18 Şubat 2011 Cuma

Bir Dünya Kulübü

Salı gecesi Arsenal-Barcelona maçını izlemeyenler büyük bir futbol keyfini kaçırmanın yanı sıra, dünyanın en iyi takımının kalecisinin rezaletini de görmediler. Özellikle Robin Van Persie’nin neredeyse sıfırdan attığı ilk golde, Victor Valdes’in her zamanki gibi pozisyon hatası vardı.

Valdes bu hataları Barcelona kalesini korumaya başladığından beri yapıyor. Bu haliyle dünyanın en iyi takımlarının kalecileri arasında, gönlümün tüm altın bidonlarının tartışmasız sahibi.

Dinamo Kiev maçında yediği 3 golde de Hakan Arıkan’ın bir hatası yoktu. Valdes ile kıyasa dâhi koymayacağım. Peki neden uğultu vardı?

“Geçmişten…” cevaplarının savunmalarını duyabiliyorum.

Beşiktaş’ın en büyük sorunu zaten geçmişiyle yaşaması ve daha kötüsü ondan ders almaması.

Dün; Liverpool deplasmanına, Sivas maçındaki hakem kararlarına kızdığı için, “PAF takımı” tartışmalarıyla giden bir yönetim, bugün; Dinamo Kiev maçına, Karabük maçındaki hakem kararlarına kızdığı için, federasyon, MHK ve “masa” gündemini yerleştiren bir yönetim...

Dün; en altın çağını Gordon Milne ile yaşadığını her seferinde gururla söyleyen, Del Bosque’nin arkasından ağlayan bir taraftar, bugün Schuster istifa diyen bir taraftar…

Dün; ağabeylik-kardeşlik ilişkisinin en büyük örneği, sonuç ne olursa olsun 90 dakika takımının arkasında duran “Aldırma Kartal” diyen, Türkiye’ye taraftarlık öğreten bir tribün, bugün; 17-18 yaşındaki çocukların babaları yaşlarındaki insanlara “gider” yaptığı, elalemi alkışlayıp kendi oyuncularına küfür ettiği bir tribün…

Şu ömr-ü hayatımda 1400-1500 maç izlemişimdir. Allah fil hafızası vermiş, çoğunu da gol dakikalarına kadar hatırlarım; gördüğüm en rezil maç ne İngiltere-Türkiye, ne Sigma Olomouc-Fenerbahçe, ne de Liverpool-Beşiktaş maçıydı. Gördüğüm en rezil maç Barcelona’nın Real Madrid’i 5-0 yendiği maçtı. Skor olarak daha kötülerini gördüm. Ancak ben bir takımın, diğerini bu kadar ezdiği, futbol olarak aşağıladığı ve bunu başlangıç düdüğünden bitiş düdüğüne kadar yaptığı başka bir maç bilmiyorum.

Dünya kulübü olma yolunda ilerleyen değil, bizzat dünya kulübü olan, hatta orayı da aşmış olan Los Galakticos dahi yenilir, rezil olabilir. Ama önemli olan; dosta düşmana karşı ayakta kalabilmek, duygusallıktan sıyrılıp, acil kararların kumarına bel bağlamadan, mantık ile çözüm aramaktır. Dünya kulübü olma yolunda ilerlemenin temeli, ana teması bu mentalitedir. Transferler, tesisler…vs. dallardır, yapraktır. Gövde sağlam olmadan dal kurur, yaprak çürür.

Galatasaray bu temeli atabildiği için, Chelsea’ye evinde 5-0 boyun eğdiği sezonun sonunda UEFA Kupası’na sahip oldu. Şimdi bu mentaliteden çok uzaklarda olduğu için 5 sezondur kendinden 3 gömlek kötü kalite takımlara eleniyor.

Bu yenilgi sonrası kelle koparmak yerine, nelerin eksik olduğunu irdelemeli ve Dinamo Kiev, S. Donetskli Ukrayna futbolunun Türkiye’ye karşı neden önde olduğu iyice anlamalıyız. Yıllar sonra Löw’ün, Rijkaard’ın, Del Bosque’nin arkasından ağladığımız gibi 2-3 yıl sonra Schuster’in arkasında ağlamamalıyız. Çünkü geleceği ağlayan değil sabreden, sıkıntılara katlanan ve inşa eden kazanıyor.

Çünkü hayat devam ediyor.

Futbol da, Beşiktaş da…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...