2001 NBA Finalleri’ne LA Lakers fırtınalar estirerek gelmişti. İlk turda Portland’ı 3-0, yarı finalde Sacramento’yu 4-0 ve konferans finalinde San Antonio’yu 4-0 yenmişler, finale tek bir mağlubiyet almadan çıkmışlardı. Herkes Lakers’ın final serisinde de maç kaybetmeden tarihi bir rekorla şampiyon olacağına emindi. Rakip Philadelphia 76ers once Toronto’yu ardından Milwaukee’yi 4-3’lük skorlarla geçebilmiş, finale çok yorgun gelmişti. Kobe, Shaq, Harper, Grant ve Fox havuz başında güneşlenirken onlar parke üzerinde fiziksel olarak yıpranıyordu.
6 Haziran Çarşamba akşamı Denzel Washington, Jack Nicholson, Anthony Kiedis, Brad Pitt ve tanımadığım 19.996 Los Angeleslı daha, evlerine / villalarına / malikânelerine şaşkın ve üzgün yüzlerle döndüler. Sonuç hiç onların istediği gibi olmamıştı. Tüm gece Lakers sahada ruh gibi dolaştı, kazanmak için hiç direnç göstermedi. Yanılmıyorsam Kobe sadece 25 sayı atmıştı. Iverson ve arkadaşları dünyayı şok ettiler.
Maç sonunda bir tek, ünlü NBA yorumcusu Bali Jackson haklı çıkmıştı. Lakerslılar için “Ellerinin sıcaklığını kaybettiler” diyordu. Yoğun bir temponun içinde sürekli kalmak, oradan çıkıp, gevşeyip tekrar üst düzey performansa dönmeye oranla daha avantajlıydı. Çünkü rahatlayan oyuncuların konsantrasyonları kayboluyordu. Favori olmanın getirdiği ekstra rahatlık Jackson’a gore Lakers’a şans tanımıyordu! Performansı en çok etkileyen fiziksel durumdan çok zihinsel durumdu. Hedefe konsantre olmak; kasları harekete geçiren en büyük dopingdi.
11 yıl once makro ekonomi finaline girmeme 5 saat kala sabahın 7’sinde öğrendiğim bu ders açıkçası 1 haftadır kafamı kurcalıyordu. Almanya; İtalya önüne 6 gün “dinlendikten” sonra çıkacaktı. Kaldı ki Yunanistan kolay bir rakipti ve Gomez, Müller, Podolski gibi yıldızlar oynamamıştı. En son tam kadro / konsantre oynadıkları Danimarka maçının üzerinden ise 11 gün geçmişti. Maçın favori olmayan tarafı İtalya ise İspanya ve Hırvatistan’ın olduğu gruptan çıkmıştı. 33 yaşındaki Pirlo henüz 4 gün once 15.2 km koşmuştu ve namağlup İngiltere ile 2 saatlik bir maç yapan İtalyanlar penaltılarla kazanmıştı.
Schweinsteigger’ın turnuvanın (belki de kariyerinin) en düşük isabetli pas oranıyla oynadığı, Podolski’nin etkisizleştiği, Gomez’in parmaklarının ucundan geçen paslara çaresiz baktığı bir maç izledik. Almanlar ayaklarının sıcaklığı kaybetmişlerdi. 6 gün once sahayı nakış nakış işleyen Mesut ile, turnuvaya ve Almanya’ya Gerrard esanslı futboluyla renk katan Khedira ve her zamanki Lahm dışında isyan eden oyuncu yoktu. Bu isimlerin sürekli oynayan isimler olması dikkat çekici.
İtalyanlar ise dünyanın en iyi oyun kurucusuna sahipler. Pirlo’nun parkta yürür gibi rahat, ağır çekim çalımları sadece bizi değil rakipleri de büyülüyor. Top onun ayağından O isterse çıkıyor. Durdurulamıyor, engellenemiyor. Amalfi sahilinin kumları kadar sıcak ayaklarıyla orta sahada rahatça seri ve kısa pas yapan İtalyanlar, bir de kahraman bulunca işi erken bitirdiler. Mario Balotelli, Iverson rolüyle maçın oskarını kazandı. Şampiyona tarihinde ilk yarıyı önde bitirdiği hiçbir maçı kaybetmeyen İtalya, Almanya’ya hiç mağlup olmayan İtalya, geleneği devam ettirdi.
Pazar günü futbol ateşini son bir gayretle harlamak isteyen 2 yorgun takım oynayacak. Turnuvanın favorisi İspanya, turnuvanın sürprizi İtalya’ydı. Finalin favorisi ise Gök-Mavililer.
Yakup Sabri İNANKUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder