Yukarıdaki fotoğraf, Alman Ulusal
Futbol Takımı’nın, Türk Ulusal Futbol Takımı’nı yenmesi değildir sadece.
Almanya’nın Türkiye’ye “düşünce” galibiyetidir aynı zamanda.
Avrupa Şampiyonası-2004 ile
gruplarda vedalaşan Almanlar, Avrupa Futbol Arenası’ndan yenilmiş ve
yaralanamış bir gladyatör olarak çıkmışlardı. Günler süren toplantılar
yaptılar. Yetmedi tekrar yaptılar. Önde gelen futbol adamları, kıtanın futbol
bilimcileri, sosyologlar, ekonomistler akıllarında olan tüm şimşekleri
fırlatarak, yaşlanmış, köhneleşmiş Alman futbol yapısını yıkıp, modern bir
inşaaya başladılar.
Federasyon, kulüp yetkililerine
ve teknik direktörlere, ardından medyanın güçlü futbol kalem ve seslerine yeni
sistemi anlattı, modern Alman Futbolu’nun güçlü yapısının tuğlalarını tek tek
gösterdi. Bundesliga 1 ve Bundesliga 2’ye yeni altyapı programlarını uygulattı.
Tüm alt yaş takımlarının aynı taktik ve oyun anlayışını benimsemesini emretti. Klinsmann-Löw komutanlığında 4-2-3-1, bol pres, ayağa pas ve alan
savunması ile büyüyen çocuklar, gelecekte ne kadar büyük bir planın (hangi) parçası
olacağını öğrendi.
Bizde ise futbol, herkesin
bildiği sıradan bir meşkale olduğu için çözüme dair bu kadar vakit tüketmek
manasız olurdu. Bir Avrupa Şampiyonasına katılmadığımız için ölmezdik. Vaktimizi
değerlendireceğimiz başka işler vardı. Korumamız (ve kalkındırmamız) gereken
bir marka değeri vardı. Ekmeğimizden oluyorduk hocam. Bir toplantı yaptık. Teknik
direktörü değiştirdik ve herkes işinin başına döndü. Yüzümüzü nurlu ufuklara
çevirdiğimiz için ülkenin en başarılı teknik direktörünün Çavuşesku Romanyası’ndan
uzak ufuklara kaçan adımlarını göremedik ya da önemsemedik.
Almanların toplantıları işe yaramaya başlamış ve Dünya Kupası-2006’da
3. olmuşlardır. Bizim toplantımız pek işe yaramamış olacaktı ki kupada hiç
yoktuk. Soruna müthiş bir çözüm getirdik! Bir toplantı yaptık ve yeni hocamızı
açıkladık. İstikamet nurlu ufuklardı.
Bu işe yaramıştı. Avrupa Şampiyonası-2008’de “son anda” 3. olmuştuk.
Almanya ise finale kadar tırmanmıştı. Zaten bizi “son anda” eleyen de Onlardı.
Dünya Kupası-2010’da Almanya yine
3. olurken, o sırada evlerinde (tatil köylerinde) çaylarını höpürdeterek içen
yetkililerimiz bu durumu tüm ülke gibi üzgün ve süzgün gözlerle izlediler. O
kupada olamamamız bir sorundu. Her sorunun bir çözüme ihtiyacı vardı. O çözüm
bulundu. Hemen bir toplantı yapıldı ve yeni hocamız basına tanıtıldı.
Yeni hocamız Hiddink, genç
oyunculara öncelik vereceğini, Türkiye’de müthiş bir genç oyunucu potansiyeli
olduğunu ve yeni bir takım oluşturacağını söylerken, gözlerimiz nurlu ufuklara
doğru şehlalaşmaya başlamıştı bile.
Kadrolar her açıklandığında gözlerimizin
seğirmesi de bu yüzdendir.
Henüz maç ile ilgili hiçbir yazı
okumadım, yorum dinlemedim, kimseyle dillendirmedim. Eminim Servetli, Hakan
Baltalı, Mehmet Aureliolu cümleler sinlerle kaflarla memleketin her köşesini
bilfiil işgal etmiştir. Eminim x’in yerine y oynamalı, falancanın şurada değil
orada oynaması lazımdı ididir.
Herkes gönlünü hoş tutsun, bir
toplantıyla sorunlar çözülür. Siyasi tarihimizin 60 yıllık vaadine, nurlu
ufuklara, güneş görmüş ayçiçeği gibi döner gözlerimiz. Arkamızı döndüğümüz dünya
futbolunun arka sahnesindeki provalar, önümüze sanat şaheseri olarak geldiğinde
şaşar bakarız bu güzelliğe, nasıl gerçek olduğuna inanamayarak…
Eskiden (20-30 sene evvel) yenilirdik ama ezilmezdik. Dün
gece hem yenildik hem de çok ezildik.
Futbolumuza, ruhumuza bu ezikliği işleyenlerin başarısıdır
dün geceki 90 dakika. Sadece bir futbol maçı değil, düşünce mağlubiyetimizdir
aynı zamanda…
Yakup Sabri İNANKUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder