3 hafta önce, İspanya’da genelev kadınları büyük bir yürüyüş gerçekleştirdiler. Kendilerinden önce vergi ve sağlık yasalarını protesto edenlerin, siyasetçilere “hijo de puta (orospu çocuğu)” demesini protesto ederek; “Onlar bizim çocuklarımız değil, bunu kendimize hakaret kabul ediyoruz” dediler.
Futbol gündemi ise başka bir yürüyüşün ardına takılmıştı. Valencia, Barcelona, Atletico Madrid, Real Madrid ve Athletic Bilbao dev adımlarıyla final yolundaki tüm dikenleri ezdi. Belli ki İspanyollar top yekûn yürümeyi kafalarına koymuşlar. Türk Futbolu’nun son Mohikan’ı Beşiktaş da bu ilerleyiş karşısında durmak ve çekilmek zorunda kaldı.
Allah’ın “yürü ya kulum” dediği inancını yanlış yorumladığımız için saplanıp kaldığımız bataklıklarda zamanımızı feleğe küfredip, kadere boyun eğmekle geçiririyoruz. Allah yürüyene “yolunu açtım ya kulum” der. Yürüyen yol alır, duran durduğuyla kalır.
Mesela Sayın Yıldırım Demirören, önce Beşiktaş Asbaşkanlığı, sonra Beşiktaş Başkanlığı, arkasından Kulüpler Birliği Başkanlığı ve nihayetinde TFF Başkanlığı’na kadar yürüdükçe yürüdü. Gerisini Sepp Blatter düşünsün.
O’nun 8 yıllık Beşiktaş Başkanlığı döneminde ise; 8 teknik direktör, 1 şampiyonluk, 400 milyon lira zarar gören, amatör branşların kan kaybından ölmek üzere olduğu yeni bir Beşiktaş olgusu doğdu. Bu yeni Beşiktaş’a türlü dünya yıldızları geldi. Cristiano Ronaldo dahi balkondan el salladı. Bu son söylediğimin Beşiktaş ile ilgisi olmasa da yine de önemli olduğunu okuduk, dinledik dört bir koldan. Kendisi başkanlığı esnasında istikrarlı bir inatla Beşiktaşlı Duruşu’ndan bahsederdi.
Haklıydı! Beşiktaş duruyordu. Beşiktaş durdukça Beşiktaşlılık da pas tuttu, Beşiktaş’ın karakteri, özü, değerleri ve dinamikleri de!
Bu durumda “Beşiktaşlı Duruşu” içindeki derin anlam çürütülerek sadece 2 kelimelik manasız bir kabuğa dönüşmüş kuru bir sıfattan ibaret kaldı. Tıpkı “Beşiktaş’ın çocuğu” gibi, tıpkı “Beşiktaş Kaptanı” gibi.
Geçtiğimiz pazar, Beşiktaş’ı yürütecek isim olarak Fikret Orman görev aldı. Hayırlı olsun!
Sayın Başkan’ın ilk maçında, İstanbul Büyükşehir Belediyespor karşısında, dakika 85 iken cereyan eden olay, yeni Beşiktaş’ın Sayın Başkan’a olan merhabasıydı.
Edu orta sahaya kadar rakibini kovalarken topla ilerleyen (sanırım Ekrem Ekşioğlu idi) İ.B.B’li oyuncuya İbrahim Toraman’dan baskı geldi. Böylece demarke vaziyetteki Edin Visca 9. Kez Beşiktaş ceza sahasına topla girebildi ve Büyükşehir Belediyespor 8. kez bir gol pozisyonundan daha yararlanamadı (Maçın son 5 dakikasında 2 kez daha Visca ile pozisyona girdiler). Geldiği günden beri eski mevkisinin stoper olduğu söylenerek sübliminal alaylara maruz kalan Edu, Kaptan Toraman’a “back, go back” derken arkadaki boşluğu kastediyordu. Zaten Hilbert ve Ernst yardıma gelmişlerdi. Toraman’ın bölgesini (9. kez) gereksizce terketmesi Visca’nın, Ekrem’in ve Büyükşehir Belediyespor’un beklediği / istediği hataydı. İbrahim Toraman, Edu’nun anlayacağı şekilde “Shut up” derken anlamayacağı şekilde, “Edu’nun annesinin İspanyol bir siyasetçi olduğunu” özetledi 2 kelimeyle. Bizde yabancılara ilk önce küfür öğrettiklerinden sanırım Edu da, bu satırları okuyanlar gibi Kaptan İbrahim Toraman’ın ne söylediğini anlamıştır.
İbrahim Toraman yeni nesil bir kaptan. Yeni Beşiktaş’ın kaptanı. 2004 miladının sembolü. Hırslı oyunuyla zaman zaman tribünlerden “Beşiktaş’ın çocuğu” tezahüratlarına mazhar olan bir isim.
Gelenin geçenin Beşiktaş’ın çocuğu ilan edildiği şu dönemde yarın bir yürüyüş de Recep Adanır, Sanlı Sarıalioğlu, Güven Önüt, Rıza Çalımbay, İlhan Mansız yapsa ya:
-Bizim böyle evlatlarımız yok, diye
Yakup Sabri İNANKUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder