Bu sütunları futbol dışına
çıkmayacağım prensibiyle doldurmaya söz vermiştim. Ancak şu an futbolun içinde
birşeyler yazmak zor.
Tabloya baktığımızda görüyoruz
ki, aslında futbol oynamak da zor.
9 maçtan 7’sinde 2 golden
fazla olmadığı ve toplam 20 golün atıldığı kısır, keyifsiz bir hafta geride kaldı.
Aslında haftayı geride bırakan
sadece biz olduk. Gencecik insanlar için zaman orada durdu artık, ileri de
gitmiyor, geri de gelmiyor.
Ruhen yaşadığımız bu
sarsıntının altında bedenen de kaldık 3 gün sonra.
Şimdi; ölmediğini
haykırdığımız evlatlarımızla, yaşadığına inandığımız insanlarımız şu an aynı
toprağın altında. Hayallerimizin yeşerttiği topraklardan umutlarımızın
fışkıracağına inanıyoruz. İşte bir evin enkazı altından 47 saat sonra çıkan 14
günlük bir bebek.
Azra bebeğin Türk/Kürt olmaya ya
da siyasi başka bir tanıma ihtiyacı yok. Korkmuş, üşümüş, karnı acıkmış. Üzerinde
kafa ve beden yormamız gereken tek ve en önemli konu bu.
Bunun yerine ne yapıyoruz?
Çatışmacı zihniyetin on
yıllardır, yüz yıllardır bitmeyen/çözmeyen/değişmeyen ve değiştirmeyen
papağanist vurgularının bayat reklamlarını!
Bir grup orada sadece Kürtler
(yaşıyor ve) ölmüş gibi davranıyor. Bunun hemen 180 derece ötesindeki grup da
hem böyle davranıyor, hem de böyle olduğuna seviniyor!
26 şehidimizin bilmem kaç
tanesi Kürt’müş deniyor. Sanki Kürt ölünce daha onurlu, Türk ölünce daha
kutsalmış gibi...
Aynı x-y doğrusu üzerinde 2
boyutlu bir ütopyada yaşayanlar, hayatın 3 boyutlu olduğunu yine unutuyorlar.
Nüfus yoğunluğu Türk, Kürt, Hobbit ya da Klingonlu olabilir.
Şu an siz bu yazıyı okurken, yanınızdaki çayın soğumasını beklerken, onlar soğuk
duvarların altında, karanlıkta yardım bekliyorlar. Amacım kendinizi suçlu
hissettirmek değil.
Tek ve basit birşey anlatmaya çalışıyorum.
Yaşam; “Ol” ve “öl” arasındaki nokta farkıdır. İnsanların
sırtına vurulan aidiyet eyerleri, insanı o noktanın dışına taşımıyor işte. O
noktaların dışında kendimize biçtiğimiz, bize biçilen tüm ideolojik elbiselerin
bir gösterişi yok. Çırılçıplağız orada ve olabildiğince
eşitiz toprağın altında.
Sadece insanlar da ölmedi.
Akşam mahallenizi koruyan
köpek öldü. Sabah işe giderken acele acele yediğiniz simitten helallik isteyen
kedi de öldü. Öğleden sonra pencereden izlediğiniz kuş da öldü.
Hadi biz insanlar komple
günahkârız, yanlışız; hayvanların ne suçu vardı?
“7.4 yetmedi mi” diye pankart açan hanım kızımızın ekşimiş
cehaletini hatırlatayım da yüzünüz buruşsun biraz. Bir doğal afeti kendi gibi
düşünmeyen, olmayan herkese, insana, hayvana, her canlıya kesilen bir ceza
atfeden zihniyetin, sapkın düşüncesi ne bu dünyayı değiştirir ne de öte dünyada
yankılanır.
Doğa kendince, kendi kanunlarının,
varoluşunun gereğini yapıyor, görevini yapıyor. Bize de kendi mevcudiyetimizin
gereğini ve görevini yapmak kalıyor.
Şehit aileleri için; http://www.sehitaileleri.org.tr/
Depremzedeler için; http://yalnizdegilsinvan.wordpress.com/
Hani güzel futboldan
bahsediyoruz ya memlekette, bunun için önce güzel insan olabilmek gerekiyor.
Hatta sadece insan olmak
gerekiyor.
Hayatlarını kaybedenlere
Allah’tan rahmet, insan olabilenlere sabır ve dayanışma diliyorum.
Yakup Sabri İNANKUR