16 Kasım 2011 Çarşamba

Hipnotize Hamsterlar



5 gün öncesine kadar Guus Hiddink ile Slaven Biliç’in buluştuğu ortak payda, ikisinin de 10 Türkiye maçı izlemiş olmasıydı. Ayrıldıkları tek nokta, yalnızca birinin Türk Ulusal Takımı üzerinde ciddi bir analiz & çalışma yapmasıydı. Diğeri ise harika tespitlerle çıkmıştı maça. Duygusal olduğumuzu, Hırvatların daha iyi oyunculardan oluştuğunu anlattı bize Hiddink.

Can alıcı tespitlerden sonra işin taktik ve teknik kısmına geçmek ikinci maça kalmıştı belli ki.

Oyun her durduğunda lafa “5. dakikada direkten dönen top içeri girse...” diye başlamayan yoktu eminim. Düşüncelerde o topu gol yapıp, derin hayal sularında boğulurken, asıl düşünmemiz gerekeni unutuyoruz. O da direkten dönen hayallerimizin suçlusunun saha dışında olduğu.

Eleme maçları boyunca tüm gruplar baz alındığında en fazla dribling yapan oyuncu Mesut Özil olmuş. Şu saatlerde bilmem kaç sayılı seferle Madrid’e Arda Turan ile beraber uçan Mesut Özil, acaba yazın O’nu televizyondan izleyecek Arda’nın kendisinden 5 kat daha fazla prim kazandığını biliyor mudur?

Selçuk İnan’ın %82 isabetli pas ile Modriç’ten bile daha iyi bir pasör olması ve bunu Modriç’in 2 katından fazla (91 pas) atarak tamamlaması, İsmail Köybaşı’nın sahanın en fazla top çalan (6) adamı olması, Ömer Erdoğan’ın bire-bir mücadelelerdeki yüksek ayakta kalma yüzdesinden bahsedebiliriz. Uzun uzun tartışabilir, keyfili bir futbol sohbetine koyulabiliriz. Bir sonraki Ulusal Takım’da Volkan’ı, Hakan Balta’yı, Emre’yi, Umut Bulut’u gördüğümüzde, çenemizi boşa harcamış oluruz. Tabii bu durum Ulusal Takım’ın yıllarını boşa harcamasından daha vahim değil.

Yeni hoca gelecek. Hoşgelsin, sefalar getirsin. Takımın üzerine ördükleri ağın ortasında tembel tembel yeni kurban bekleyen örümcekleri temizlemeden gelmesin ama. Onun da kanını emeceklerdir. Aynı zihniyetin, aynı isimlerin ve aynı seçimlerin harabeye döndürdüğü futbolumuzu yeni hoca mı kurtaracak?

Herşey aynı kalırken, kurtuluşu genç bir teknik direktörde aramak; yıkılma tehlikesi olan bir binanın dış cephesini boyayıp, “güvenli” olduğunu açıklamakla eşdeğer. En fazla bir sonraki hafif sarsıntıya kadar güvenli olduğunu en acı şekilde gören bir ülkede yaşamıyor muyuz?

En acısı (ve sinir bozucu olanı) bütün bunları bilmemiz. Lakin bilmek doğruları getirmiyor maalesef. Doğrulara ulaşmak için değişmek ve hareket etmek gerekiyor, iş yapmak gerekiyor. Bu ise doğru insanlarla doğru işler yapmayı gerektiriyor.

Yıllardır aynı kafanın dar çemberinde koşan minik hamsterlar gibi başarıya ulaşacağımız umuduyla aynı dizileri izliyoruz. Ara sıra (6 yılda bir) destansı bir film oluyoruz ama gerisin geriye bol reklamlı, çokça şaşaalı, kötü oyunculukla dolu, aynı arabesk konulu saçma bir dizi oluyoruz, yine, yeniden...

Bundan daha kötüsü seviyoruz aynı dizileri izlemeyi.

Sayın spiker, Mahsun Kırmızıgül ve zinhar izlemeyeceğim dizisiyle bizleri hipnotize etmeye çalışırken, ben Türkiye yoksun bir turnuvada Almanya’yı desteklemeyi düşünüyordum, mahsun gözlerle.

Yakup Sabri İNANKUR

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...