18 Ekim 2011 Salı

Akdeniz’de Başka Bir Akşam


Ligin ilk yarısı bittiğinde tablonun tam ortasında, 9. sırada, kendi halinde tantunisini yiyen, miskin miskin oturan bir Çukurova delikanlısıydı Mersin İdman Yurdu. Nurullah Sağlam’ın tokadıyla bir anda tepesi attı ve ligin 2. yarısını en tepede bitirdi.

O sıradan takımı, “süper” yapan isimlerden sadece; Joseph Boum, Erman Özgür ve Nduka kaldı yadigâr. Çünkü geçtiğimiz sezon, Sağlam’ın İdman Yurdu’na yapıştırdığı hüviyetin resmi bilgileri uzuuuun toplar, imzası da kontra atak futboldu. Süper Lig uzaklardaydı çünkü.

O mesafe aşılınca, saha içindeki mesafeleri de kısaltmaya çalışıyor Nurullah Sağlam. Ayağa pas ve topa hakimiyet Mersin’in yeni kimlik bilgileri. Tabii kimliğin değiştirilmesi parmak şıklatması kadar ani olabilirken, karakterin değişmesi adına zaman denen büyücünün kızılcık değneğiyle mümkün. Sebat etmez de işleri ona bırakmazsanız, o değnekle kafanıza vuruyor. Bu nedenle Mersin, (geçtiğimiz sezondaki gibi) hala deplasman puanlarıyla reyting yaparken, Akdeniz’in bir başka akşamlarında puan yapamıyor.

Daha çok topla oynayan, daha çok hücum pası yapan, daha çok topla buluşan, daha çok korner kullanan takım Mersin’di. Ama bütün bunların üzerini 90 dakikada çizecek fiyakalı bir kalem var; daha çok gol atan olmak.

Un, hamur, şeker, hatta meyveler olsa da mutfağınızda, pastanın tadı kremadadır.

Fenerbahçe’de; un, hamur, şeker, hatta meyveler yoktu (Volkan yok, Gökhan Gönül yok, Mehmet Topuz yok, Serdar Kesimal yok) (Niang yok, Andre Santos yok) (Aziz Yıldırım yok?). Bütün bu sert adamların olmadığı bir maçta ligin en çok faul yapan takımına karşı oynamak yeterince dezavantaj oluşturmuyormuş gibi, bir de üzerine Mersin musonu yemek tatsız. Ama Fenerbahçe’de krema var (Özer var, Bienvenu var). Özgüven var. Bir de Reto Ziegler var! Her yerde var. Her topta, her pozisyonda var.

Türk futbolsever yıldız isimleri sever fakat bazen isim büyüdükçe, etkinlik azalır. Fenerbahçe’nin sol tarafına gelen tarihteki en büyük isim Roberto Carlos’tu ancak Santos kadar başarılı değildi. Santos ise Ziegler’den 2 gömlek daha kaliteli bir oyuncu ama Ziegler kadar etkin olamadı.

Toplum olarak kendi içimizdeki olaylarda hatayı aramaya, kötüyü görmeye bayılırız. Dün geceki harikulade golün lezzetinden ziyade Hakan Arıkan’ın hatasını konuşuyoruz.  9 yıl önce 3.sü olduğumuz dünya kupasında Ronaldinho’nun golünün klaslığından bahseder dururuz ama. Nasıl avlamıştı Seaman’ı! Ronaldinho’nun orta mı yaptığı, şut mu çektiği belli olmayan o golü “Seaman’ın hatası” olarak değerlendiren bir yorumcu, yazar, kıraathane müdavimi, berber ve taksici tanımadım henüz. Bırakalım Hakan Arıkan asmaca oynamayı da 40 metreden 90’ı kaşıyan Özer’e hakkını verelim. Tabii ki Özer bir Ronaldinho değil. Zaten konu Özer de değil, Özer’in golü. O gol bu maçın, hatıralarımıza matbu olmasını sağlayan klasik bir şaheserdir.

Bu golü Özer’in futbol zekasına yazıyorum.

Bütün bunları ise Aykut Kocaman’ın hanesine yazıyorum.

Fenerbahçe kupadan elenmiş, ligde sallanıyorken Kocaman'ın yapmak istediklerini bu yazıda belirtmiş ve ihtiyacı olduğu tek şeyin zaman olduğunu yazmıştım. Bu, Kocaman’a özel bir durum değil. Standart bir teknik direktörün bir “şeyler” yapabilmesi için en az 2 sezona ihtiyaç vardır. Böyle bir kriz döneminde Aykut Kocaman takımını taktiksel, fiziksel hem de mental anlamda iyi hazırladı.
 
Aykut Kocaman diyince aklıma hakem geldi. (Bilinçaltı böyle ilginçtir işte, halbuki ne ilgisi var!)

Bazı oyuncular vardır, amiyane tabirle, halı sahaya çağırmam dersiniz. Dün akşam sahadaki 22 oyuncuyu da (emekli olduktan sonra) halı saha takımımda görmek isterim. Ancak (emekli olsun olmasın), o maça Halis Özkâhyayı davet etmem. O’nun adalet dağıttığı akşamlar sadece Akdeniz’de değil, Türkiye genelinde bir başka oluyor.

Yakup Sabri İNANKUR

2 yorum:

  1. şu maçta her şey tartışılır da Hakan'ın yediği gol tartışılmaz. Cruijff'un dediği gibi kaleci her zaman iki metre daha önde oynamalı. -gol yerse ne yapacağız? -gol atanı alkışlayacağız.

    kaleci tabi ki açıkta duracak 48 metre varken kaleye. futbolun gereği bu.

    bir de, seaman benzetmesini dün Ali abi yaptı TRTspor'da. Başkasından ben de beklemezdim.

    YanıtlaSil
  2. Kaleyi boşaltalım. Hatta sahayı da boşaltalım herkesi çıkartalım. Herhangi bir oyuncu ve top kalsın. Özer'in vurduğu o noktadan, o noktaya (90'a) gönderirse, bloglararası, spor siteleri arası paylaşım manyağı olur. Çünkü Özer aşırtma vurmadı. Bu tip durumlarda genelde gol şekli odur. Özer düz ve sert vurdu. Son yıllarda gördüğüm en güzel gollerden biri.

    TRTspor izlememiştim, haberim yoktu. Aklın yolu bir demek ki. Ancak önce söyleyen sözün sahibidir. Benzetmeyi Ali Ece'ye teslim edeyim o halde :)

    Gole, daha doğrusu Özer'e, tekrar dönersek; tarak kemiğindeki pis kırılmalar olmasa Seedorf kokusu var Özer'de. (Real Madrid'deyken Seedorf'un buna benzer bir golü de vardı) Mental bir kıyaslama yapmıyorum tabii ki. Normal şartlarda Fenerbahçe'nin ve Ulusal Takım'ın değişmez oyuncularından olmalıydı. Öyle bir sakatlık ki, nüksetme olasılığı çok yüksek. Bunun psikolojik ürkekliğini saymıyorum bile.

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...