Geçen yıl Trabzonspor bol pas yapan ve rakip yarı alana yerleşmeyi seven bir hücum takımıydı. 34 maçın 9’unda 3 ve üzeri gol attılar, 27’sinde rakipten daha fazla topla oynadılar. Maç esnasında Barselona oyun havalarıyla, maçtan sonra kolbastıyla izleyenlere keyif verdiler ve sezonu 82 puanla tamamladılar.
Sezon başında ligin en isabetli pas oranına sahip savunmacısı Egemen’i, ligin en isabetli pas yüzdesine sahip oyuncusu Selçuk’u, en isabetli şutör Jaja’yı ve en çok koşan hücum oyuncusu Umut’u -kısaca tüm omurgayı- kaybedince Şenol Hoca’nın önünde 2 seçenek kalmıştı. Ya yeni Egemenler, Jajalar, Selçuklar bulacak, Türkiye’nin Barselona’sı olmaya devam etmeye çalışacaktı, ya da elindeki kadroya uygun yeni (ve geçen sezona ters) bir sistem uygulayacaktı. Güneş elindekini daldakilere yeğledi ve anti-Barça –Inter 2010- modeline döndü.
Şampiyonlar Ligi’nin en az kaleyi bulan şutla oynayan takımı, en çok ofsayta kalan takımı oldular. Şenol Hoca 6 maçta, 14 farklı oyuncu kullanabildi. Sadece 3 gol attılar. Buna rağmen San Siro’da tarih yazdılar ve gruptan çıkmalarını bir direğin ihaneti engelledi.
Kadro darlığı ve yeni sistem, Trabzon’u olağanüstü bir defansif başarıya mecbur bırakmıştı. Avrupa vitrininde %110 ile oynadıkları için bu başarıyı yakaldılar. Ligde aynı konsantrasyona (doğal olarak) ulaşamadıkları için ilk yarıda çok sıkıntı çektiler. Sırasıyla Beşiktaş, Galatasaray ve Fenerbahçe ile oynadıkları maçlarda bırakın puan almayı, gol dahi atamadılar. Aslında burada sayıları daha iyi yorumlamamızı gerektiren bir durum var. Geçtiğimiz sezon 16 gollü Umut Bulut’un arkasındaki üçlü; Alanzinho-Jaja-Burak sezonu 38 golle tamamlamıştı. Hücum hattı 54 gol üretmişti. Bu sezon Burak Yılmaz’ın arkasında (dönem dönem) oynayan altılı; Adrian-Volkan-Alanzinho-Halil-Henrique-Vittek’in toplam 20 golü var. Muhteşem Burak’ın 34 golünü eklediğimizde yine 54 golle birşeyin değişmediğini düşünebiliriz ilk başta. Sayısal anlamda fark yok ama sözel öyle söylemiyor. Futbolun en önemli ürünü; gol; bir önceki sezonda elele üretilirken, bu sezon tüm yük Burak Yılmaz’ın sırtındaydı. Şenol Güneş bir patron gibi üretimi aynı seviyede tutmayı başardı, ama iş bölümündeki bu adaletsizliğin O da farkında. Farkında da işte yapacak bir şey yok. Takımın çapı bu.
Bordo-mavililer ilk olarak 27 temmuzda sahaya adım attılar. O tarihten bu yana 47 resmi maç oynayarak, ligde Beşiktaş’tan sonra en çok terleyen takım oldular. Avrupa ziyaretleri bitince, üzerine kupadan da elenince biraz nefes almaya başladılar. Yeni sisteme de alıştılar ve ikinci yarıda -özellikle şubat sonrası- maçları belirleyen takım hüviyetine dönmeye başladılar. İlk yarıda gol atamadıkları İstanbul dükalığına ikinci yarı hiç yenilmediler ve 3 maçtan 5 puan çıkarmayı başardılar.
Süper Final’e Dair
Mourinho 2010 modeli Şampiyonlar Ligi’nde işe yaradı. Sadece torbada değil, grupta da çıkma iddiası bakımından son sırada bulunan Trabzonspor, saldırma zorunluluğu olan taraf değildi. Amacı; mevcut durumunu korumak ve muktedir olacağı en üst sınıra kadar mevcudiyetini zorlamaktı. Süper Final’de de aynı durum söz konusu. Alanzinho ve Adrian Burak Yılmaz’a destek verebilirse, Halil biraz daha vites yükseltirse, Volkan Şen ve Olcan Adın bildiğimiz oyunlarını oynarsa, ligde olduğundan daha canlı, daha can yakıcı bir Trabzon izleriz. Trabzonspor’un dezavantajı yok, avantaj olabilecek faktörleri çok.
Kilit Oyuncu; Burak Yılmaz
Şampiyonlar Ligi’ndeki hücum fakirliğinin temel sebebi sadece Trabzonspor’un defansif anlayışı değil, aynı zamanda modern savunma oyuncularının Burak Yılmaz’ı dipdibe marke etmeye çalışmamasındandı. Disiplinli bir alan savunmasıyla Burak’ın istediği / beklediği boşlukları dipsiz ofsayt karanlığında boğdu rakipler. Ümit Karan’dan beri ofsayt kelimesini bu kadar çok duymamıştık. Öte yandan ligimize -özellikle Trabzonspor’un Süper Final rakiplerine- döndüğümüzde Burak’ın karşısına bu disiplinin ve anlayışın çıkmadığını net bir şekilde görüyoruz. İstanbul’un 3 büyüğü Burak’ın gollerinin acı tadına baktı. Belki de O’nu son kez bu topraklarda izleyeceğiz ve sanırım kral da taraftarlarına son bir şov izletmeye kararlı.
Takviye Kuvvet; Didier Zokora
32 yaşındaki Fildişili belki gol atmıyor, asist yapmıyor ve böylece matematiksel anlamda takımını 10 kişi oynatıyor ama Selçuk İnan’ın, Manuel Fernandes’in üzerine 60’lık (hatta 61’lik) asma kilidi takarak rakibi de 10 kişiye düşürüyor. Orta sahada bozulan ve hatlarını kopan rakibin oyun dengesi bozuluyor, geniş alanların yüzölçümü genişliyor. Hızlı ve hareketli Trabzon hücumunun özgürlüğü de böylece artıyor.
Tahmini Sonuç
İkinci ile olan puan farkı matematiksel anlamda kapanabilecek olsa da elindeki kadro ve sistem gereği Şenol Güneş’in ilk hedefinin 4. sıraya inmemek olduğuna eminim. Şampiyonlar Ligi’nin devam filmi niteliğinde 6 maç izletecek bize Trabzonspor. Disiplinli, alan bırakmayan sabırlı bir savunma anlayışı ve Burak Yılmaz’ın ofsayta düşürmediği gol umutları…
Zor mağlup olurlar, zor da kazanırlar. 5-7 puan toplayıp grubu 3. bitirirler.
Yakup Sabri İNANKUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder