23 Kasım 2011 Çarşamba

Umudun Yüzdesi Kaç?


Ligi, kupayı ve Şampiyonlar Ligi’ni aynı sezon kazanan bir takımla, o sezonda, Avrupa Ligi öneleme ilk turunda elenen diğer bir takımın, 2 sene içerisinde futbolları denkleşiyorsa, bir teknik direktörün bir takıma etkisi %20’nin (bayağı bir) üzerindedir.

2 yıllık sürede, biri, Mourinho’dan inip Ranieri’ye binerken, diğeri, Kore’deki emanetini geri aldı.

Trabzonspor-Inter maçlarının galibi puan bazında 4-1 ile Trabzonspor oldu. Adrian’ın kafa vuruşu 1 santim daha falsosunu alabilse 6-0 olacaktı, Halil’in şutu Samuel’e çarpmasa 3-3.

İhtimalleri dahil ettiğimizde dahi Trabzonspor’u geçemeyecekti Inter.

Bütün bunların anlamı; Simon Kuper'in ünlü veczi “bir yerden sonra teknik direktörün bir takıma etkisi %20'den fazla değil” sözünü eksik aldığımızın olduğu. Eksik anladığımız için  de yanlış yorumluyoruz. Başarısız teknik direktöre %20’lik pay biçip sorumluluğu başka omuzlara koyuyor ve başarısızlığını görmüyoruz ya da  zaten payı %20 sıradaki gelebilir diyip kolayca gönderiyoruz.

Sir Alex, United’ın %20’si midir?
40 sene sonra Avrupa’nın zirvesine çıkan Inter’de Mourinho’nun katkısı %20’miydi?
Ya Otto Rehhagel olmasaydı 2004’te %80’lik Yunanistan çeyrek finali görebilir miydi?

“bir yerden sonra teknik direktörün bir takıma etkisi %20'den fazla değil”

Bu teorinin can alıcı noktası “bir yerden sonra” kısmı. Orayı atlıyoruz işte. Gerektiği değeri vermiyoruz. Sayının cazibesi yakalıyor bizi. “%20” dikkatimizi dağıtıyor. Halbuki Kuper o kadar çalışmadan sonra açıkladığı bu rakamın başına şart eklemiş. O, “bir yer”e ulaşırsanız o zaman takımınız %80 etkinlikle oynayacaktır.

Ulusal Takımımızın gruptaki rakibi Almanya 103 yılda 10. teknik direktöründeyken, biz 88. yılımızda 57. teknik direktörümüzden bizi Almanya’nın bulunduğu o yere “hemen!” getirmesini bekliyoruz.
Ve bu yüzden hayal kırıklıkları canımıza batıyor.
Önce teknik direktörün etkisini %20’ye düşürecek kadar teknik direktöre sabredebilmek gerektiğini anlayamadık / anlamıyoruz.

Trabzonspor’un kadrosu Şampiyonlar Ligi için kısıtlı. Bu nedenle Şenol Güneş 4 maçın ilk 11’ini sadece 13 farklı oyuncudan kurdu. O tempoyu / oyunu / havayı kaldırabilecek 14. oyuncu yok.

İddiasını son maça taşıyan Trabzonspor bu işte.



Şenol Güneş yakınmakla vakit harcamak yerine, saha içinde sürekli pozisyon ve sistem değiştiren bir takım yaratmaya çalışıyor. Bekler öne çıkıyor, Zokora geriye gelip savunmayı 3’lüyor, Colman bazen savunma önünde oyun kuruyor bazen hücumu 4’lüyor. Halil ve Alanzinho / Adrian yer değiştirirken, Burak Yılmaz’ın ne yapacağını kestiremiyoruz. Burak şut atıyor, dribling yapıyor, pas veriyor, top çalıyor...


Trabzonspor sürekli bir devinim halinde, durmadan akıyor. Rakip sahaya sızıyorlar, hücum olgunlaşıyor, önleri tıkanırsa başka formatla yeniden saldırıyorlar.

Bir başına Gustavo Colman 106 kez topla buluşup 93 pas yaparken, Inter’in 2 merkez oyuncusu Stankovic ve Cambiasso toplam 118 kez topla buluşup 80 pas yapabilmişler. Colman ve Alanzinho’nun ceza sahasına diklemesi oynadığı ve forvet oyuncularıyla buluşturduğu pas sayısı tüm Inter takımının forvetlerine atabildiği pas sayısıyla eşit!

Zanetti gibi bir markanın maçı orta yapmadan tamamlaması, karşısındaki Cech’in ise rakip sahada en az kendi yarı alanındaki kadar zaman geçirmesi, Trabzonspor’un sadece merkezden ve pas bazlı bir futbol değil, aynı zamanda kanatlara, alan savunmasına da maç içinde dönebileceğini anlatıyor bize.

Grubun en zor maçına çıkacak Trabzonspor. Karşısındaki takım, Lille; grubun en fazla topa sahip olan, en fazla isabetli pas yapan, en fazla hava topu mücadelesi kazanan ve en fazla şut atan takımı.

İçinizde korku var mı?

Yok.

Umudumuz ise Güneş kadar.

%20’den çok çok fazla.

Yakup Sabri İnankur

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...