Ligi, kupayı ve Şampiyonlar Ligi’ni aynı sezon
kazanan bir takımla, o sezonda, Avrupa Ligi öneleme ilk turunda elenen diğer
bir takımın, 2 sene içerisinde futbolları denkleşiyorsa, bir teknik direktörün bir
takıma etkisi %20’nin (bayağı bir) üzerindedir.
2 yıllık sürede, biri, Mourinho’dan inip Ranieri’ye
binerken, diğeri, Kore’deki emanetini geri aldı.
Trabzonspor-Inter maçlarının galibi puan bazında
4-1 ile Trabzonspor oldu. Adrian’ın kafa vuruşu 1 santim daha falsosunu
alabilse 6-0 olacaktı, Halil’in şutu Samuel’e çarpmasa 3-3.
İhtimalleri dahil ettiğimizde dahi Trabzonspor’u
geçemeyecekti Inter.
Bütün bunların anlamı; Simon Kuper'in ünlü
veczi “bir yerden sonra teknik direktörün
bir takıma etkisi %20'den fazla değil” sözünü eksik aldığımızın olduğu. Eksik
anladığımız için de yanlış yorumluyoruz.
Başarısız teknik direktöre %20’lik pay biçip sorumluluğu başka omuzlara koyuyor
ve başarısızlığını görmüyoruz ya da zaten
payı %20 sıradaki gelebilir diyip
kolayca gönderiyoruz.
Sir Alex,
United’ın %20’si midir?
40 sene sonra Avrupa’nın zirvesine çıkan Inter’de
Mourinho’nun katkısı %20’miydi?
Ya Otto Rehhagel olmasaydı 2004’te %80’lik
Yunanistan çeyrek finali görebilir miydi?
“bir yerden sonra teknik direktörün bir takıma
etkisi %20'den fazla değil”
Bu teorinin can alıcı noktası “bir yerden sonra” kısmı. Orayı
atlıyoruz işte. Gerektiği değeri vermiyoruz. Sayının cazibesi yakalıyor bizi.
“%20” dikkatimizi dağıtıyor. Halbuki Kuper o kadar çalışmadan sonra açıkladığı
bu rakamın başına şart eklemiş. O, “bir yer”e ulaşırsanız o zaman takımınız
%80 etkinlikle oynayacaktır.
Ulusal
Takımımızın gruptaki rakibi Almanya 103 yılda 10. teknik direktöründeyken, biz
88. yılımızda 57. teknik direktörümüzden bizi Almanya’nın bulunduğu o yere
“hemen!” getirmesini bekliyoruz.
Ve bu yüzden
hayal kırıklıkları canımıza batıyor.
Önce teknik direktörün etkisini %20’ye düşürecek
kadar teknik direktöre sabredebilmek gerektiğini anlayamadık / anlamıyoruz.
Trabzonspor’un
kadrosu Şampiyonlar Ligi için kısıtlı. Bu nedenle Şenol
Güneş 4 maçın ilk 11’ini sadece 13 farklı oyuncudan kurdu. O tempoyu / oyunu /
havayı kaldırabilecek 14. oyuncu yok.
İddiasını
son maça taşıyan Trabzonspor bu işte.
Şenol Güneş yakınmakla
vakit harcamak yerine, saha içinde sürekli
pozisyon ve sistem değiştiren bir takım yaratmaya çalışıyor. Bekler öne
çıkıyor, Zokora geriye gelip savunmayı 3’lüyor, Colman bazen savunma önünde
oyun kuruyor bazen hücumu 4’lüyor. Halil ve Alanzinho / Adrian yer
değiştirirken, Burak Yılmaz’ın ne yapacağını kestiremiyoruz. Burak şut atıyor,
dribling yapıyor, pas veriyor, top çalıyor...
Trabzonspor sürekli bir
devinim halinde, durmadan akıyor. Rakip sahaya sızıyorlar, hücum olgunlaşıyor, önleri
tıkanırsa başka formatla yeniden saldırıyorlar.
Bir başına Gustavo Colman
106 kez topla buluşup 93 pas yaparken, Inter’in 2 merkez oyuncusu Stankovic ve
Cambiasso toplam 118 kez topla buluşup 80 pas yapabilmişler. Colman ve
Alanzinho’nun ceza sahasına diklemesi oynadığı ve forvet oyuncularıyla
buluşturduğu pas sayısı tüm Inter takımının forvetlerine atabildiği pas
sayısıyla eşit!
Zanetti gibi
bir markanın maçı orta yapmadan tamamlaması, karşısındaki Cech’in ise rakip
sahada en az kendi yarı alanındaki kadar zaman geçirmesi, Trabzonspor’un sadece
merkezden ve pas bazlı bir futbol değil, aynı zamanda kanatlara, alan
savunmasına da maç içinde dönebileceğini anlatıyor bize.
Grubun en zor maçına çıkacak Trabzonspor. Karşısındaki takım,
Lille; grubun en fazla topa sahip olan, en fazla isabetli pas yapan, en fazla
hava topu mücadelesi kazanan ve en fazla şut atan takımı.
İçinizde korku var mı?
Yok.
Umudumuz ise Güneş kadar.
%20’den çok çok fazla.
Yakup Sabri İnankur
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder