Geçenlerde
bir arkadaşım Beşiktaş’ın şampiyonluk yolunda kendi kaderini tayin
edemediğinden yakınıyordu. O zaman henüz Avrupa Ligi yolunda kaderini tayin
edemeyecek durumda değildi. Bugün bunun için de yakınabiliriz artık.
Beşiktaş’ın
lig 4.’sünün haklarına sahip olmak için başka takımların maçını beklemek zorunda
kalması elbette dün gece oynamayan Sivok’un suçu değil. Bütün sezon yarım
oynayan, play off döneminde ise forması midye bağlayan Mustafa Pektemek’in suçu
değil. 9.5 numara sağbek Hilbert’in suçu değil. Ligin en sağlam savunma
oyuncusu Egemen, playofflarda %86 isabetli
pas oranıyla oynayarak mücadelesini estetikle rötuşlayan Fabian Ernst zaten
mevcut durumun hafifletici sebepleri.
25
Ağustos 2011’den bu yana 54 resmi karşılaşmaya çıktı Beşiktaş. Bunların 8’ini
ligin en güçlü / diri takımları (aynı zamanda bugün şampiyonluk mücadelesine
çıkan), ezeli rakipleriyle, 2’sini bu sezonun UEFA şampiyonuyla, 2’sini geçen
sezonun UEFA finalistiyle oynadı. En yoğun olduğu aralık ayında 7, takip eden
ocak ayında 6 kez sahadaydılar. Bu tempo Beşiktaş’ın gardını şubat ayıyla
birlikte düşürmeye başladı. Futbolun dibine itilen teknik direktörünün gelmesi,
futbolun başına çıkarılan başkanının gitmesi de o dönemi iyice çalkaladı.
Sakatlıklar arttı, mağlubiyetler arttı. Henüz 2 ay önce lig zirvesinin 3 puan
gerisindeyken hayal evini şampiyonluk (ve hatta UEFA finali) briketleriyle inşa
eden taraftar, merkez üssü Demirören olan geleneksel depremin yıktığı
hayalleriyle başbaşa kaldı.
Basketboldaki
ve hentboldeki başarının çapı, kupaların
büyüklüğü, çıtanın yüksekliği; bize sorunun
camiada değil futbol takımı boyutunda olduğunun denklemini kuruyor.
Baş
sorumlular; futbol takımını kuran, yöneten ve Beşiktaş’ın değerlerine
uymayanlardır. Tablonun siyahı onlarındır, beyazı futbolcuların. Tüm
siyah-beyaz ise taraftarın: ruhunu rantla ehlileştirmeyen Beşiktaşlılarındır.
Yakup Sabri İNANKUR
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder