Seri pas trafiği ile sürekli yer değiştirerek oynayan, oyunu rakip sahaya yıkmayı hedefleyen, böylece hem rakibi yoran, hem gol pozisyonu için boşluk arayan Schuster’in Beşiktaş’ı dün itibariyle Türk Futbolu’na geçiş yaptı. Maç sonrası Schuster’in ''Güzel futbol oynamaktan çok, kazanarak moral motivasyonu tekrar kazanmak istiyorduk, bunu başardık.'' açıklaması da bunun itirafı oldu.
İlk yarı topu Antalyaspor’a veren Beşiktaş, 11 oyuncusuyla topun arkasında bekleyerek Quaresma ve Simao ile kontraatak aradı. Schuster savunma çizgisini geriye kurmuştu, bu yüzden Necati ve Tita boş alan bulamadı. Antalyaspor, hücumdaki bu üretkensizliği uzun toplarla aşmak istediyse de çok etkili olamadı. Bizler de monoton bir ilk yarı izledik.
İkinci yarı yine aynı futbolla başladı. Schuster üzgün üzgün yere bakar, uzaklara dalar giderken, Quaresma’nın standart bir driblingi Ekrem’in doğru yere koşusu, golü getirdi. İlk golü attığı 16 maçı kazanan Beşiktaş 17.sinin yolunu da böylece açtı.
Guti için söyleyeceğim tek bir şey var. Guti’nin Türkiye’de bir eşi yok. Hagi gibi Anelka gibi Guti de Türkiye’de başka bir oyuncuyla kıyas terazisinde yer alamayacak kadar değerli bir sanat eseri.
Şu an için heyecanla takip ettiğim, çok büyük futbolcu olacağına inandığım 1 numaralı isim Arsenalli Jack Wilshere. Oyun zekası Xavi’ye yakın. Solaklara özgü göze hoş gelen oyunu ayrı bir hava katıyor. Henüz 19 yaşında olmasına rağmen şimdiden dünyanın en iyi orta saha oyuncularının arasına koyarım Wilshere’yi. Aynı cümleleri Necip Uysal için de söylerim. Necip’in yetenek olarak Wilshere’den eksiği olduğuna inanmıyorum. Ancak adına futbol dediğimiz felsefe; Wilshere’yi Real Madrid’in ya da Manchester United’ın konusu yaparken, Necip Uysal’ın bir Beşiktaş hikayesi olarak kalacağından endişeliyim!
Messilerden geriye kıyas tanımadığımız, her transfer döneminde İngiltere’ye, İspanya’ya gönderdiğimiz 24 yaşındaki genç yetenek Arda’ya bakınca, enerjisini yedek kulübesinde üzerine battaniye sarmakla geçiren genç Semih’i görünce Türk Futbolu’nun Necip’i nerelere taşıyacağını göremiyorum.
Bir paragrafta Bobo için açalım. Dün akşam dikkatimi çeken 2 pozisyon oldu. Kanattan tozu dumana katarak gelen Quaresma Bobo’ya çıkardı. Dokunsa gol olacağı pozisyona Bobo bakmakla yetindi. İkinci yarı aynı şekilde Simao savunmanın arasına girdi. Ver-kaç için Bobo’nun önüne bıraktı, Bobo yine topun ardından mahsun mahsun baktı. Burada anlatmak istediğim nokta, kaçan pozisyonlar değil. Pozisyonların ardından Quaresma ve Simao, kaçan bir golün hayal kırıklığındaki futbolcu duygusunu gösterdiler. Bobo’dan hiç bir hareket, söz, mimik gelmedi. Bobo geldiği günden beri her sezonun belli dönemlerinde bu ruh haline bürünüyor. Özel hayatında ya da takım içinde yaşadığı sorunlar olabilir, normaldir. Bunları aşması için yardım gerektiği açık. Gascoigne’e hocası her cuma arabayla 2.5 saatlik mesafede bulunan büyüdüğü kasabaya gitmesi için izin verirmiş. Çünkü Gazza, her cuma aynı saatte aynı barda toplanan işçilerle kadeh kaldırmayı severmiş. Bunu yapmadığında mutsuz hissediyormuş. Beşiktaş teknik heyeti de Bobo’nun yumuşak karnı neyse bulmalı ve bunun üzerine eğilmeli. Bobo oyuna kendini verdiği zaman üst düzey bir forvet oluyor.
Beşiktaş en son Gençlerbirliği deplasmanında böyle oynamış ve kazanmıştı. Zaten Beşiktaş geriye yaslanan bir oyun tarzı benimsese hücumda becerikli ayakların bireysel çabalarıyla şu an hala zirvede iddialı olurdu. Ancak böyle bir oyun tarzı için Schuster’e gerek yok, Ziya Doğan, Samet Aybaba, Abdullah Avcı bu ekolün ülkemizdeki başarılı temsilcilerinden.
Beşiktaş’ın dünkü futbolunun geçici olduğuna inanıyorum. Mevcut kriz dönemini atlatmak için gereken bir kaç “sonuç” geldikten ve skor sevenler yatıştıktan sonra, Beşiktaş’ın spor severler için hazırlayıp sunduğu Schuster Futbolu’na geri döneceğimizi düşünüyorum. Sevdiğim ama eksik olduğuna inandığım bir söz vardır; "Dünya sizin karşılaştığınız fırtınalarla değil; gemiyi limana getirip getirmediğiniz ile ilgilenir." Dün Beşiktaş, fırtınalı havada bir limana girdi, fırtınanın geçmesini bekliyor. Ama bu hangi liman? Beşiktaş’ın varmak istediği, hedeflediği, yola çıkarken düşlediği kıyı bu muydu?
Schuster bu tarz futbol için mi seçilmişti?
“Topun arkasında bekle” cümlesinin Portekizceye çevrisi mi düşünüldü?
Burada taraftarın ve yönetimin de karar vermesi gerekiyor.
Hangi Beşiktaş?
Geçiş dönemleri acı ve sabır gerektirir. Çünkü birileri iyiyi kötüye tercih etmeye başladığında, azınlık kalmaya ve zor olanı seçmeye hazır olmalıdır. Çünkü güzel olan zordur, zor olan da güzel olandır.
Ama kazanmaya başladığı zaman, değiştirmeye de başlar. Türkiye’de “geriye yaslan, tekmele, yere yat, zamandan çal” futbolunun da sonu gelecektir. Löw başaramadı, Del Bosque başaramadı, Rijkaard başaramadı, Zico başaramadı, umarım Schuster başarır.
Necip çok özel bir adam.O'nun hakkında düşündüklerimi tam ifade edemediğim için çarpık cümleler kurmak istemiyorum. Çok özel ama, bunu biliyorum. İçerde oynadığımız Porto maçında bir pozisyon sonrası saçlarını eliyle çekiştirmişti, offlayarak, üzgün bir ifadeyle. Ben bunu çokça zamandır kimsede görmemiştim. Bu yüzden özel adam.
YanıtlaSilGascoigne örneği vermişsin ya, bunu Türkiye'de yapabilecek bir yönetim yok. Gelmez akıllarına, gereksiz bile bulurlar. Bizim futbolumuzu tüccarlar yönetiyor çünkü.O yüzden kendi hikayelerimizden ziyade başkalarının hikayelerini dinliyoruz.
Yakın zamanda da Mourinho, Sneijder'i mühim bir maçları öncesi ailesiyle vakit geçirmesi için izin vermişti. Sonuç: :)
Ege
Tabii ki saldır Beşiktaş.Ama savunma zekasına sahip oyuncularla.Vurdumduymaz Ferrari,Quaresma olmaya çalışan İsmail,Bana göre Sağ bek olmayan Ekrem'le değil.Dünkü maçı izlerken yüz kaslarım hiç hareket etmedi.
YanıtlaSilNecip’i gördüğümde başını okşayasım geliyor. “Aman evladım dikkat et” diyesim geliyor. Kendimi Hulusi Kentmen kıvamında hissediyorum. İfade edemediğini söylediklerini anlıyorum, hissediyorum. Rıza’da vardı mesela aynı tepkiler; çok safça, çok Beşiktaşça... Anlatılmıyor işte
YanıtlaSilMourinho bu tarz konularda en mükemmel hocadır. Oyuncusunun ameliyatına girecek, kız arkadaşıyla olan problemi hakkında konuşurken kulüp binasında viskileri dayayıp kafayı bulacak kadar ilgilidir. Aynı zamanda mesafeli ve yerini bilir –bildirir-. Böyle olunca başarı geliyor ama. Hani demiş ya Dani Alves “Pep bana, Camp Nou’nun 3. katından atla dese, aşağıda çok güzel bir şey olduğunu düşünürüm.”
Sezon başına hatırlarsan Ege, bizde de böyleydi durum. Malzemecilerin de yemek masasında takımla yemek yemesi, Guti’nin “çok yorulduk antremanı iptal edelim” demesi, diyebilmesi, antreman öncesi ve sonrası su şakaları...
Tabii bunlara yönetim, medya limon sıkmasa olmazdı. Antalya maçında dikkat ettin mi, Schuster’in yüzü düştü resmen, suratı yeri süpürüyordu.
Karı koca arasına bi de hoca oyuncu arasına girilmez, girilmemeli derim.
Hangi Beşiktaş dersen de bana “şimdi 4 yiyen ama 2 sene sonra 5’er 5’er atacak olan Beşiktaş derim”
Schuster'de böyle bir potansiyel olduğuna inanıyorum ben. Belki de sevdiğim için kendisini objektif bakamayıp, sağlıklı bir değerlendirme yapamıyorum. Ancak geride kalan süre içerisinde oyuncular ile dışarıya verdiği görüntü beni mutlu etmeye yetti. Bolca güzel kare yerini aldı şimdiden arşivlerde.
YanıtlaSilÇok fazla dillendirdim bu meseleyi ama Zapo'nun gittikten sonra verdiği röportaj mühim benim için. Gittikten sonra atıp-tutan oyuncuların revaçta olduğunu düşünürsek. Schuster'in kendileri ile özel bir ilişkisi olduğunu ve medyaya karşı bilerek böyle davrandığından söz ediyordu.
Hocanın kenarda üzgün hali beni de üzdü. Kollarını havaya kaldırıp, çocuk gibi sıçrayan adamı görmeyi yeğlerim elbette.
Ege
@Cebeci Kartalı
YanıtlaSilMehmet Abi, zaten yaldır yuldur hücum olmaz. Bunu hep konuşuruz seninle. Schuster'de bunu istemiyor. Topun sürekli ben de olması, senin gl atma şansının azalması demek (Cruijff'a teşekkürler), bizim savunmamız topa sahip olmak. Yüz kasları konusunda hem fikiriz, hatta ben bi ara masadaki kum saatiyle oynuyordum :)
@Şairler Parkı,
Kesinlik Schuster'de bu potansiyel var. Ben Schuster'i Real Madrid ile değerlendirmiyorum. Getafe'deki muczesine bakıyorum.5-2'nin rövanşında Barcelona'ya 4 atan Getafe, Kral Kupası alan Getafe...
Zapo'nun röportajının samimiyetine inanıyorum. Aynı cümleyi farklı kelimelerle Kaka, Mourinho için söyledi. "Size (basına hitap etti) farklı bize farklı" dedi. Materazzi'ye sarılıp ağlayan bir adam sonuçta. Basına ayarın kralını vermesi ise baskıyı takımdan kendi üzerine almak. Bunu Mustafa Denizli'de yapardı. O gülerdi ama :)