Herşey, 9 yaşında, sıska, sarışın bir çocuğun futbol oynarken, iri arkadaşları arasında ezilmesiyle başladı. Cruijffizm doktrinin tohumu, büyük patlaması, o sokakların gazozuna maçlarıydı; “Sokakta top oynuyorsan, düşmek zordur, çünkü canın acır. Bu yüzden benim gibi ufak tefek oyuncular kalıplı oyunculardan nasıl uzak duracağını öğrenir.”
Daha sonra “katil Franco’nun” takımını red edip Barcelona’ya giden Cruijff, Barcelona Altyapı Akademisi La Masia’yı sıfırdan şekilledirdi ve kapısına şu cümleyi yazdı “Top bizdeyken, onlar gol atamaz”
Dün gece Sir Alex Ferguson’ın ellerinin seğirmesine kadar gelen olaylar dizisi de böyle başladı. Belki Barcelona karşısındaki çaresizlik, belki oyuncularının kafasındakileri sahaya dökememesi ( muhtemelen hepsi), Sir Alex’in yüzü, oturuşu, sakız çiğneşiyle gizlediği ruh halini ellerinde biriktirmişti.
Carrick kayboldu 2009 finalindeki gibi, Park bekleneni veremedi 2009 finalindeki gibi, Valencia Messi önünde çaresizdi, 2009’daki Ronaldo gibi, sonuç da 2009 finalindeki gibi oldu.
Yine kaybettiler.
Ya da güzel bakış açısıyla Barcelona yine kazandı.
Bugün maçlar ipek gibi sahalarda oynansa da, düşmek o kadar canını acıtmasa da kalıplı oyunculardan nasıl uzak duracaklarını biliyorlar ve top sürekli onlarda. Onlar ise sürekli hareket halinde. Sadece bununla bitmiyor, Topu kaybettiklerinde rakip ceza sahası içerisinde olsa dahi, o noktadan itibaren savunmayı başlatıyorlar. Ferdinand-Vidiç ikilisinin bir çok kez Van der Sar’a dönmesinin sebebi Pedro-Messi-Villa’nın agresif presiydi. Bu sırada arkada, Xavi-İniesta-Busquets ise Vidiç-Ferdinand’ın pas atabileceği alanları kapatmakla uğraşıyorlardı.
Futbol güzeldir, “ne anlıyorsunuz yaaaa” diyen çirkin. Dün gece Abidal’in kupayı kaldırması, bir çok Nobel ödüllü sanatçı, alim, din adamı, politikacıdan daha fazla insani mesajlar verdi dünyaya. Tabii bilene, anlayana. 2 ay önce ameliyat masasında kalkması şüpheli, kalksa da yürümesi mucize olan Abidal, 90 dakika ter dökerek Avrupa’nın en büyük kupasını kaldırdı. Bu onuru O’na arkadaşları layık gördü. Puyol gidip “ben kaptanım, kupanın bir ucundan tutayım” demedi. Buyrun size içinde azim, sevgi, saygı olan epik bir hikaye…
Barcelona Başkanı Sandro Rossell de haliyle çok sevindi. Kupayı kaldırdı. Dünyanın en iyi takımının başkanı olduğu için ne kadar övünse az! Bütün başarıların (ve övgülerin) sezon başında “Barcelona’nın tüzüğünde onursal başkan ünvanı yok” diyip kulüpten dışladığı Johan Cruijff’un sayesinde olduğu aklına geldi mi o an bilemiyorum.
Her insanda bir “onur” vardır. Ancak çok azına “sal” ya da “lu” eki mazhar olur.
Cruijff, “bir futbolcudan fazlası” olmasaydı, dün akşam Başkan Rossell o kupaya ancak uyuduktan sonra sahip olabilirdi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder