Fernandes’in bilge ayaklarından yoksun Beşiktaş için bu,
aslında sorunların en hafifiydi. Maç başlayalı henüz yarım saat olmuşken beklerin
zarurî değişimi ağır bir travmaya neden oldu. Haliyle savunmanın %50’si bu kadar
kısa sürede değişince ne savunma dengesi kalıyor ne uyumu…
Zaten bu dakikadan itibaren Holosko ve Mustafa kenarda
battaniyelerine daha bir sıkı sarıldılar. Sıcak bir kahve söyleseler de yeriydi
zira Carvalhal’in atacağı tek kurşunun markası belliydi. Sahanın mesihi;
küpeleri ve yeni saç modeliyle aynı battaniyenin altında farklı anlam ve (her
anlamda farklı) değerle oturmaktaydı.
Bu esnada deniz tarafındaki kalenin önündeki Çağdaş
Atan-Cristian Zurita zincirine Hakan Bayraktar işçiliği de eklenirken, İdman
Yurdu, kalesini iyiden iyiye güvenceye aldı. Veli-Ernst ve Necip’in terleri
orta sahadaki çimleri sulayıp yeşertirken, arkalarındaki ve önlerindeki çimler
verimsizlikten soldu! Bu muhteşem üçlü, maçı toplam 14 top çalmayla bitirdi. Yine
toplamda Şeref Bey’den Saraçoğlu’na uzanan mesafeyi de katettiler. Pazar akşamı
aynı mesafeyi gerisin geri alınlarının akı ve teriyle katedeceklerinden şüphem
yok. Sonuç ne olursa olsun…
Beşiktaş orta saha sendikasının emekleri, gerek beklerin
gerekli yardımı getirememesinden, gerek hücum departmanı müdürlerinin gereksiz
kopukluklarından ötürü boğazın soğuk sularına battı.
Kazanılan topları etkili olarak rakip kaleye taşımak ve Mersin’in
kalın zincirini aşmak için; ya gemileri karadan yürütmek kalibresinde dahiyane bir
fikre ya da şairane bir isme ihtiyaç vardı. O şairane isim, o son kurşun, büyük
bir tezahüratla sahaya adım attı. Yarım saat süren mücadelesinde! Joseph Boum
seddini aşamadı. Topla delemediği duvarı, topsuz yıkmaya çalışınca (ve
başarınca!) Beşiktaş’ın, Beşiktaşlı’nın 3 puan tüten hayal gemileri de karaya
oturdu.
Esasında Quaresma’nın gördüğü kart; 8 yıllık Beşiktaş’ın lüks
sarhoşluğu, plansızlığı, müsrifliğinin girdiği çıkmaz sokak ve yüzüne çarpan kırmızı
briketli bir duvardır. O kırmızı kart Beşiktaş’a çıkmıştır, 101 yıllık
kültüründen kopmanın haklı cezası olarak…
Ve Beşiktaş Taraftarı buna “YETER” demektedir. Ne “Fenerbahçemiz” gafı, ne “dekoder alın” tüccarlığıdır
olayın temeli.
Beşiktaş’ın özüne
dönmesi ve bu lüks sarhoşluğundan kurtulması şarttır. Hepsi bu!
Robinho
(ve muadilleri) şımarıklığıyla sübliminal yağlar dökülen, kir ve leke tutmuş koltuklara
demek ki bir kadın eli değmesi gerekiyormuş.
Sn.
Demirören’in tam arzuladığı gibi oldu mu bilmem ama dün gece o tribünler
tertemizdi.
Yakup Sabri İNANKUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder