10 Ağustos 2012 Cuma

Eriyen Beşiktaş Antolojisi-2


Sadece Beşiktaş’a gönül verenlerin değil, tüm dünyadaki Türklerin keyifle izleyeceği dünya takımı Beşiktaş’ı yaratmak idealimizdir. Hizmette devamlılık esastır. Mevcut yönetim tarafından tamamlanan Akatlar, Fulya ve stat projeleri süratle tamamlanacaktır. BJK TV ve derneklerin verimli bir şekle sokulmasını hemen yapacağız. En acil ve en büyük projemiz, şampiyonluğu hemen gerçekleştirmektir. Diğer branşlarda da şampiyonluk için gerekli çalışmalar yapılacaktır. Altyapıdan A takıma oyuncu kazandıracağız. Beşiktaş’ımızın hakkını her şart ve ortamda korumak en önemli ilkemiz olacaktır.” 

Gür sesi, kendinden emin duruşu en çok da 25 milyon dolar hibe sözü ve 100. Yıl şampiyonluğundaki gözyaşları… Yıldırım Demirören 30 Mayıs 2004’te yapılan kongrede Beşiktaş halkının favorisiydi. Ancak Beşiktaş meclisinin kararı önemliydi. 6833 üyenin 3272’si oy sandıklarına sarı renkli pusula bırakmıştı. Sarı; Yıldırım Demirören demekti ve yeni başkan da beklenildiği gibi O olmuştu. 


Demirören’in başkanlığını yaptığı kulüp, en az borcu, en çok tesisi, en çok taşınmaz geliri olan, borsaya, diğer kulüplerin aksine, en avantajlı girmiş kulüptü. Zaten dünya standartları seviyesi yolunun yarısını geçmişti. Bundan sonra yapılması gereken gazdan ayağını çekmemek, mevcut işleyişi sürdürmekti. Stat projesi öncelikli ve en önemli meseleydi. Hala öyle…

BJK TV bir ara kapandı. Sonra açıldı. Alt branşlar Avrupa Kupası’na dokunurken, kelime yarışması yayınlamak gibi parlak fikirler yüzünden çok fazla izlenmiyor. Zarar ve masraf ettiğini henüz geçtiğimiz ay yeni başkan Fikret Orman NTVSpor’a verdiği röportajda belirtti.

8 yıllık hizmet döneminde altyapıdan A takımına “kazandırılan” oyuncu sayısı 2 elin parmaklarını geçmedi. Tersine altyapıdayken Avrupa kulüplerinin takip ettiği, genç milli takımların yıldızları olan Serdar Özkan, İbrahim Kaş, Aydın Karabulut, Batuhan Karadeniz gibi oyuncular A takımla geçirdikleri harika bir ilk seneden sonra sapır sapır dökülmeye başladılar. Hepsi mental sorunlarla boğuştu. Yeteneklerinden kimsenin kuşkusu olmayan bu oyuncular kafa olarak büyük takım oyuncusu olamamışlardı. Şu an altyapı çıkışlı “ilk 18’i zorlayan” Necip Uysal ve Muhammet Demirci var. Necip geçtiğimiz sezon, ilk çıktığı sezona gore (artık gelenekselleştiği üzere) düşüşte. Böyle devam ederse yukarıda saydığımız “yetenekliydi ama olmadı” grubunun yeni ve en genç üyesi olacak. Beşiktaş futbol takımı altyapıdan oyuncu üretmeye devam ediyordu etmesine de Serpil Hamdi Tüzün, Hürser Tekin Oktay gibi, cevherleri mücevhere dönüştürecek futbol mühendislerinin eksikliğini yaşıyordu. Kimsenin de aklına bu değerleri yuvalarına çağırmak yahut altyapı sistemini gözden geçirmek gelmiyordu. Çocukların neden ilk seneden sonra ayaklarının düğümlenmeye başladığını merak etmek yerine (borçlandığı) parayı bastırıp dünya yıldızı transfer etmek hem daha kolay, hem daha reklamlıydı.

En acil ve en büyük proje olan futbol takımının şampiyonluğunun “gerçekleştirilmesi” 5 yıl alacaktı.

Beşiktaş’ın hakkının her şart ve ortamda korumak ilkesi her dönem kulübün ilk gündem / yakınma maddesi olmuştur. Seba’yı koltuktan ayıran en önemli (görünen) sebep yine buydu. Yıldırım Demirören’in ilk senesinde Beşiktaş en çok kırmızı kart gören, aleyhine en çok penaltı verilen ve (futbol tarihimizin değil ama 2004-2005 sezonu için) ligin en kötü hakem ortalaması denk gelen takımdı. Henüz ilk yarı tamamlandığında 17 maçın bilançosu, 7 kırmızı kart, 7 aleyhte penaltıydı. Sonuç; liderin 14 puan gerisinde 5. sırada bir takım. Başkana gore bu durumun suçlusu teknik direktör Vicente Del Bosque ve Beşiktaş’ın 7 milyon 961 bin 767 avrosuydu. İkisinin de kulüple ilişiği kesildi. 

Zaten Del Bosque hiç olmayacaktı aslında. Seçim döneminde, kongre virajında, televizyonda, gazetede Yıldırım Demirören’in teknik direktörü Lothar Matthaus’tu. Her konuda anlaşma sağlanmıştı. Sonra birden, aniden, karşı konulmaz bir istekle Madrid’e uçan Demirören pahalı, özel hükümleri olan bir sözleşmeyi yeğledi. Almanların efsane ismine de Türk gazetelerine yakınmak kaldı: “Bana söz vermişlerdi. Her konuda anlaşmıştık. Macar Federasyonundan (o zaman Macaristan Teknik Direktörü’ydü) iznimi almıştım. Şimdi yüzüme bakmıyorlar” Yeni başkan 8 yıl boyunca sık sık kullanacağı “Beşiktaşlı Duruşu”na ilişkin kendi new-age yorumunu başkanlığının ilk icraatında göstermişti. 

Yıldırım Demirören başkanlığın ilk döneminde -3 yılda- 4 teknik direktör, 13 yardımcı antrenör ve 42 futbolcu transferi yaptı. Toplam 42 milyon avro harcadı. 3 yılın sonunda teknik adamlardan 3’ü, futbolculardan 24’ü gitmişti. Bu oyuncuların 4’ünden kulüp para kazanmıştı. Ancak 7.6 milyon avroya satılan Carew’in geliri dahi, Del Bosque ve yardımcılarının tazminatını karşılamıyordu. İlginç bir durum 3 sene sonunda Beşiktaş kulübünün başkanına 18 milyon avro da borcu vardı. 

Stat projesi, BJK TV, altyapı, Beşiktaş’ın hakları, finansal yönetim… Hepsinde ‘hata’ yapılmış geriye Fulya Projesi kalmıştı. 


Fulya Projesi: Hayale Dokunduğumuz Gün

14 Şubat 2009 tarihinde bahardan çalma bir Cumartesi günü Beşiktaş Kulübü Başkanı Yıldırım Demirören, BJK Fulya Süleyman Seba Kompleksi'nin açılışının, siyah-beyazlı kulüp için yeni bir çağın başladığı gün olduğunu söyledi. 

Kompleksin açılışında bir konuşma yapan Yıldırım Demirören, ''Bugün çok önemli bir gün. Beşiktaş için yeni bir çağın başladığı gün. 106 yıllık tarihimizde, son 50 yıldır hayalini kurduğumuz bir resme dokunduğumuz gün'' dedi. 

Hakkı Yeten’in kiraladığı araziye, Mehmet Üstünkaya altyapı sistemini kurmuş, Süleyman Seba da arazinin tapusunu alıp üzerine tesis inşa etmişti. Adeta bir el verme ananesiyle Beşiktaş’a değer katmışlar, onu zenginleştirmişlerdi. Fedakâr bir bayrak yarışında çizgiyi geçmek Yıldırım Demirören’e nasip olmuştu.

Başkan bu sorumluluğun farkındaydı, coşku doluydu: “Burada geleceğe dair yeni bir öykü yazmaya başlıyoruz. Yeni bir çağa başlayan Beşiktaş'ın bu yeni ve heyecan veren başlangıcında bizimle birlikte olan dostlarımıza teşekkür ediyorum.'' 

Demirören, Türk spor dünyasında çok uzun ve meşakkatli bir yolda yürüdüklerini, gün geçtikçe ve yol aldıkça daha da anlamlı projelere kucak açıp, kulüp olarak dünya kulüpleri düzeyinde adımlar attıklarını ifade ederek, şöyle devam etti: 

1903 yılında kulübümüzün ilk kurucuları 'Bir gün her ligde, tesislerden altyapıya, A takımdan, amatör branşlara kadar her konuda dünya kulüpleriyle mücadele edeceğiz' düşüncesiyle ve vizyonuyla yola çıkmışlardı. Nitekim 106 yıllık tarihimizdeki kahramanlık ve başarı dolu hikayelerimizle, dik duruşumuzla ve birçok konuda ilklerin kulübü olmamızla bugünlere geldik. Her yaptığımız, bizler için olduğu kadar inanıyorum ki tüm Türk sporu için de çok önemli kilometre taşları oldu.''

O gün toplantı bittiğinde salondan ayrılanların yüzü gülüyordu. Milyonlarca Beşiktaşlı o güne kadar bir çok ‘hata’ yapmış olan başkanlarının bu kez makus talihini kıracağını düşünüyordu. Öyle ya son 5 yılda yapılan herşey hataydı ama başkan iyi niyetliydi. Sadece beceriksiz ve şanssızdı biraz da… 

3 yıl sonra, 10 Haziran 2012 tarihinde Yönetim Kurulu Üyesi Berk Hacıgüzeller kongreye yaptığı konuşmada; Fulya projesinde bugüne kadar yaklaşık 20 milyon avro tutarında gelirin, yönetimsel zaaflar nedeniyle kaybedildiğini vurgulayarak, ''Yüzde 67 Beşiktaş, yüzde 33 müteahhit olan (olduğu söylenen) hisse dağılımının, inşaat ana sözleşmesinde yüzde 40 Beşiktaş, yüzde 60 müteahhit olduğu tespit edilmiştir'' açıklamasını yaptı.

Yerin altındaki değersiz ve geniiiiş otopark katlarını Beşiktaş’a verip %67 gibi göstermişlerdi. Matematik açısından oran doğruydu. En azından matematiksel olarak ‘hata’ yapmamayı öğrenmişlerdi! 

Baba Hakkı’nın, Mehmet Üstünkaya’nın, Süleyman Seba’nın emekleri, vizyonu ve mirası, Beşiktaş’ın 20 milyon avrosu ile birlikte 2009’un sevgililer gününde atmosfere karıştı. Çünkü hisse dağılımında ‘hata’ yapılmıştı.


Özkaynak Geleneğimiz, Özkaynak Geleceğimiz.
Beşiktaş literatürü “temlik” diye yeni bir kelime kazandı. Bu takıma gönül verdiğimden üniversite yıllarıma değin bu kelimeyi duymamıştım. Zamane gençleri özellikle Beşiktaşlıları şanslı. Anlamını tam olarak açıklayamasalar da manasını biliyorlar. Bilmeyenler için cümle içinde kullanarak açıklamaya çalışayım:
Fulya ve Plaza kira gelirleri 2016 Eylül tarihine kadar temliklidir. Federasyon gelirleri, 2016-2017 sezonu dahil kredi sözleşmesi gereği temlik edilmiştir. Gelecek yıllara ait sponsor gelirlerin 20 milyon 109 bin 338 lirası peşin tahsil edilip kullanılmıştır. UEFA'da 2012-2013 sezonu söz konusu olmayacağı için gelir kaybı yaklaşık 15 milyon liradır. Gişe hasılatları da 2014 sezon sonuna kadar kullanılamayacaktır.

Düşünün çalıştığınız şirketten 3-4 yıl maaş alamayacaksınız. Hergün sabahın köründe kalkmaya, trafik keşmekeşine sinir sisteminizi kurban etmeye, amirlerinizin, müşterilerinizin, işinizin türlü kapris ve stresini çekmeye ve bu sırada yaşamaya çalışacaksınız ama maaş almayacaksınız.  

Beşiktaş’ın en sevdiğim sloganıdır; “Özkaynak geleneğimiz, özkaynak geleceğimiz” Ancak yine bendeniz bu takıma gönül verdiğimden üniversite yıllarıma değin bu kelimenin ticari bir anlam ifade ettiğini bilmiyordum. Birinci sınıfta öğrendim. Özkaynaklar bir muhasebe kalemi olarak varlıklarınızdan, yükümlülüklerinizi (borçlarınızı) çıkardığınızda elinizde kalandır. Basit.  O nedenle varlık ve borç kalemlerini tek tek göstermeyeceğim. Beşiktaş’ın bugün itibariyle özkaynakları -286 milyon 256 bin 446 lira. Özkaynakları eksiye düşen Beşiktaş borçlarını döndüremeyince 2 şey yaptı 1- Modern köleliğin ilk mottosu banka kredisi 2- Başkanın elini cebine atması. İlk durumda borcunuz daha yüksek bir borç haline gelip öteleniyor. Harcadığınız dışında bir de faiz yüküyle uğraşıyorsunuz. İkinci durumda kongre demokrasisinin etkisi yarıya iniyor; Seçilme hakkı mahfuz kalırken seçme hakkı yok oluyor. Demokrasi kimyası tam kararlı bir yapı gerektirdiğinden, yarıya Indiğinde bozulur ve tüm gücünü kaybeder.

Tablodaki okun yönü utancından yerin dibine doğru seyrediyor. 8 yıl once Beşiktaş’ın elinde 41 milyon lira varken, şu an hiç parası yok üstüne -286 milyon kaybetmiş. Varlıklar şimdi sahip olduklarınız, borçlarınız ise geçmişte yaptıklarınızdır. Önünüzde olan gelecek yani özkaynaktır. Şimdinizi geçmişinizden sıyırdığınızda elinizde kalan, gelecekte ne yapabileceğinizin ölçüsüdür. Beşiktaş; şimdi için geçmişe mahkum edilmiş, geleceksiz bırakılmıştır.

İstatistik bilmine gore ‘hata’; gösterilen değer ile gerçek değer arasındaki farktır. Gösterilen; Kleberson, Ailton, Del Bosque, Guti, Carew, Quaresma, Schuster, Tigana, Ricardinho gibi dünya çapında isimler, gerçek; 327.442.240 TL özkaynak tüketimi. 8 yıl boyunca özkaynaklar ısrarlı biçimde azalmış. Yani yükümlülükler (borçlar) varlıklardan daha fazla artmış. Kısaca 8 yıl boyunca sürekli ‘hata’ yapılmış. Bu arada son üç yılda Demirören Holding gelirlerini %85 arttırarak müthiş bir başarı gösterdi. Demirörenler bu (yaklaşık) 550 milyon TL’lik artışın sonucu en zengin 100 ailenin içinde 21 sıra yukarı çıktılar. 425 istasyonlu M-Oil’in %70’ini satın alarak enerji piyasasında şampiyonluğa oynamaya başladılar. İstiklal Caddesi’nde AVM, gazeteler, hatta Cristiano Ronaldo’yla birlikte otel açmalar 2003 yılından sonra gerçekleşti. Gözümüz yok Allah daha çok versin. Hatta istihdam yarattıkları, iş kolları sağladıkları için kendi adıma sade bir vatandaş olarak teşekkür ederim. Ben sadece aynı Allah’ın aynı insana bahşettiği 2 şirketin bir tanesi için “yürü ya kulum” derken, bir diğeri için “dur, geri gel, bat ya kulum” demesini ilginç buluyorum. Allah’ın bir hikmeti mi kulun garabeti mi? Peşinde olduğum soru bu. Düşündüğüm ve yarısını bildiğim, tümüne ulaşmaya çalıştığım bir soru.

31 Mart 2012 itibariyle Yıldırım Demirören’in çocuklarının rızkı olan 100 milyon dahil, toplam borç; 580 milyon 994 bin 498 liradır. Bu borcun 67 milyon lirasının tarihi geçmiştir. Beşiktaş’ın şu an kasasında para yok ancak kapısında 67 milyonunu isteyen alacaklı çoktur. 

Borçlar artar, gelirler bunu karşılayamazken Beşiktaş’ın başı en çok davalardan yanıyordu. Hakimler tokmağını her vurduğunda Beşiktaş’ın kasası biraz daha boşalıyordu. Tazminatlar bir yana sadece davalar ve icralar için Beşiktaş noterlere 1.1 milyon lira ödedi. Oysa Beşiktaş yönetiminde Türkiye’nin en büyük hukukçularından Levent Erdoğan bulunmaktaydı.

Erdoğan’ın yeni yönetimde de bulunması çoğu Beşiktaşlı’yı rahatsız etti. Hatta yeni başkana inancını kaybettiğini dile getirenler dahi oldu. Tepkilerden bunalan Fikret Orman, Erdoğan hakkında hem eleştirilere yanıt, hem de bizlere mini bir CV verdi: 
 “Levent Erdoğan, Demirören'e muhalif olduğu noktasında üyeleri ikna edemedi diye elinde pankartlarla sokak sokak dolaşsın mı; ne yapsın? Silah çekip vursun mu, ne yapsın? Levent Ağabey 2004'te de yönetimime aldığım birisi, dernekleri seviyor, insanlar da onu seviyor. Ama benim onu listeme alma sebebimin derneklerle %1 alakası yok. Çünkü o dernekler, beni desteklediklerini zaten açıklamışlardı. Son ana kadar Levent Erdoğan listede değildi. Cesur adam ve inanılmaz Beşiktaşlı. Millet listeye girmekten kaçarken "Maddi-manevi yanındayım" dedi bana. E Beşiktaş'ın da 120'ye yakın davası var.. Çok önemli bir hukukçu.. Dolayısıyla dernekleri bırakacak o davalara bakacak.

Fikret Orman’ın tanımlamasıyla Levent Erdoğan’ın cesur ve inanılmaz Beşiktaşlı olduğunu öğreniyoruz. Bir taraftarmetre icat etmişliğim olmadığı için Beşiktaşlılığı’nın inanılmazlığı konusunda bir yorumda bulunamayacağım, ancak hukukçuluğuna dair ufak bir araştırma yaptım. 

Levent Erdoğan’ın şirketi Le Büro’nun internet sitesinde şirket için şunlar yazar:
“Le Büro Hukuk ve Mali Danışmanlık Bürosu,1800 yıllarda Osmanlı döneminde kadılık ve daha sonraları cumhuriyet döneminde yargıçlık yapmış olan Erdoğan ailesinin 3.jenerasyon ferdi olan Av.Levent Erdoğan tarafından 1969 yılında İstanbul’da kurulmuştur. Le Hukuk Bürosu, uluslararası hukuk alanında da faaliyet göstermekte olup,halen dünyanın en saygın ve prestijli hukuk kuruluşlarından “World Link for Law” organizasyonunun da üyesidir.

Hukukçuluk genlerine işlemiş köklü bir ailenin ferdi. Saygın ve prestijli bir işadamı. Başarı abidesi. Böyle bir insanın içinde bulunduğu yönetimin düzenlediği sözleşmelerde sürekli Beşiktaş aleyhine (Vicente Del Bosque, Matteo Ferrari…vs) hükümler bulunması ve (hemen hemen) tüm davaların kaybedilmesi tuhaf. Ya FIFA’da en çok davası olan kulübün Beşiktaş olması… Gerçekten tuhaf…

Yakup Sabri İNANKUR


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...