Ellerindeki “All of us are Mustafa Kemal Atatürk” pankartlarıyla tek tek dünyaya, tüm tribünü kaplayan “Şehitler Ölmez Vatan Bölünmez” bayrağıyla bütün olarak, içeridekilere meydan okurlar.
Ve bu heyecan, bu coşku sizin de yüreğinize bir zaman akmış olabilir. Beşiktaşlı olmasanız da Liverpool maçında Atatürk olmuş olabilirsiniz, atılan goller de anılan şehitler sizi de duygulandırmış olabilir. Nükleer Santrallere siz de karşı olabilirsiniz ve dünya, terbiyesiz kalemlerden çıkan çamurlu karikatürleri tartışırken o tribünlerde “Muhtaç Olunan, Özlemi Duyulan” yazısını gördüğünüzde son peygamberi anmış olabilirsiniz, belki inanmamanıza rağmen...
Belki Diyarbakırspolulara siz de çiçek verdiniz, istememenize rağmen.
Belki Rıdvan’ı, Feyyaz’ı, Müjdat’ı, Rıza’yı aynı kareye koyup saygıyla eğildiniz, anlamayacaklarını bilmenize rağmen.
Belki Muhsin Ertuğruldunuz, hiç tiyatroya gitmemenize rağmen.
Ya da belki Türkan Saylandınız, görmemenize (gösterilmemesine) rağmen.
Michael Jackson oldunuz, Bülent Ecevit oldunuz, Eto’o oldunuz...Tanımadınız, hazzetmediniz, umursamadınız ama mutlaka hayatınızın bir döneminde oldunuz.
“Ermeni köpekler Beşiktaş’ı destekler” çığlıklarınız ne Ermenileri küçük düşürdü, ne de Beşiktaşlılığı aşağıladı. Küçük düşürdüğünüz kendinizdi, aşağıladığınız kişiliğiniz.
Beşiktaş yönetiminin olumlu –ve doğru- bir adım atarak kapılarını açmasının karşılığı bu olmamalıydı.
Ligimizde futbol oynamaya çalışan 4 takımdan ikisi böyle bir ortamda her zaman yaptıkları işi yapmaya çalışarak alkışı hakettiler. Ancak aradaki farkı daha çok isteyen belirledi. Top Bursaspor fileleri ile buluşmadan 1 dakika önce atılan uzun topu kapan Ersan Gülüm ileri çıktı. 20 metrelik depardan sonra araya oynamak istedi top Bursasporlu savunma oyuncusu tarafından kesildi, biraz ayağından açıldı, Ersan gitti pres yaptı, Bursasporlu oyuncu topu sol tarafındaki arkadaşına aktardı. Ersan oraya koştu kayarak müdahale de bulundu. Top başka bir Bursasporlu’nun önünde kaldı. O pasını arkadaşına aktarmaya çalıştı. Pası alan Bursasporlu’ya Aurelio pres yaptı, Aurelio rakibini bozmasına rağmen top rakibinin önünde kaldı. Aurelio vücudunu topa doğru atarak rakibinden önce topa müdahale etti, top Hilbert’e geldi. Bu sırada Holosko ceza sahasının içine koşuya başladı, Hilbert bekletmeden topu Holosko’nun koşu yoluna attı. Holosko vurulacak en mantıklı yere vurdu.
Golden önce tam 4 kez kaptırdığı topu, yeniden kazandı Beşiktaş. Schuster’in maçtan sonra “siyah-beyaz bir kalple oynadık” açıklaması da bunu işaret ediyordu. Beşiktaş dün camia olarak hazırdı ve rakibinden daha çok istiyordu. 1 hafta içinde Galatasaray ve CSKA’nın ardından güçlü Bursa’yı da bu kadar eksikle deviren bir takım varsa sahada henüz 5. ayını henüz dolduran teknik direktörün başarılı olduğu da açıktır. Bu geçici dönemin ardından sakatların dönmesi ve ara transferde yapılacak 2 nokta takviye ile, oyunu önde kuran ve topu ayağında tutan Schuster felsefeli Beşiktaş, mücadele ettiği tüm kupalarda cemreleri teker teker görecektir, nisan yağmurlarını da umarak...
Ülkesini en çok seven işini en iyi, en yürekten yapandır.
Dün de taraftarları, futbolcuları, işini daha iyi, daha yürekten yapan Beşiktaş, maçı kazandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder