Şampiyonluk yarışının son 7-8 haftasına girdiğimizde, köşelerde mutlaka aynı yazıları okur, gazetelerde yöneticilerin aynı açıklamalarını görür, televizyonlarda aynı yorumları dinlersiniz. “Artık güzel futbola gerek yok, nasıl oynarsak oynayalım, yeter ki kazanalım” özdeyişinden bahsediyorum. Bu özlü yorumun Türkçe meali “60 dakika tut, araya bir tane sıkıştır” mantığıdır. İşin ilginç tarafı futbolsever de bu mantığı kabul eder ve sorgulamaz. Ligin neredeyse 4’de 1’i gibi bir dönemde iki takımın birbirine zinhar gol atmayı düşünmediği maçları gerginlikle izler. Kötü futboluna rağmen, bir şekilde o haftalara şampiyonluk adayı olarak girenlerin bile ağzında aynı cümle vardır.
Halbuki o takımın, oraya kadar gelmesinin sebebi, (kendi futbol anlayışı herneyse) o futboldur, neden son 7-8 hafta başka bir anlayışa dönsün ki? Kaldı ki bu; savunma futbolu da olabilir. Ancak Trabzonspor’un bu yarışta olmasının sebebi, futbol anlayışının Barselonacık olmasıdır. Sezon başından itibaren ön stopersiz (Mustafa Sarp, Aurelio, Hüseyin Çimşir) oynayan tek takım Trabzonspor. Selçuk ve Colman arasındaki pas trafiği, Jaja, Alanzinho ve Burak’ın savunma arkasına koşuları, dribling yetenekleri ile orta saha hakimiyetini sağlıyordu.
Göze hoş geliyorlardı.
3-4 hafta önce Trabzonspor yöneticileri o klasik açıklamayı yaptığından beri, Trabzonspor gözümüzdeki hoşluktan vazgeçti, bize de Burak Yılmaz’ın kahramanlığından başka yazacak konu bırakmadı. Burak da bir insan olduğu için bazen gol atamayabiliyor.
Bülent Uygun’un Alper-Doğa-Pele barajı manidardı. Galibiyete ihtiyacı olan, gole ihtiyacı olan, futbol oynamaya ihtiyacı olan Trabzonspor’du sonuçta. Uygun bunu Trabzonspor’un dezavantajı olarak değerlendirip alacağı puanın peşindeydi. Kimsenin durumu O’nu ilgilendirmezdi (ilgilendirmemesi lazım en azından). Hücum organizasyonu düşünmediler.
Colman’daki düşüş sürüyor. Jaja’daki düşüş geçen hafta bitmişti, bu hafta tamamen yıkılmış. Maça zaten “Boşver futbolu, kazanmaya bak, aman yenilme” felsefesiyle çıkmış bir takım var. Böylece Trabzonspor pas organizasyonlarına giremedi.
Sahada hücum organizasyonu yok, pas organizasyonu yok…
Allah’tan Es-Es bandosu organizasyonları var ve şahane. Ligin son haftasına kadar, aynı tempoda, aynı coşku içinde devam edeceklerine eminİm. Futbolsever olarak, -Türkiye’deki tüm tribünlerin örnek alması gerektiğini düşündüğüm- takımlarına olan olumlu katkılarından dolayı kendilerine teşekkür ediyorum.
Saç besleyici ilaç, şampuan…vs reklamlarındaki hafif kelleşmiş oyuncuların artık Trabzonspor Taraftarı arasından seçildiğine eminim. Umut Bulut’un golcü görevini üstlendiği bir takımda saç-baş yolmamak için Gandi kadar dingin olmak lazım.
Şampiyon adaylarının oynadığı oyuna bakınca, geçen sezonun şampiyonu Bursasporluların bu yarışın içinde olmadıkları için saçlarına saldırmaları doğaldır.
Galatasaray Taraftarı zaten ilk yarıda üzüntüden Barthez Ömer modeline geçmişti. İkinci yarının hemen başında Beşiktaşlılar bu akımın bir diğer temsilcileri oldular.
Gelecekte, 2010-2011’i ”saç yolma sezonu” olarak anacağız, bu manada.
Şu an için saçı gür olan bir tek Fenerbahçeliler var. Ama Onlar da yolmak için genelde son haftayı bekliyor.
Bu satırların kel yazarı ise, bu durumlara tebessüm ediyor.
Herkese iyi hafta sonları ve güzel futbol diliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder