12 Ağustos 2011 Cuma

Arda Gider...

Tugay’ın jübilesini hatırlıyorsunuz değil mi?

Yüzlerinde Tugay maskesi olan 40.000 kişi. Bazılarının elinde bizim milli maçlardakinden daha ateşli, daha içten sallanan onlarca bayrak. Boğazdan değil, gönülden desibel yapan onbinlerin “Tugay, Tugay, you’re my Turkish delight!” yankıları. 39 yaşına gelmiş bir insanın mesleğinde ulaşacağı en üst yerde değil ama kesinlikle en onurluları arasında bırakıyordu Tugay Kerimoğlu.

Nasıl da gururlanmıştık ama! Nasıl sahiplenmiştik “bizim” çocuğu.

Tugay’ı ilk gördüğüm 90 dakikayı hatırlamıştım o an. Milli Takım Dublin’deydi. Rahmetli Adile Naşit’in Tosun Paşa’daki hamam sahnesini doya doya izlediğimiz, rahmetli Kemal Sunal’ın “eşşoğleşşek”lerinin susturulmadığı zamanların içindeydik. Karşımızda İrlanda futbol tarihinin en iyi nesli vardı; O’Leary, Aldridge, Townsend ve Tony Cascarino... büyük Cascarino...

Maçta toplam 3 şutumuz vardı. İkisi 18 yaşındaki genç Tugay’dan, biri de Feyyaz’dandı. Gole en dokunduğumuz an da Tugay’ın sol ayağıyla ceza sahasının sol köşesinden attığı şuttu. Yanılmıyorsam 3-0 gerideydik ve gole en çok 5 santim yaklaşabilmemize sebep, o şut idi.

Maçı 5-0 kaybetmiştik ama aklımda kalan İrlanda’nın 5 golü ve 25 pozisyonu değil, o şuttu.

O sarışın delikanlıya 18 yaşında ay-yıldız giydiren mucizenin adı Galatasaray altyapısıydı. Genç Tugay tam 12 yıl bazen parçalı, bazen çubuklu ama sadece sarı ve kırmızı rengi barındıran formayı giydi.

Tugay’ın nasıl gittiğini hatırlıyor musunuz peki?

Tugay yaşlanmıştı. Temposu düşmüştü. Çünkü Tugay her gece bardaydı. Tugay içkiden kafasını kaldırmıyordu. Tugay o pası oraya değilde, buraya atıyordu. Tugay deplasmana giderken kravat takmamıştı. Tugay soyunma odasında hocasına atar yapmıştı. Tugay vesaire vesaire idi.

Futbolu bırakmak üzereydi.

Çene şarjörlerinin kelimeleri beyninin her kıvrımına saplanırken ölmek üzereydi.

Sorunun kaynağını da o zaman gördü.

Bastı gitti Glasgow’a. Yaşamaya gitti. Futbolunu yaşatmaya...

Ölmek kolaydır. Zor olan yaşamaktır. Israrla Edirne ötesine çıkmaktan kaçınan sahte kahramanların da sebebi budur işte. Sahtedirler, çünkü futbol oynandığını sanan, futbol ülkesinde işler kolaydır. Burada kalıp kolay para kazanarak rahat rahat uyuşmak ve futbolunu öldürmek de tatlıdır. Paranın daha az, futbolun daha çok olduğu yerler rahat değildir. O yüzden oralarda hayat vardır. O yüzden oralarda futbol büyür, değişir ve gelişir.

Arda sinema kapatır, Arda seks yapar, Arda koca kafadır, Arda Al Pacino tişörtü ile anarşik olmuştur, Arda “bunu da yazın” yapmıştır. Arda şudur, Arda budur. Arda vesairedir.

Arda gider.

Bizler burada şikeli suların seller olduğu ligin “marka değeri düşmesin”, sülükler ekmeklerinden olmasın diye küme düşürülmeyenlerle beraber futbolu öldüreduralım, Arda; Barcelona, Real Madrid, Valencia, Sevilla önünde futboluna hayat vermek için terleyecek.

Yarın Arda başarılı olur. Efsanevi bir jübile düzenlenir. En başta bizim kasık bilimciler kasım kasım kasılır.

Bu gurur onlarındır çünkü!


Yakup Sabri İNANKUR


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...