gittiği için transferi küçümsendi. Doğru;
Tuncay Fenerbahçe’den daha küçük bir isme, daha küçük bir paraya gitmişti ancak
herkesin atladığı bir durum vardı. Arsenal, Liverpool, Man. Utd. Tottenham, Chelsea
gibi devlerle en az 2’şer kez karşılaşma olanağı yakalamıştı Tuncay. FA Kupası,
Lig Kupası, Süt Kupası…vs derken bu rakam artacaktı. Kendini Giggs, Terry,
Vidiç, Lampard, Fabregas, Scholes, Gerrard, Cristiano Ronaldo gibi isimlerle
sınayacaktı. Oysa daha büyük Fenerbahçe’de, daha büyük paraya kalsa bu
takımlarla / bu isimlerle yılda 2, en fazla (takımın en başarılı durumunda) 2
kez daha karşılaşacaktı.
Görüşü, tekniği, zekası, mentalitesi, kısaca futbolu burada
olamayacak kadar gelişecekti.
Genç
oyuncularımız taraftarın "Gerçek Galatasaraylı / Beşiktaşlı / Trabzonlu /
Fenerbahçeli” sloganından sıyrılmalılar. Özellikle yaşları 23-25
arasında hem olgunluk hem gelişme sınırındayken hem kendileri hem de Türk
Futbolu için gidip gelişmeliler.
Buranın çapı belli, ne kadar büyüyebilirsin ki? Arda Turan tam zamanında
kaçtı/gitti. Burak Yılmaz’ın bu sezon sonunda müsaade istemesi lazım.
Buradaki
fazla para ve rahatlığın cazibesini anlıyorum. Lakin orada da asgari ücrete
oynamayacaklar. Yapmaları gereken 7-8 sene sıkmak. Emeklilik yaşı 58 ve 60 olan
bu ülkede o 7-8 yıllık “çalışma süresinin” muhtemelen bu yazıyı okuyan herkesin
ömrü boyunca biriktireceği paradan fazlasını getireceği de aşikâr.
Benim
için Türkiye'nin en iyi golcüsüydü Semih Şentük. Nobre ile kıyasa dahi
konmamalıydı. En önce duygusal davrandı. İnkar edemeyeceğimiz biçimde parayı+rahatı
seçti, bugünkü durumdan kendi mesul maalesef. Kısaca; bugün Mersin'e
gitmem dememek için 3-4 yıl evvel "Deportivo'ya gideceğim" demeliydi.
Bugün
Fenerbahçeliler Stadın isminin Lefter Küçükandonyadis olarak değiştirilmesini
tartışırken belki onların torunları birgün “Lefter Küçükandonyadis” Stadı’nın
yedek kulübesinin isminin “Genç Semih
Şentürk Yedek Kulübesi” olarak değiştirilmesini tartışacaklar.
Yakup Sabri İNANKUR
Cenk İşler yurtdışında hiç oynamadı. Çağdaş Atan demek istediniz belki. Ama o da geri döndü.
YanıtlaSil@ezeriko
YanıtlaSilİlginiz için teşekkür ederim.
Çağdaş Atan Basel'de oynadı şimdi Mersin'de haklısınız. Cenk İşler ise 2001 yılında Hannover'e transfer oldu. Ancak geri döndü sonrasında (yanılmıyorsam) İstanbulspor'a. Orada ne yaptı ne etti bilmiyorum. Çok sessiz ve kısa bir dönem olmuştu Avrupa kariyeri.
Şöyle bir haber buldum konuyla ilgili http://www.fanatik.com.tr/Adanali-Cenk-Hannoverde_3_Detail_292_15373.htm
Semih Şentürk konusu benim için üzücü. Mustafa Kocabey'den bu yana en golü koklayan, gol anında biten oyuncuydu. Kocabey'den daha fazla şans buldu ancak son imzaladığı sözleşmeyle bence kariyerini rutine soktu. O dönem gitse bugün farklı bir Semih konuşacaktık.
Hocam eline sağlık çok güzel yazı olmuş. Cenk transferi sonradan yatmış olabilir Adana^dan İstanbul'a direk geçmişti gibi sanki. Çok da önemli değil yazı gayet hoş olmuş!
YanıtlaSil@Mustafa Arslan
YanıtlaSilHem zamanınız hem beğeniniz için teşekkür ederim. Gökayların, Neciplerin, Emre Çolakların, hatta Olcan Adınların, Mustafa Pektemeklerin, Burak Yılmazların uyuşarak; İbrahim Akınlar, Semih Şentürkler, Engin Baytarlar tespihinde taze boncuklara dönmesi izlemeyiz umarım.