İlkokul öğretmenimiz ellerinden öpülesi Emel Çalık bizlere “problem kurmayı” öğretmişti.
Basitçe sistem şöyle işliyordu:
Soru cümlesindeki özneleri (elma, armut, para) seçiyor, birimiyle beraber yazıyorduk. Sonra soru cümlesindeki soru emrini yazıyorduk (topla, çıkar, böl). Böylece 2-3 satırlık problem şu hale geliyordu:
Ali:3TL, Ahmet:5TL, Topla
Bu nedenle babasının Ali’ye hergün 3 TL vermesi, Ali’nin yolda Ahmet ile karşılaşması ve Ahmet’in cebinde dayısının verdiği 5 TL’yi öğrenmesi, sonra bir adet topun ikisinin parasının toplamı olduklarını farketmeleri sonucu gelişen nefes kesici hikayenin dolambaçlı patikalarında gezmek yerine 5 saniye içinde çözüme ulaşıp, Ali’yi, Ahmet’i ve akşama doğru patlayacağı için ortadan kesip kafalarına şapka yapacakları topu, kendi dünyalarına bırakıyorduk.
Kısaca, güzel öğretmenim “hikayeyi bırak, işine bak, sorunu bul ve çöz” prensibiyle bizi olabildiğince eğmeye çalışıyordu, biz henüz yaşken…
Elimizdeki “Galatasaray problemi” için bize sundukları hikayeler artık içimizi bayıp, kafamızı allak bullak ederken, durumu en basit seviyede görmek, en sondaki sorunun da cevabını verecektir.
Eric Gerets, Karl-Heinz Feldkamp, Cevat Güler, Michael Skibbe, Bülent Korkmaz, Frank Rijkaard, Gheorghe Hagi (2.kez) ve son öznemiz Bülent Ünder.
Beyazı var zencisi var, çılgını var otoriteri var, yaşlısı-genci, Almanı-Türkü, Disiplinlisi-Rahatı, Hırslısı-soğukanlısı, Galatasaraylısı-Galatasaraysızı, ünlüsü-ünsüzü var.
Hücum oynatan-savunma oynatan, pas isteyen-şut isteyen, kanada inen-ortadan delen, geriye yaslanan-ileriye hızlı çıkan, yıldız isteyen-asker seven var.
Ama başarı yok.
“Neden yok” sorusuna; hocaların, 4-1-3-6-5 oynatmadıkları, Ahmet yerine Mehmet’i oynattığı, Hasan’ı şurası yerine burada oynadığı, bilmem kaçıncı dakikada falancanın oyuna girmediği hikayeleriyle bulunan cevapların artık götürecek doğrusu da kalmadı.
Problemin kurumunu tamamlayacak soru zamirimizi soralım.
Suç Kim(ler)de?
Zaman serbest, defter kitap açık…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder