11 Nisan 2012 Çarşamba

Süper Final Öncesi; 2-Fenerbahçe


Bu sezon Fenerbahçe’yi yorumlamak için futbol bilgisi yetersiz kalıyor. İyi bir psikolog da olmanız lazım. Lig tarihinin en karmaşık sezonunda kötü adam damgasıyla maçlara çıkmak kimi zaman rakipten daha çok zorladı Fenerbahçe’yi. Maç içinde bölüm bölüm kopmaları çok yaşadılar ve çift kişilikli bir futbol yapısını izlettiler. 

Saraçoğlu’nda yürekli ve istekli bir oyun anlayışıyla başladılar hep. Önde oynayarak rakibi hataya zorladılar. Özellikle Alex, sonra O’na katılan Stoch, sonra onlara katılan Sow ile hızlı top çeviren, yetenekli bir hücum üçlüsünü 8+50.000 kişiyle desteklediler.

Dış sahada ise önce 50.000 kişiden sonra maç ilerledikçe 8 kişinin desteğinden eksik kaldı bu becerikli üçlü. Neredeyse her deplasmanda aynı tiyatro sahnedeydi. Fenerbahçe’nin önce ön hattıyla arkası arasında kopma başlıyor. Takım olarak topa sahip olma oranları düşüyor. Tempo düşmeye başlayınca, ribaundları da alamıyorlar. Kaptırılan her topta mevzileri biraz daha geri çekiyorlar. Golden uzaklaşıyorlar. Dolayısıyla ligin Jeykll-Hide’ı olan takım iç sahada +27 averajla ilk sıradayken, dış sahada 0 (sıfır) averajla 4. sırada. 

Buna rağmen Fenerbahçe’yi ligin zirvesinde tutan en büyük neden sağlam omurgası ve konsantrasyonu oldu. Volkan, Gökhan, Emre ve Alex birbirleriyle en az 4 senedir ayak tenisi oynuyorlar. Karabük’te, Ordu’da, Eskişehir’de, Bursa’da hatta İnönü’de son dakikakaya kadar kendine (yıllanmış bir) güvenden kaynaklanan bu takım konsantrasyonunu tabelaya yansıtabildiler. Kazanan bir takımın harcı bu güven ve konsantrasyondan oluşur. İşlerin yolunda gitmediği durumlarda ise tek kişilik gösteriler sahne alır. Kayseri’de Caner, Mersin’de Özer, Manisa’da, Ankara’da ve Belediye önünde Stoch, Trabzon karşısında Ziegler ve çokça Alex galibiyetlere yetti.

Kabul etmeliyiz ki geçen sezona göre kalite anlamında daha geride bir takım var. Bu eksikliği ekstra motivasyonla kapatmaya çalışıyorlar ve o motivasyon motorunu çalıştıracak yakıtı saha dışından ve tribünden buluyorlar. Böyle bir sezonda Lefter’in vefatı ise çok büyük üzüntü oldu. Varlık vergisiyle Lefterleri dışlayan, küstüren ve üzen bir hükümetin başkanının isminin adını alan stattan tüm Türkiye’nin sevgisiyle uğurlanması ise Lefter’in büyüklüğüydü.

Süper Final’e Dair.

Sezona Aziz Yıldırım’ı, Lugano’yu ve Niang’ı kaybederek başladı Fenerbahçe. Kumların üzerinde tüm sezonun stresini atarken, Barselona’yı, Real Madrid’i, Milan’ı Saracoğlu’nda hayal ederken, bir sabah aniden sayfalarca klasörün, tapelerin, savcıların, UEFA müfettişlerinin altında kaldı tüm Fenerbahçe ailesi. Bütün sezon sırtlarında 3 temmuzun çarmıhını taşıdılar. Bir gün idam endişesi, diğer gün beraat umuduyla haftalar geçip gitti. Adaletin kılıcı bu diyarlarda kördü ve asıl canlarını acıtan buydu. Araf’ta beklemekten psikolojileri nasır tuttu. Yine de koca bir sezonu 2. sırada, Süper Final’e taşıdıkları umutla bitirdiler. Dağılmadılar, safları sıklaştırdılar. En büyük avantajları da bu. Sıkılı yumruk gibi bir olmaları. Dezavantajları ise maçların 60. dakikasında başlıyor. Kocaman bir fren çekiyorlar ve kazanacakları çoğu maçı kaybediyorlar.  

Kilit Oyuncu; Alex de Souza

Fenerbahçe, hatta lig tarihinin en çok tartışılan “yıldızına” Fenerbahçe’nin ve ligin tartışmasız ihtiyacı olduğu çok açık. Aykut Kocaman mazbatayı aldığında kafasında ve kalbinde Alex’siz bir 4-3-3 hedeflemişti. Bugün ise Fenerbahçe yine Alex’in arkasında 8, önünde 1 oyuncuyla yoluna devam ediyor, 8 yıldır olduğu gibi…
O’nu vazgeçilmez (ya da mecburi) kılan keskin bir zeka ve parlak bir aura. Koşsa da koşmasa da ipleri elinde tutan büyük Alex yüksek çekim kuvvetiyle takımı sağa-sola, ileri-geri yönlendiriyor. Gerçek anlamıyla bir yıldız gibi. Çok hareket etmesi (koşması) gerekmiyor. O kendi ekseninde işler yaparken, çevresindekiler O’nun yörüngesinde düzen içinde dönüyor. Fenerbahçe sisteminin yaşam kaynağı, güneşi...

Takviye kuvvet; Moussa Sow

Bienvenu hoş geldiğinde milyonlarca Fenerbahçeli, hızı ve ten renginden dolayı genç Niang’ı bulduklarını düşünmüştü. Oysa Niang kara bir trenden çok fazlasıydı. Gerektiğinde kenara rakip stoperleri çekip, ortada Alex’in istediği boşlukları yaratıyor, gerektiğinde orta sahadaki hızlı pas trafiğine katılıp, Alex’i rahatlatıyordu. Bienvenu çalışkan, tempolu, gol peşinde koşan bir oyuncu ancak Alex’e uymadığı için O’nunla Fenerbahçe forvet hattı hastaydı maalesef. Sow ilaç oldu. Türklerin yoğun olarak yaşadığı Mantes la Jolie’de doğup büyüyen Sow, böylece sadece beden olarak değil ruh olarak da çok güzel uyum sağladı. Senegalli, taraftara Niang’ı kolay unutturdu. Oyun yapısı gereği maçın içinde gerektiği zaman Alex’leşiyor. Öyle olduğunda Alex de golcü kimliğini masaya vuruyor, Sow’laşıyor. O zaman tabelada Fenerbahçe’nin karşısındaki ışıklar da parlamaya başlıyor.

Tahmini Sonuç

Gökhan Gönül’ün bir röportajında söylediği “Bu yıl şampiyon olalım, 3 yıl olmayalım” sözününü daha kapalı ya da daha keskin söylemlerle hemen hemen tüm Fenerbahçeli oyuncular dönem dönem dile getirdi. Bu sezonu belki de kariyerlerinin içindeki en anlamlısı olarak görüyorlar ve bu konuda onları suçlayamazsınız. Eğer Fenerbahçe şampiyon olursa, önce geçen seneki şampiyonluğu için sevinecek! 6 maçlığına tüm kavgaları, özel sorunları, hatta futbol bıkkınlıklarını bir kenara koyacaklar ve şampiyonluğun kendi ellerinde olduğunun bilinciyle çıkacaklar. Konsantrasyon yoğunluğu özellikle Kadıköy’de rakipleri boğacaktır. Şampiyonluğu ise belirleyen son maç değil TT Arena’daki 2. maç olacaktır. O maçı bir kenara koyarak; 10-12 puan toplayacaklarını düşünüyorum. 

Yakup Sabri İNANKUR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...