Akşam
Abdullah Ercan’ı şık giyimiyle yedek kulübesinde görünce bir röportajı aklıma
geldi; “Trabzonspor’da, Fenerbahçe’de ve
Galatasaray’da oynadım. Ben Beşiktaşlıydım oysa, bir tek orada oynamadım”
demişti. Futbol kariyerinin ilk golünü de Beşiktaş’a (ceza sahası dışından ayak
dışı sert bir vuruşla) atmıştı. Trabzonspor’un 1-0 kazandığı o maçtan sonra
Sarı Fırtına Metin Tekin’in övgüsünü almıştı genç futbolcu Abdullah.
Teknik
Direktör Abdullah’ın kulüp kariyerinin ilk maçının Beşiktaş’a karşı olması,
O’nun ısrarla Beşiktaşla kesişen ama bir türlü birleşmeyen kader çizgisinin
tuhaf bir düğümü oldu.
Abdullah
Ercan’ın selefi Tolunay Kafkas; taktiksel
anlamda değil fakat düşünce yapısıyla ligimizin Arsene Wenger’i. Hiçbir
kulüpte ve hocada olmayan geniş bir scouting ağı kurarak, özellikle altyapı
eğitimini Avrupa’da almış genç Türk oyuncuları sahneye çıkardı. 19 Yaşaltı
Milli Takım Teknik Direktörlüğü esnasında bu oyuncuları Türkiye adına oynamaya
ikna etti. Kayserispor’a Furkan Özçal, Ömer Şişmanoğlu, Serdar Kesimal, Turgay
Bahadır’ı, son kulübü Gaziantepspor’a Cenk Tosun ve Yasin Pehlivanoğlu’nu
kazandırdı. Beşiktaş’tan Orhan Gülle’yi bedavaya kaptı. Kayserispor Kafkas’ın
kurduğu yapıyı bozmadı. Gaziantepspor da aynı yolu istikrarla takip etmeye kararlı gözüküyor.
Tolunay
Kafkas’ın istifasından sonra oturmuş sistemin bekası için Abdullah Ercan ismi
doğruydu. 17 Yaşaltı Milli Takım Teknik Direktörlüğü’nü yaparken Kafkasla
beraber harıl harıl oyuncu tarayan isimlerden biriydi Ercan. Mevcut yapıyı en
iyi O biliyordu.
Yapınız
sağlamsa, değişen isimler işleyişe (iyi ya da kötü yönde) trajik bir yön
vermezler. Aniden göklere çıkamayacağınız gibi, yerin dibine de girmezsiniz. Dolayısıyla
teknik direktör değişikliği sistemli
Gaziantepspor için (Ankaragücü ya da Samsunspor’un aksine) keskin sapmalara
neden olmadı. Hoca değişikliğin klişe motivasyonu haricinde tanıdık futbolunu
oynadı Gaziantepspor. Rakibini ortada Orhan Gülle-Serdar Kurtuluşla bozan,
kanatları etkin kullanan, topu kapınca eveleyip gevelemeyen, orta sahayı hızlı
geçen bir takım.
Nitekim
Sosa çok etkiliydi. İsmail’in boşalttığı alana gerek pasla, gerek driblingle
akıllı oynadı, Beşiktaş’ın sol kanadını yıprattı. Ancak sadece sağ kanatla
kaldılar. Sol tarafta geçtiğimiz sezonun yıldızı Olcan Adın’ın yokluğu kontra
denemelerinde Sosa’yı yalnız bıraktı.
Hafta içi
İngiltere’den yıpranmış dönen Beşiktaş’ın, bilerek
düşük tempoyla oynaması doğruydu. Gücünü son yarım saate saklamak istedi. Carvalhal’ın
maç sonu konuşmasına “25 günde 7 maç yaptık” diye başlaması bu psikolojinin
ifadesiydi. Orhan Gülle-Serdar Kurtuluş ikilisinin ilk yarım saatte sarı kart
görmesi de bu planın önünü açtı. Gaziantepspor orta sahası yumuşamıştı ve son
yarım saat agresifleşen maç içinde tempoyu arttıracak olan Beşiktaş orta sahası
karşısında dağılabilirlerdi. Önce Orhan Gülle-Murat Ceylan değişikliği akabinde
Halis Özkahya’nın “son adam” konusunda Necip Uysalla aynı fikirde olmaması rüzgarın
(aslında meltem diyelim) yönünü değiştirdi.
Bir maçla arşa
övgüler ulaştıran insanlar, bir maçla da yergiyi arzın dibine gönderirler. Ne o
ne öbürü Beşiktaş için adil bir yaklaşım olur. 30 kişilik kadrosunda 10
oyuncusuyla bu yaz, 8 oyuncusuyla geçen sene, hocasıyla 3 ay önce tanışan bir takımın, takım olabilmesi için ihtiyacı
olan tek şey zamandır. Sayıları iyi oyuncuları alıp anında muhteşem başarılara imza atabileceğiniz platformlar PES,
FIFA ya da FM’dir.
Başarı
istikrarla gelir, istikrar zamanla oluşur. Tıpkı hakem hatalarına rağmen
toplanmadık kupa, bükülmedik bilek bırakmayan Seba’nın sistemli Beşiktaş’ının oluştuğu gibi...
Yakup Sabri İNANKUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder