Tüm
umudunu, hedeflerini ve hayallerini Portekizlilerin sırtına yükleyen Beşiktaş,
onlar dinlenmeye! çekildiğinde önce umudunu yitirmeye başlıyor, sonra hedefe
gidemiyor ve en sonunda kırık hayalleriyle başbaşa kalıyor.
Tayfun
Talipoğlu jargonunda bir giriş yapmayı ben de beklemiyordum. Ancak Beşiktaş’ın
yaşadığı tam sekiz! yıllık buhran Beşiktaşlı sağlam dünyalara çürük fay hatları
ekledi. Öyle ki en ufak bir hezeyanda camia ve onun gözbebeği futbol takımı
sarsılıyor.
Beşiktaş
Kadıköy’e önce bel bağladığı prenslerinin ihaneti, sorumsuzluğu veya
ihmalkârlığı (dilediğiniz tanım ya da tanımları seçebilirsiniz) ile, daha
öncesinde 2 ardarda mağlubiyet ile ama en öncesinde Sn. Yıldırım Demirören’in
tarihi TFF genel kurulu açıklaması ile gitti.
Bu kadar öncü deprem, bir ana depremin habercisiydi (ki 2-0’lık
sonuç da bu haberi doğruladı) zaten. Bununla birlikte yıkıntıların arasından, tüm
o cafcaftan ve şaşaadan sıyrılmış bir takım vardı sahada. Önder olarak da “Beşiktaş mücadeledir” mottosunun ruhani
lideri Fabian Ernst sanki bir isyan halindeydi olan bitene!
Fenerbahçeli’nin dünyası ise tam tersi bir iklimde dönüyor.
Alabildiğine renkli! Ne mağlubiyetler, ne 3 temmuz vakası ne de herhangi başka
bir sarsıntı Fenerbahçeli’nin keyfini kaçırıyor. Krizler; taraftarı, oyunucuyu,
basın mensubunu ve yönetimi birbirine daha çok bağlıyor. Bu sinerji derbi
maçlarda öyle yüksek bir frekansta tezahür ediyor ki, kötü oynadığı derbilerde
bile bu psikolojik hava sarı-lacivertlilere galibiyeti getiriyor.
Bütün bunlara rağmen Beşiktaş kazanabilir miydi?
Meşhur Holosko pozisyonu konuşulmaya değer. Topu ilk
aldığında bekletmeden Mustafa’nın önüne yuvarlayabilirdi. Sürmeyi tercih etti.
Sürdü, sürdü ve ne yakın direkteki arkadaşına ne uzak direkte daha zor pozisyondaki
arkadaşına çıkardı. Bize daha zoruna muktedir olduğunu kanıtlarcasına penaltı
noktası üzerinde bolca Fenerbahçeli’nin bulunduğu bir alana gönderdi topu. İnsanlar
bu tür saçmalıkların çok daha azını yaptığı için en iyi arkadaşları tarafından
bir daha halı sahaya çağrılmıyorlar ve İbrahim Akın bunun daha azı için Metris’te…
Ligin duran top şampiyonu Beşiktaş, (oyun boyunca 10’dan fazla korner kullandı)
golü kornerden yedi. Gökhan ok gibi ön direğe fırlarken Büyük Alex ayağının içiyle “şöyle” bir kesti. Gökhan
arkaya aşırtırken tüm Beşiktaş savunması ön direkte kümelenmişti bile. Alex ile
Gökhan’ın, gol sevinci yumağından uzakta (korner bayrağına yakın köşede) birbirine
sarılması; senaryolaştırılmış, çalışılmış ve nihayetinde çekimleri tamamlanmış
bir filmin final sahnesi oldu.
Golden sonra, kısa, akıllı ve isabetli paslarla merkezde hakimiyet kurdu
Fenerbahçe. Zaman zaman Alex bile Emre bölgesine inerek pas trafiğine ufak
rötuşlar yaptı. Siyah-beyazlılar için Gökhan Gönül’ün bindirmeleri bir dert, Stoch’un
boşluklara sızması ayrı bir dert oldu. Veli Kavlak’ın adam kovalamaktan sıkılıp
kart görmesi sürpriz değildi. Öte yandan, Beşiktaş’ın top yapabilen tek adamı
sol çizgideydi. Acaba Carlos Hoca saha
içine ufak bir dokunuş yapabilir miydi? Eğer Veli sol çizgiye Simao merkeze çekilse
hem Beşiktaş’ın oyun kuramayışı azalmış olacak hem de Gönül’ün önü Kavlak’la
kapanmış olacaktı.
Beşiktaş’a önce bilim yardım etti. İyileşmeden oynayan /
oynatılan Gönül’ün vücudu müsaade istedi. Fenerbahçe teknik kadrosu ve doktorları
sadece Fenerbahçe’nin ve Ulusal Takım’ın sağ kanadını değil, Gökhan Gönül’ün
kariyerini de riske ediyorlar. Herşeyden önce Gökhan kendine dikkat etmeli.
Arkadaşı Arda sakat sakat oynadığı için neredeyse futbol hayatına nokta
koyuyordu. Oyuncularımızın aklına profesyonel oldukları sadece sözleşme
dönemlerinde geliyor. Camiaların, taraftarların gazını / övgüsünü alırken; sakat
sakat oynayıp göklere çıkarılan ama sonra bir daha toparlayamayıp tarihte hoş
bir anı olarak kalan bir çok oyuncunun durumunu iyi düşünmeli ve
değerlendirmeliler.
İkinci yarı, Beşiktaş maçlarının 55. dakikasında sakatlanarak
oyundan çıkma ritüeline sadık kalan Emre Belözoğlu da Gökhan’a katılınca
Fenerbahçe’yi rakip sahaya taşıyan ayak kalmadı.
Carlos Hoca bu noktada bir müdahalede bulundu. Ernst’i hücum
prese gönderdi. Fenerbahçe savunmada top yapamamaya, hata yapmaya başladı. Hemen
sonra Necip hamlesi geldi. Ernst tüm gücünü hücum prese verdiğinden Necip
ribaundları toplama işine beceriyle koyuldu. Bu yüzden bütün pozisyonlara Ernst
girdi. (En son bu uygulamayı Mustafa Denizli Ernst-Fink ile uygulamış ve Şeref
Bey’de 3-0 kazanmıştı.)
2 takımın da sakat(lanan) / eksik oyuncuları becerisi ve
estetiği yüksek oyuncular olduğu için (kalanlarla) iyi mücadele oldu, iyi maç
olmadı.
Fenerbahçe kazandı ve play-off grubu için kamouyuna manifesto
çekti. Taraftar gruplarının kendi içlerinde manifesto çektiği Beşiktaş ise Araf’a
düştü ve görünen o ki önünde daha zor mücadeleler var.
Yakup Sabri İNANKUR
Not: Rakip seyirciler deplasmandaki derbilere alınsın diyoruz, lakin biri
müze kapısı kırar, diğeri koltuk...Maç izleme hakkı engellenemez de, maç
izlemedikten sonra o hakkı istemek, haklıyken haksız durumuna düşürüyor
maalesef…
"ne ... ne" bağlacını kullanmayı bilmediğin için yazında anlatmak istediğin şeylerin tam tersi ifadeler ortaya çıkıyor.
YanıtlaSil@raul #7
YanıtlaSilNe yazarken ne okurken dikkatimi çekmiş. İlgin için teşekkürler.
Önce, benim bilgisayar adım emekli çünkü Merhaba, Türk futbolu için üzerine Kolombiyalı kaleci Oscar Codoba hakkında bilgi arıyorum, ben bunu
YanıtlaSilAmerica de Cali
Her şey Google Translator tarafından çevrilmiştir, üzgünüm xD
@Juan Lennon
YanıtlaSilHola Juan!
No necesitamos google translate. Puedes escribirme en español y (si quieres) en ingles tambien. ?Podria mandar un email a me, acerca de los detalles que deseas? Aqui tiene; yinankur@gmail.com.
Oscar Cordoba es una leyenda para mí, para nuestro, para Beşiktaşistas todas. Me complecera ayudarte.
Hasta Luego,
Yakup