Ligin ilk yarısı bittiğinde
tablonun tam ortasında, 9. sırada, kendi halinde tantunisini yiyen, miskin
miskin oturan bir Çukurova delikanlısıydı Mersin İdman Yurdu. Nurullah
Sağlam’ın tokadıyla bir anda tepesi attı ve ligin 2. yarısını en tepede
bitirdi.
O sıradan takımı, “süper” yapan isimlerden sadece; Joseph
Boum, Erman Özgür ve Nduka kaldı yadigâr. Çünkü geçtiğimiz sezon, Sağlam’ın
İdman Yurdu’na yapıştırdığı hüviyetin resmi bilgileri uzuuuun toplar, imzası da
kontra atak futboldu. Süper Lig uzaklardaydı çünkü.
O mesafe aşılınca, saha içindeki mesafeleri de kısaltmaya
çalışıyor Nurullah Sağlam. Ayağa pas ve topa hakimiyet Mersin’in yeni kimlik
bilgileri. Tabii kimliğin değiştirilmesi parmak şıklatması kadar ani
olabilirken, karakterin değişmesi adına zaman denen büyücünün kızılcık
değneğiyle mümkün. Sebat etmez de işleri ona bırakmazsanız, o değnekle kafanıza
vuruyor. Bu nedenle Mersin, (geçtiğimiz sezondaki gibi) hala deplasman
puanlarıyla reyting yaparken, Akdeniz’in bir başka akşamlarında puan yapamıyor.
Daha çok topla oynayan, daha çok hücum pası yapan, daha çok
topla buluşan, daha çok korner kullanan takım Mersin’di. Ama bütün bunların
üzerini 90 dakikada çizecek fiyakalı bir kalem var; daha çok gol atan olmak.
Un, hamur, şeker, hatta
meyveler olsa da mutfağınızda, pastanın tadı kremadadır.
Fenerbahçe’de; un, hamur,
şeker, hatta meyveler yoktu (Volkan yok, Gökhan Gönül yok, Mehmet Topuz yok,
Serdar Kesimal yok) (Niang yok, Andre Santos yok) (Aziz Yıldırım yok?). Bütün
bu sert adamların olmadığı bir maçta ligin en çok faul yapan takımına karşı
oynamak yeterince dezavantaj oluşturmuyormuş gibi, bir de üzerine Mersin musonu
yemek tatsız. Ama Fenerbahçe’de krema var (Özer var, Bienvenu var). Özgüven
var. Bir de Reto Ziegler var! Her yerde var. Her topta, her pozisyonda var.
Türk futbolsever
yıldız isimleri sever fakat bazen isim büyüdükçe, etkinlik azalır. Fenerbahçe’nin
sol tarafına gelen tarihteki en büyük isim Roberto Carlos’tu ancak Santos kadar
başarılı değildi. Santos ise Ziegler’den 2 gömlek daha kaliteli bir oyuncu ama
Ziegler kadar etkin olamadı.
Toplum olarak kendi
içimizdeki olaylarda hatayı aramaya, kötüyü görmeye bayılırız. Dün geceki
harikulade golün lezzetinden ziyade Hakan Arıkan’ın hatasını konuşuyoruz. 9 yıl önce 3.sü olduğumuz dünya kupasında
Ronaldinho’nun golünün klaslığından bahseder dururuz ama. Nasıl avlamıştı
Seaman’ı! Ronaldinho’nun orta mı yaptığı, şut mu çektiği belli olmayan o golü
“Seaman’ın hatası” olarak değerlendiren bir yorumcu, yazar, kıraathane
müdavimi, berber ve taksici tanımadım henüz. Bırakalım Hakan Arıkan asmaca
oynamayı da 40 metreden 90’ı kaşıyan Özer’e hakkını verelim. Tabii ki Özer bir
Ronaldinho değil. Zaten konu Özer de değil, Özer’in golü. O gol bu maçın, hatıralarımıza matbu olmasını
sağlayan klasik bir şaheserdir.
Bu golü Özer’in futbol zekasına yazıyorum.
Bütün bunları ise
Aykut Kocaman’ın hanesine yazıyorum.
Aykut Kocaman diyince aklıma hakem geldi.
(Bilinçaltı böyle ilginçtir işte, halbuki ne ilgisi var!)
Bazı oyuncular vardır,
amiyane tabirle, halı sahaya çağırmam dersiniz. Dün akşam sahadaki 22 oyuncuyu
da (emekli olduktan sonra) halı saha takımımda görmek isterim. Ancak (emekli
olsun olmasın), o maça Halis Özkâhyayı davet etmem. O’nun adalet dağıttığı
akşamlar sadece Akdeniz’de değil, Türkiye genelinde bir başka oluyor.
Yakup Sabri İNANKUR
şu maçta her şey tartışılır da Hakan'ın yediği gol tartışılmaz. Cruijff'un dediği gibi kaleci her zaman iki metre daha önde oynamalı. -gol yerse ne yapacağız? -gol atanı alkışlayacağız.
YanıtlaSilkaleci tabi ki açıkta duracak 48 metre varken kaleye. futbolun gereği bu.
bir de, seaman benzetmesini dün Ali abi yaptı TRTspor'da. Başkasından ben de beklemezdim.
Kaleyi boşaltalım. Hatta sahayı da boşaltalım herkesi çıkartalım. Herhangi bir oyuncu ve top kalsın. Özer'in vurduğu o noktadan, o noktaya (90'a) gönderirse, bloglararası, spor siteleri arası paylaşım manyağı olur. Çünkü Özer aşırtma vurmadı. Bu tip durumlarda genelde gol şekli odur. Özer düz ve sert vurdu. Son yıllarda gördüğüm en güzel gollerden biri.
YanıtlaSilTRTspor izlememiştim, haberim yoktu. Aklın yolu bir demek ki. Ancak önce söyleyen sözün sahibidir. Benzetmeyi Ali Ece'ye teslim edeyim o halde :)
Gole, daha doğrusu Özer'e, tekrar dönersek; tarak kemiğindeki pis kırılmalar olmasa Seedorf kokusu var Özer'de. (Real Madrid'deyken Seedorf'un buna benzer bir golü de vardı) Mental bir kıyaslama yapmıyorum tabii ki. Normal şartlarda Fenerbahçe'nin ve Ulusal Takım'ın değişmez oyuncularından olmalıydı. Öyle bir sakatlık ki, nüksetme olasılığı çok yüksek. Bunun psikolojik ürkekliğini saymıyorum bile.